GİZEM’DE ALLAH’A ÖZLEM
Yandım Allah’ım, hem anlamadan nasıl yandım?
Cehennemin ateşi yetersizmiş, inandım,
Hikmetinden sual edilmez, ama Allah’ım
Yaşamak değil, onda sana kavuşmak andım.
Yaşamak için mecalsizim, düşmüşüm dara,
Nasıl bedbahtlık ki, almadım duygusal yara,
Onsuz yaşamak hüzünlenmektir hiç emretme
Yetersiz emrin Tanrım, bağlamam asla kara.
Yaşamıyorum, orada bana da yer ayır,
Kolla beni, uzak tutma ahretinden, kayır!
Onsuz olmaya tahammülüm o kadar zor ki
Bundan sonra bedenim beklemesin hiç hayır!
Biliyorum ki standart, belirtilmiş ömrüm,
Bilmediğimse nedir; günah, kusur ve cürmüm?
Bundan sonra tanıma yaşama hakkı bile
Sen istemesen de ben isyan edip ölürüm.
Açılmamış bir gül idi, yok oldu gülüm,
Ne oldu da bana ediyorsun böyle zulüm,
Ben aciz kulun olarak esaretindeydim
Israr etme Tanrım, bana yakışacak ölüm!
* Bir kavganın, bir mücadelenin, çiçek açan hayatın dilidir şiir. Zülfü LiVANELİ
YAĞMUR GETİRDİ!
Kapkara bulutlar
Belli ki yağmur gelecek
İşte geldi
Yağmur yağıyor sevdiğim
Şimdi çisil çisil
Sonra hiddetlenecek biliyorum
Ve ben
Düşünüyorum!
(kimi deme;
Seni! O sensin hep!)
Orada yağmur yok şimdi
-eminim-
Orada sıcak,
Orada sen
Orada sıcak
çünkü sen sıcaksın sevdiğim
Burada yağmur
Çisil çisil ötesi hiddetli, kızgın
Seni düşünüyorum
Her iki damlayla,
(tüm damlalarla)…
Ve sana ulaşıyorum
Gök kuşağı ile
Hissediyor musun meleğim?
* Her şair, ya da (benim gibi) kendini şair sanan (müteşair) kesin demeyeyim de çok zaman kendini resmetmek ister dizelerde… Ve sonra mahcup olur (çünkü başaramaz)! Dizeler kendi hallerinde, kendi başlarına yürür gider. Erol KARATEKİN
HAK ETMEYİ BİLMEK
Sevmek; nasıl bir duygudur?
Var mıdır gerçekten bilen;
Hele ki aşk olarak yürüyorsa…
Gerek var mıdır;
Ele, ayağa, göze, saça, başa?
“Gönül kimi severse…
Gönül şuna da, buna da…”
demişler…
Peki;
azat isteyen
hak eden bir gönüle;
“Hele dur! Bekle!” demek
doğru mudur ki?”
* Adam kadına sahip olmadığı oranda kadın adama ilham verendir. Bu, şairin ve kadının hayal gücünün kaynağı olan gerçekliktir. Soren KIEREGAARD
PASAKLI ODAM, ŞAŞKIN!
Günyüzü görmeyen
Pasaklı odamda yalnız
gecenin bitiminin hangi evresindeyim
bilmiyorum
Karanlık, hem kapkaranlık, simsiyah
pencere kenarından bile
süzülmekte sıkıntı çekiyor ay
sen de hissediyor musun
hüznünü mütevekkil?
* Hem aynı kalan hem de değişen bir şeydir şiir. Hilmi YAVUZ
MAH-I-SEN
Şu ana kadar vermediysem sana hiç huzur,
Demiyeceğim sana asla; “İşte orda dur!”
Hak etmişimdir, bu senin en doğal hakkın
İstersen, tüm gücünle dinlen, dinlen de vur!
Düşünürken seni, tükendi cismimde takat,
Gene de tüm benliğime egemensin fakat,
Nankörlüğüme şahit olursan bir kez eğer
Savunmam asla! Çekinme, giriş sille-tokat…
Ben doğuştan âşığım, sana sonsuz sevgim var,
Yokluğunda senin dünyam bana cehennem, dar,
Ben beni tümden sana verdim, yaşamı bildim
Sevgini hak edeyim, sevdiğine ver, karar.
Sevdiğimsin, başlangıçtan geciktim bilmekte,
Sıkıntı çekmedim, sana yönelen emekte,
Ömrümce sürse de dualar ulaşsın sana
Mutluluk yaşarım, sonsuz umut ve dilekte.
Muhtacım, sen; ekmek, su, hava, toprak, ateşsin,
Dünyamda yaşam aydınlatan eşsiz güneşsin,
Ay sensin, sen yıldızlarsın, ebedi ufkumda
Haşa! Tanrıya değil de, meleklere eşsin!
Sevgime inanırsan, derim; “Yarabbi şükür!”
Bana inancın yoksa eğer, sokağa süpür,
Namussuzum, bakarsam bir başkasına tek an
Hiç düşünmeden, geç karşıma, yüzüme tükür!
* Bir milletin şiiri, devirler aşırı elden ele gezen bir meşaledir. Yahya Kemal BEYATLI
O NE!
Sen, yepyeni dizelere olmaktasın neden;
Heyecanım asla dinmez, ecelim gelmeden,
Bir gülümsemene feda olsun hepsi birden
Sensin dizeler oluşmasına yardım eden.
İster yerinden fırlasın kalbim, ister dursun,
Tüm dünyamın geleceği huzur, nur, uğursun,
Sensiz tüketilen bir ömre hayıflansam da
İster kader… İster felek de! Dinlenip vursun!
Sorgulama sevgimi! Tadında hevenk hevenk,
Sevgimde sahipli gökkuşağındaki her renk,
Yaşamaya senin de varsa içinde arzu
Yarımşardık! Bir araya gelip oluruz denk.
Sen çiçeksen, dile dalın, yaprağın olayım,
Fermansa ölümüm, eğ! Başparmağın olayım,
Günyüzü görmemişsen şu ana dek yaşamda
Çile çekme sen! Bas, çiğne toprağın olayım.
İnsan fark etmiyor bazen başında gezgin ay,
Güneş çekemiyor çıkarmak istiyor olay,
“Sen benim canım, bir tanemsin!” demek isterken
Gözlerin etmesin alay, de ki bana; “Hay hay!”
* Şiir; “Ay hevesim geldi, canım istedi, hayalim canlandı, ilham geldi!” gibi safsatalarla kaleme alınmaz. İster serbest, ister bir iki hece takviye ya da azaltılmasıyla vezinle kendiliğinden oluşur dizeler, bazen iki satır içinde (Bana bir mektup geldi / İçinden ben çıktım, Ece TÜMERKAN, SEVİNÇ) bazen sayfalarca (Han DUVARLARI, Faruk Nafiz ÇAMLIBEL) devam eden… Erol KARATEKİN
HAYAL KIRIKLIĞINA HAZIRCEVAP
“Gel! Gel!” davetinde ışıkları devrin
Mavi bir pencereden gözler bakınırken
Neyin, niçin, neden olduğunun gizeminde
Tereddütle sorgulamada yaşamı.
Serin bir sessizlik gökte, yerde
Evren ne olduğunun telâşında meraklı
Geceler gündüzlerle akıbetlerinin beklentisinde
Sonsuz bir tükenişin kimse değil farkında.
Yaşamın karesi yok, matematik değil
Doğum ve sonuç arası bir muamma
Dün ile yarın arasında gibi belirsizlik
Sonuç; “Neden?” sorusunun hükmünde.
Gelirken sabırsız gibi “Hemen” dileğiyle,
Dönüşte direnme amaç; “Biraz daha…”
Verdiğini bilmez, aldığından bihaber
Artmazsa, eksilmez de dünya
Asıl farkındasızlık bu.
Nedeni meçhul, ötesi berisi manyaklık
Beş duyuda tüm dünyada şaşkınlık
Sabah, akşam, gece, aydınlık, karanlık
Yarım ölümlerle, gerçek ölümlere hazırlık.
“Zaten, eğer, keşke, çünkü” arasında bir heyecan
“Evet, ama…” telâşında anlamsızlık
Sorgulamada meçhul bir çaresizlik
Ve ne erken, ne de geç bir saniye ile son!
* Gökhan UĞUR; Bir şiiri yazmanın bazen seneler öncesine dayanabildiğini, düşündüğünü anlatmış bir söz dizisinde. Gerçek şu ki; bir şiiri o günde, yaşanıyormuş gibi hemen o anda dize getirmek, dizelemek, serbestliğini veya uyaklarını çözmek, anın göstergesi değildir. Ayların, yılların birikimi, bir tepkime (bu dondurma yiyen bir çocuğun dilini çıkarışı, rüzgârda eteği savrulan bir genç kızın telâşı, bir annenin yavrusunu ünlemesi, kuşların cıvıltıları, bir köy ortamında kaplumbağanın sürünüşü, derede iribaşların kıpırdaması, su sesi, merdiven tahtalarının gıcırdaması, bir kapının çarpışı, deniz, gök, şimşek, mavi vs. vs gibi) herhangi bir şekilde olabilir. Bu da; şiir için hazır bir zemine konmak gibi gerçekleşmedir. Erol KARATEKİN
BİR GECENİN EFKÂRI
Ben aslında, özünde sünepe bir manyak,
Dünyaya geldiğini anlayamayacak,
Beyinsiz çürük bir beden olmalıyım ki
Sadece Tanrının anlayacağı ancak.
Farkında değilim, neden geldim dünyaya?
Gelmesem ne olurdu rüyaya, hülyaya?
Anam-babam, taş etsin beni Allah için
Gelmemek için direnip kalsam da yaya.
Ne doğmamı, ne de nedenini bilirim,
Ne vardır aşağılığım, ne de kibirim,
Yaşadığımın bile değilken farkında
Fark etmem, ne çoğulumdur, ne de tek-birim.
“Şu yasak, bu yasak, bunu yapma, şunu yap,
Haramdan uzak dur, sevabı tümüyle kap,
Şu uygun, bu günah, hem yanlış uzak dur ha!
Yoksa yaşayamazsın halin olur harap!”
Asildir aşk! Sevgi yalandır etme yemin,
Güzel geçerken göz süzdü ya sana demin,
Aşk eğer tek Tanrının egemenliğiyse
Doğduk yaşıyoruz, sonuç topraksa emin.
Aşk bir gerçek, değil vermek bedene önem,
Gel, büzül göğsüme, geçsin seninle dönem,
Gözlerinde yaşamak isterken sonsuzca
İstemedin senin için ölüp de sönem.
Hınçsız dizeler, kor üstünde yorgun yüzen;
Tanrı çizmiş, düzelmez, inanmak zor düzen,
Kaldırdığımda başımı, karşımda sensen
Umurumda mı çevrem, ne gören, ne süzen?
“Önce tutup elden, sonra bırakmak” hak mı?
Aşk gerçekten biz insanlar için tuzak mı?
Ne olursa olsun, denemek farz hükmünde
Ölüm haksa, sevene o kadar uzak mı?
Bir tanemsin, sen bana Tanrının buyruğu,
Sevemedin, muhtaç titrettim ben kuyruğu,
Yaşamışım(mış), severken yaşanırmış da!
Ölüm çağırıyor, bu da Tanrı duy(u)ruğu.
Kolumda birkaç çizik, kan akar ha akar,
Hüzünle doludur gözler, bakar ha bakar,
Bir âşık ölmek, göçmek üzere dense de
Âşık gebermiştir, kim takar ha, kim takar?
Yaşamak zorunluysa da, yaşam arzum yok,
Tüm iyi dileklere bu yaşta karnım tok,
Bir parça toprak altında kalsa da beden,
Bu yaşamda dertlerim çok, sonumsa bomb.k!
* Manası anlaşılabilen şiir, gerçek şiir değildir. Thomas Stearns ELIOT
“MESEL” YALNIZLIĞI
Yalnızlığımda
Boğmak istediler beni
Boğuldum!
Gözünüz aydın millet!
“Keşke”
demelerim olmasaydı keşke
adım adım değil
Koşar adım yaklaşıyorum
Ben böyle bilmezdim beni
tüketti işte böyle
ben; beni…
Bu dünyadan
Bir Erol geçti
Göçtü
Ve yenisi gelmeyecek!
Bazen bıkar ya insan yaşamaktan
Sonu olmayan darbelerden yorgun
Ve boynu bükülür imkânsızlıklarla
İşte o zaman Kur’an(*) dikilir karşısına
(*) Kur’an, Yunus Suresi, 49. Ayet; “De ki; Ben kendime dahi Allah’ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlama, ne bir zarar verme gücüne sahibim.”
Bir garabet sisinde
Eskimiş yıldırımlar
Küflenmiş şimşekler
Gözünün çayırına hükmetmek ister(ler)
Şaşırırsın!
* Ataol BEHRAMOĞLU; Bir şiir üzerinde aylarca, bazen daha uzun süreler çalıştığını, başlangıçtaki duygu birikimini yakalamaya çalıştığını belirtmiş. Ben diyorum ki; aynı akan bir su, atılan bir ok, alınan bir nefes gibi gerisin geriye yakalanamaz aynı duygular. Ancak çöpe gidecek kadar da eskimiş olamazlar. Sadece eskiye göre biraz daha zahmete girmeye, duygusallığa gerek gösterir, diye düşünüyorum. Erol KARATEKİN
HAYALLERİN GERÇEKLEŞME OLASILIĞI???
Susamışken; zulüm sorman; “Sevgin gerçek mi?” diye,
İspat etmem mi gerek, can olmuş sana hediye?
Göz açıp ilk gördüğüm, kapatırken de ol yine
Sana sevgim tükenir mi, hem tükenmesi niye?
Düşün bir, şaşırma! Aciz bırakma beni bende,
Beni koy bir kenara, bir aklım var, o da sende,
Gündüz-gece bir yana, egemensin tüm gönlüme
Mutlu-mesut olayım tüm yaşamımda sâyende.
Sen geldin ya, seksen yıllık tüm karanlıklar söndü,
Neşelendi dünyam, siyahlar aydınlığa döndü,
Büyüklüğün inanç yaşayamadığım dünyamda
Çok şey gelecek, her şey bu gün, kalan şeyler dündü.
Nasıl ve neden sabretmişim sensizliğe hayret?
Vermemiş miydi Allah cismime azıcık gayret?
Bu düşünceyle yaşadığım bana olsun tembih
Sevmeye devam et, sevilmeyi um, hak et, seyret!
Tükenişimin ispatıydı düşen son bir yaprak,
Sonsuz bir hevesle kucakladı yaprağı toprak,
Bir ömrün içine sığınmaya gayret ederken
Yoğun baskılara direnmeyi “aşk” bildi ancak.
Unutulamayan, yaşanamayan bir hayalken,
Ömrüm aydınlandı girdiğinde dünyama birden,
Çevrem doluyken, yalnızlığı yaşayan benle ben,
Yaşama sevinci verdin, küskün olan bana sen.
* Şiirin görevi; doğruyu yanlıştan ayırmak değil ama doğruyu yanlıştan ayırma yetimizi diğer yetilerimizden ayırmaktır. İsmet ÖZEL
KENDİ HALİNDE ÇIĞIRIŞ
Unuturum diyorsun, unutursun elbet,
Ancak zaman uygun görünse de az sabret,
Sevgimle yokluğum olmalı sana ibret
Bekleme yaşlanmayı içinden tez def et!
Artık gerçek gereksiz! Gün yüzüne çıkmam!
Beden için yaşayıp, susayıp, acıkmam,
Mümkün mü aşkın kalesini birden yıkmam?
Sen; ‘Bekle!’ de! Beklemekten asla hiç bıkmam!
Yaşamak artık bu bedene her an zulüm,
Karamsarlık kaplı yaşamımda bir bölüm,
Sabırla, güçle dirense de muhtaç gönlüm
Bu nedenle gönlümde yer almakta ölüm.
* Bilim aklın şiiridir; şiir de yüreğin bilimidir. Maksim GORKI (Aleksey Maksimoviç PEŞKOV)
PASAKLI ODAMDA TİK-TAK!
Pasaklı odamda dünlerden karışık
Karmakarışık olmasından farklı olarak
İlâçların her türlüsüne muhtaç
Yüreğim alev alev
Bir de eklenti;
Pasaklı odamın pasaklılığına
sessizliğine katkı olarak
hep sessizde olup, sessiz kalan
cep telefonum
Duvar saatinin her “tik!” demesinde
bir “tak!” kadar yakınlaşmak sona
özel…
* Bazen zapt edemezsin kendini, bir dolmuşta, ya da bir ulaşım vasıtasında, meraklı bakışlara aldırmaksızın, hatta uyku sırasında uykundan fedakârlık ederek sıralarsın dizeleri. Dolmuştan indiğinde, ya da tekrar yatağına uzandığında huzurlusundur. Emek isteyen bir değeri yaşamışsındır. Erol KARATEKİN
ŞAŞKIN AŞI
Sevmek seni
umutlar ötesi başarı
Gözlerine bakmak
hakeza hayaldi, gerçekleşti
Ellerinden tutup
“Seni seviyorum!” demek
Tanrıyı görmeyi ummak gibi
bir mucizeydi
Ama ne oldu?
“Hayır!”
Yok olmak
unutulmak
“To be or not to be
That is the question”
Ve son!
* Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele. W. SHAKESPEARE
* Şiir gökyüzüne çizilmiş resimdir. Johann Wolfgang Von GOETHE
MANTIKSIZ İNKİSAR
İstemesen de katmerleşiverir özlem
dağlar gibi yüksek, denizler kadar derin
Çaresizlikse birkaç boyutta gizem
“Ya! Ya da!” ikileminde kilitli son
Nedenini bilip anlamadığımız
bir dünyayı üleşirken!
Kuru-ıslak-sıcak-soğuk ile desteklenen
su, hava, toprak, ateş…
kısaca dört element
hayat ile ilgili egemenliğin işareti mi?
Yahut da;
ekmek, su, hava mıdır
insanların ihtiyaç duydukları
yaşam denen
saygıyı hak etmeyen olgu için?
Yoksa;
İslâmın, imanın şartlarını gerçekleştirerek
yaşamak mıdır çabamız?
Niyaz; şekilcilik olmaz mı o zaman
hele ki içten değilse?
Su içerken yılan dokunmazmış; peki,
Ekmek nimet; başımızın üstünde yeri; amenna
Hava yoksa hayat da yok ve saddakna…
Selâm; Tanrı kelâmıysa
Peki, nedendir yasak; bir başka din kuluna?
Yaşam denen tencerede pişmemişlik,
Başlangıçla sona yönelişin farkında insan,
isteyip istememek değil elimizde
Yaşam için alınan her nefes,
her çaba
ölüm içindir de bilinen…
* Şiir için çok okumak ve etkilenmek gerek. Haydar ERGÜLEN
BİR KAÇ HADDİNİ AŞAN SÖZ
Taş atıp da kolun mu yorulacak?”
Ama
bumerang gibi ya geri dönüverirse
vay haline!
En-el Hakk ya da En’il Hakk;
“Ben Hakk’ım, Hakk’tan gayrı değilim!” demiş
Hallâc-ı Mansûr…
Hakk’ımı aldın Müslüman,
Hakk’ımı ver mümin
Kâfir olsam da
Hakk’ım bana gerek
doğru olan da bu!
Senin olmadığın bir âlemde ben;
“Ha varmışım, ha yok muşum?”
Önemli mi?
“Bana seni gerek seni”
O halde bu âlem için fazlayım…
İspat etmeliyim!
Ömür törpüleniyor gün gün gün
Gün gelecek;
İnceldiği yerden kopacak
Bunun bir adı vardı?
Unuttum!
Yokum ki!
(*) Şiir, yaşamı renklendirir. Doğan HIZLAN
SEN(İN) İÇİN
-Bir şarkıdan esinlenerek-
“Önce sıkı sıkı tuttun elimden…”
-Allah için
tek suçumuz;
sadece masum bir sevgi idi-
İteklediler,
yasakladılar diye
hemen bıraktın elimi niye
muhtaçken?
Korkmayı bilmezsin
-hem asla, biliyorum
sevgin cesaretindir-
Üstelik hüzün de yakışmaz gözlerine…
Ben yaşamıyorum şimdi ama
Yeter ki sen yaşa
ben olmasam da dünyanda…
* Şiir için çok okumak ve etkilenmek gerek. Haydar ERGÜLEN
DOĞRUNUN TARİFİ!?
Sevgi doğmaz
çünkü vardır
Sahibini bulunca yerleşir
gereği olan yere
Aşkın nüvesidir sevgi
İnsan kalbinin istiap haddi de
sevginin hükmettiği
tek aşk ile sınırlıdır
Sevgi
büyür, büyür, büyür
sığamaz bir yerlere
yaşar
Ve
Asla ölmez…
* Mademki insan kalbinin istiap haddi tek aşkla sınırlıdır, o halde tüm şiirler de o şekilde sınırlıdır. Bir teki bile o sınır dışına taşamaz. Erol KARATEKİN
SEN MİSİN, İLK KEZ? (YALAN!)
Sen başlangıcımdın, ilk özlem olarak,
Seni yaşadım, beni sende bularak,
Ahlarımla dost oldum yalnız kalarak
Tükenen ömür için bu mudur reva?
Hiç kimse beni, senin gibi yakmadı,
Bir Allah kulu sence bana bakmadı,
Sevgisiz yaşamayı gönlüm takmadı
Bu nedenledir ruhum; açık bir saray!
Güldün ya! Söz verdi gözlerinin içi,
Hüzün mü? Hiç yok ki! Olsa da geçici;
Kirpiklerinde asla oluşmasın çiy
Muhtacım, ulaşsın senden bir ses, nefes!
Adım sadece seninle buldu desen,
Her sözün kabulüm, sen ne dersen desen,
Sorunlara çözüm üretmek istersen
Beni görmesen bile iste sen, dile!
Bir şarkı söyleyiver içinden gelen,
O; içimizde yaşıyor olsun halen,
Yaşamak olsun seninle hem yaşam ben
Ömrüme bir ömür katmış olursun sen.
(*) Şiirlerimin başına yastık koyuyorum… Osman CENGİZ
SEN MİSİN, BİR KEZ DAHA?
Sen benim tek şiir dünyamdın, öyle değil mi, ha?
Senin için dizelediklerim bitmedi daha
Senin her şey olduğun bir dünyada ben sıfırım
Ben susuzum, sense susuz çölde bir vaha…
Güneş sinirliydi, sakinleştiremiyordu ay,
Gece direniyor, sabah diyemiyordu; “Hayhay!”
Başlangıç dolu dolu, sonu sonsuza dek sevgi
Armağan olsun tüm dizelerim, olmasın olay!
Sessizliğinde dünyamı kapladı yoğun bir sis,
Aydınlığa özlem duydu çılgınca bu nefis,
Cisim muhtaç değilken ekmeğe, suya, havaya
Uyaklara engel oldu “Aşk” denen duygusal his…
Yokluğun acı ki, yaşayan ölüydüm kaç sene?
Yaşayamadık senelerce sen bene, ben sene,
Ben yaşamımda yalnız, ben kimsesiz durağan
Herkes yaşıyor, ben pasaklı odamda ben bene!
Ben kaktüs, sen gonca yaşamda, ben serçe, sen şahin,
Güneş senin, ay senin, yıldızlar senin, gök senin,
Su, toprak, hava, ateş dört element yaşamda
Sen hepsinden üstünsün, bense yaşamında hain.
(*) Şiir, notasız müzik ise onu besteleyen bestekârdır. (Bekir COŞKUN için) Ege CANSEN
SEN YA, ÜÇÜNCÜ KEZ?
İnancım o ki, böyle bir aşk dünyaya yasak,
Diyemiyorum ki içtenlikle yaşamasak,
Ellerimiz boşlukta, gönlümüzde hüzün var
İnkâr mı? Asla! Bu sevgi, bu aşk tertemiz, pak.
Bedenler ayrı, gönüller, yürekler bir, şükür,
İçten gelen dualar… Yaradan’a teşekkür,
Namaz-niyaz beş vakit, sığınıştır uluya
Saklı değil, apaçık aşk, Allah’a tefekkür.
Yaradan’dan diler yaratılanlar himaye,
İç içe girmiş kalplere vermiş Allah pâye,
Ayrılık zalim, kader nankör, yaşanmayınca
Ömür tükenirken başlarmış yeni hikâye.
Sevgi çıkmış dağarcıktan, kök salmış hayatta,
Yeşermiş, çiçeklenmiş büyüyüp coşmuş hatta,
Yasağı yasal ilân ederek tüm evrene
Aşkımızla biz dimdik durmaktayız ayakta.
Kalbe pil takmalıymış uzman doktora göre,
Ömre yasak mı koyacaktım göz göre göre?
Sevenlerin sevgileri duaları varken,
Umut mu dilenecektik yabandan habire?
İhanet değil, yaşanamayan aşka isyan,
Tanrıya kul olmak sevgidir, aşka yansıyan,
Gerçekler bilinir inkâr edilemese de
Mahşere inanç, güven taşımak bile yalan.
(*) Şiir, alelâde cümlelerden değil nağmeden meydana gelir. (Şiirlerini kitap haline getirmediği için “Esersiz Şair” olarak anılan) Yahya Kemal BEYATLI
SEN HA, SON KEZ, ASLA!
Yine günlerden böylesine bir akşam,
Çılgınlık yaşıyordu yüreğimde gam,
Bir ömrü tüketmiş olsa da sevgiyle
Adam mı olmuştu, yaşlı âşık adam?
Ulaşmaktı murat, sabahlara erken,
Sabahlar yok olmuş, karanlıklar varken,
Ömrünü tüketmiş farkında olmadan
Adam…
Sonsuz güçle aşkını beklerken.
Yaşamak, ölmekten zor görünür bazen,
Yaşamak, yaşam gibi değildir zaten,
Silkelenince un-ufak olan yaşam
Kara kışa yaklaştıran olur hazan.
Yürek kocaman, içindeki isteksiz,
Adam yaşlı, güçsüz bile, hem desteksiz
Uzatılmamış geçmiş yıllara inat
Aşkta vefa aramak demek, mesnetsiz.
Ay sendin, güneş sendin, ekmek-su sendin,
Yaşamıma nefes, ömrüme desendin,
Karanlıklar sonunda aydınlık gelen
Ömrüme ömür katan gerçek nedendin.
Ay sensin, güneş yine, ekmek-su sensin,
Yaşamıma emel, ömrüme nedensin,
Dünyama aydınlık olup yol gösteren
Bana beni veren sende olan bensin.
(*) Şiir yazıyorum / Şiir yazıp eskiler alıyorum / Eskiler verip musikiler alıyorum / Bir de rakı şişesinde balık olsam… Orhan Veli KANIK, “ESKİLER ALIYORUM”
HÜZNÜN İSRAFI
Özlemim soluk soluk, yudum yudum,
Şarkılardan şaşkınca medet umdum,
Bir meleğin peşinden koşturunca
İnanmak zor görünse de yoruldum.
Ayrılık zor pek, ölüm de var, ama
Hele ki yokluğu umursamama,
Boş vermek de elbet yaşam biçimi
Sabahtan ulaşılır mı akşama?
Ömrümüz tükenmiş boşu boşuna,
Tırmanamamışız aşk yokuşuna,
Mutluluk umarken aşkta bir katre
Kader ha, denilen mi? Hele bak şuna?
Hayalin gözlerim önünden gitmez,
Ayrılık mutsuzluk, özlemin bitmez,
Yokluğunda teselli aramaksa
Kavuşsak yeterli olur mu? Yetmez!
Hüzün tüm yüküyle olmuş hediye,
Neşe el uzatmıyor, bilmem niye?
Üzülmek neden olsa da kansere
Neden gönderilir ki davetiye?
Aşkımı anlamak; o kadar mı zor?
İçimi bil sevgili, görme hiç hor,
Halden anla, süpürme çöpe lütfen!
Yaşatmaz bu aşk beni mezara kor.
Mutlulukla anılırdı adımız,
Seçkinleşirdi âlemde tadımız,
Biz bize yeterdik yaşamımızda
Her şeye yeterliydi takadımız.
Yok beynimde ne akıl, ne fikir,
Sensizlikle dünyam yaşamda fakir,
Söylemem gerekli değil hep sana
Sensiz kaldım; “Yuh!” de! Yüzüme tükür!
* Şiir bir avuç tozdur. Sylvia PLATH
TARİFTE SIKINTI; AŞK I
Aşkta kanat yoktur; uçamazsın
perde yoktur, yüzemezsin
ayaklar varmış gibi görünse de
yürüyemezsin
Genelde;
kanatlısındır, uçuyorsundur
sonsuzluğa uzanan gökyüzünde
ucu-bucağı belirsiz engin bir okyanusta
muhteşem bir şeysin,
cehennem ateşinde umursamaksızın dik duran
eksiksiz bir felsefesin hissetmeyen
Aşk mı?
Tarif de, anlatmak da zor işte böyle…
Aşk, ümitsizliktir; yorulan yaşam için
Aşk, umutsuzluktur hem; yaşam yorulduğunda
Kaderin kibarlık gösterip de
Aşk için yol göstermesini beklemek;
Cehalettir, safdilliktir, garabettir…
Ya da ne denilirse işte…
İnsan yavaş yavaş nasıl ölür bilir misin
ilerleyen yaşamında (zamanda)
yaşamaya tahammülü kalmayınca
yaşamaktan yorulunca?
Sevgi yerine
merhametle karşılaştığında
hissettiğince olmadığını…
(anladığında)
* Şiir 1 + 1 = 1 adında Nazım Hikmet RAN’a ait şiir kitabı vardır.
TARİFTE SIKINTI; AŞK II
Dönülmez bir ufukta
Umutsuzluk avuçlarımda sıkı sıkı
Açsam avuçlarımı
umutlanacağım (sanki).
Yaşamayan ölüydüm
sildin, süpürdün olmadık yere
yok ettin beni
Şimdi
yaşayan ölü…
Fuzuliydi
fuzuli bir yaşamda
fuzuliği tescilliydi
Beklenen?
beklenmedik bir anda
gerçekleşti…
Geçmiş yıllarımızın,
sıcaklığımızın
hiç mi önemi yok
(“kalmadı ki?” demem uygun değil)?
“Bitti!” deyince, biter mi?
Aşk biter mi?
* Şiirin yüceliği, çok denenip varılamamasından değil, birkaç şairin varmış olmasındandır. Özdemir ASAF
TARİFTE SIKINTI; AŞK III
Yaratılış, yaşam sebebimdin…
Sen başına, habersiz…
Uzattın elini
vedalaşır gibi
“Yandım ha, yandım!”
Hakkın mıydı?
Yaşamak zulüm
kalmadı gücüm halim
Yaş kâmil oldu
gecikmesene; gel ölüm!
Deliydim; gibi değil
Cahildim; gibi değil
Âşık oldum
şimdi tamamen, temelli
Zır deli, zır cahil…
Sonbaharı; kışa hazırlık
diye düşünür bazıları
Bu; yeniden doğuş çabası
olamaz mı?
Hissetmeme rağmen
sevgini dilenmeyeceğim
bekleme benden!
* Şiir, az kelimeyle çok şey anlatmaksa, onun sahibi şairdir. Ege CANSEN
GÜZEL, ÇİRKİN, FENA
Ne güzeldir;
Hoş geldin!”
“Hoş buldum!”
“Günaydın!”
“Tünaydın!” demek…
Ne güzeldir sevgiyi belli etmek
içtenlikle;
“Seni seviyorum!” demek…
Kötüsü;
“Allahaısmarladık!”
“Güle güle!”
(hem kısmen de olsa saklayarak,
saklanarak)
demek…
Hele ki elveda…
* Çok sıradan bir kişinin vicdanı üzerine bir şiir yazmak, tüm destanları daha yüce ve nihai bir destanda eritip karıştırmak anlamına gelir. Victor HUGO
TARİFTE SIKINTI; AŞK IV
Dünyada seni yaşamamışsam
yaşamıyorsam
ebedi cehennemin önemi var mı?
Yalnızlığın adı
Kimsesizlik olarak değişti…
Ölmek için güzel bir gün…
Günler geçtikçe insanlar çirkinleşiyorlar
kimi fizikman,
kimi ruhen
Kimi gerçekten
özel…
“Delisin!”
“O halde deli etme!”
“Suçum değil!”
“Ama görevin!”
Vazgeçtim her şeyden
Senin için, seni sevdiğim için
Vazgeçme hiçbir şeyden
Benim için
Sen her şeysin
Ben; hiçbir şey!
* Şiirin orta hallisi veya kötüsü için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir; ama iyisi, yükseği, harikuladesi aşkın kurallarını aşar. Onun güzelliğini tam olarak görenler, bir ihtişamına benzer bir pırıltı görmekle kalırlar. Michel de MONTAIGNE
TARİFTE SIKINTI; AŞK V
Sonbahar sarışın
sararıp dökülen yapraklarda
sona hazırlanışı öyküsü gibi ömrün
Ölmek için zamanıdır insanın
Allah’a isyanı gözetmeden
Sonrasına gerek yok
(Bence)!
Dünyamdın
Güneşimdin; günümü
Ay sendin; gecemi
aydınlatan
yıldızlarla doğru yönü gösteren
kainatın hediyesi…
Hiçbir şeye benzemez
sonbaharıın akasından bakmak
Diğerlerinde umut ve olanak vardır
Giden sonbahara yetişmek
mümkün değildir, asla!
Sana hastaydım
Öldüm
Aşk bitti!
Özlemek ve beklemek
Ömür biter
Tükenmez ikisi de…
* Sanıyorlar ki, ağırlığı bu coşkuya verirlerse, ortaya has bir şiir çıkar. Yanılıyorlar. Şiir, heyecanla aklın dengesini içerir. Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar. Attila İLHAN