VAH TÜRKİYE’M VAH!

Burnumun ucunu bile görmeme
(çapak değil kapatılan)
gözkapaklarım engel oluyorsa
burnumun direği sızladığında
ben duygularıma egemen olamıyorsam
sesimin çıkması gereken yerde
-susuyorsam-
sesim çıkmıyorsa avaz avaz,
çıkmaması gereken yerde ise
anlamsızlık yüklü ise ses tellerime
kulaklarım bana ait olmayan seslere duyarlı
bana ait olan seslere duyarsızsa...

Sloganımız sadece ve yalnızca;
“Şehitler ölmez! Vatan bölünmez!”
denilip bitiyorsa
ellerimiz yumruk olmaktan öte bir işe
ayaklarımız tepinmekten başka bir çabaya
yaramıyorsa
fersiz, güçsüz, mecalsiz, kör, sağır, dilsiz
-eğitimsiz-
olduğumuzu
-kendimize bile-
itiraf edemiyorsak
kalplerimiz yalnızca sızlanmayı biliyor
ve de öylesine çarpıyorsa
ve hâlâ
“bağımsız olduğumuz
himaye altında olmadığımız”
iddiasında isek...

Ve hatta saygımı yitirip
kendimi hür sanıyorsam
ve ben
istediğimi söyleyemiyor, yazamıyor
yalnızca istenilenleri söylüyor, yazıyorsam
gideceğim yeri benim sanıyor
ve gidemiyorsam

Vah Türkiye’m! Vah!

*  Şiir,  şuur dışından fışkırır.  Asım YAPICI

 

KENDİ BAŞINA ÖLMEK

Varsın herkes olsun, kendi işinde gücünde,
İster öğle koynunda, ister gece üçünde,
Kim bilir belki de çok uygunsuz bir biçimde

Ben ölümü, tek başıma da olsam görürüm,
Önemsiz! Yalnız, kendi başıma da ölürüm!

Ya bir Kandil, ya bir Cumanın arifesinde,
Ya da herhangi bir çıplak günün ertesinde,
“Dur!” denecek bir ömrün sonuncu kertesinde

                        Ben ölümü, tek başıma da olsam görürüm,
                        Önemsiz! Yalnız, kendi başıma da ölürüm!

Yaşamaktan tat almak, varsın sizlere kalsın,
Malım yok -varsa- isteyen istediğini alsın,
Son nefesimde gönlüm hatıralara dalsın

                        Ben ölümü, tek başıma da olsam görürüm,
                        Önemsiz! Yalnız, kendi başıma da ölürüm!

Dünyada kalmaya sanki yemin mi ettim?
Allah’ıma çağrıda atsa da benzim, betim,
Bilirim, kimse kalmayacak arkamda yetim

                        Ben ölümü, tek başıma da olsam görürüm,
                        Önemsiz! Yalnız, kendi başıma da ölürüm!

Elbette benden sonra da güneşler doğacak,
Yine çiçekler açacak, yağmurlar yağacak,
Bir Fatiha’dan sonra Erol unutulacak

                        Ben ölümü, tek başıma da olsam görürüm,
                        Önemsiz! Yalnız, kendi başıma da ölürüm!

* Şiiri düzyazıdan ayıran birçok özellikten en önemli birisi de şiirin “şifreli” oluşudur. Şiir, dilin şifreli kanalıdır. Bu şifrelerin anahtarlarını bulanlar şifreleri çöze çöze şiire ve şiirin tadına ulaşırlar.  Coşkun KARABULUT

 

İNATÇI İNANÇ DİZELERİ

*

Sen olamamak
yalnız ben kalmak
Ne demek bilir misin?

Aynı ülkede,
aynı şehirde,
hatta aynı yerde
hem gündüz ve gece...

*

Seni severken
sevmediğim hiçbir şeyin kalmaması
hayret edilecek bir şey gibi görünmese de
sonuçta...

Boş ver!

*

Bir mart kedisi açlığında
boğaz tokluğuna bakışan insanlar için
yaşadıklarını söylemek mümkün mü?

*

Su üstüne yazılan karalamaların
etkinliği
-kendinden bıktığında-
ne kadardır ki?

*

En rahat,
en sıcak
ve en huzurlu anım;
ne zaman, biliyor musun?

Kar sessizliğinde, omzumda başın
nefesini duyduğum an!

* Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lâzım.  Necip Fazıl KISAKÜREK

 

BANA, BENİN DEYİŞİ

-Yunus Emre’ye özenerek-

Aklım öylesi karışık ki, hem karmakarışık,
Nedense olamıyorum aynalarla barışık,
Bu yaşlarda sanıyorum kendimi abdal âşık
Ben; beni anlamayan bene ne diyeyim? Bilmem!

Gözler seğirir, kulaklar çınlar, ellerim titrer,
Nefes alamam, durur gibi bazen kalbim tekler,
Sanki bir Allah elçisi yanı başımda bekler  
Beni, ben olarak bilmeyen; “Gel!” dese de; gelmem.

Düşüncelerim, duygularım yorgun ki, çok yorgun,
Bu dünya benim değil yaşanan, oldukça durgun,
Bir sorgucunun sorgusunda yemiş gibi vurgun
Ben bana giderken bana beni verse de; gülmem.

Ben, ben başıma değilim yalan olan dünyada,
Bir ben değilim, ben olduğunu zanneden ya da,
Ben beni bensizlikle tek başına bıraksa da
Ben kendimi bilirim, ben bana asla; üzülmem.

Ne içimde var öylesi yaşamanın tutkusu,
Ne de istekle Yaradan’a kavuşma coşkusu,
Olsa bile Cennet sevinci, Cehennem korkusu
“Can” denen emaneti teslim ederken; eğilmem!

* Dünya güzeldir, ama bir şairin gözüyle daha da güzel olur.  Johann Wolfgang Von GOETHE

 

40 YILIN SONUNDA BİR SABAH

Çisil çisil
usul usul
yorgun, üşümüş
bir mart yağmuru...

Ama
“Ahmak Islatan” değil
bereket, bereket
ağarmış bir günde
sabırlı, günahsız
gri-kurşuni bulutlar
kumrular, serçeler…

iştihasında aydınlığın…

* Bayım; bu gidişleriniz beni şair, sizi şiir yapacak.  Didem MADAK

 

40 YIL SONRA

Bu Nisan sabahında
Desem ki;
“Seni seviyorum, senden öte!”

Der misin ki;

“Yıllar sonra, neden?”
Ağız dolusu
Gönül dolusu
Sana sevgimi anlatamamamın ürküntüsü
nisan yağmurunun damlalarında
ve hâlâ ilk heyecan gönlümde;

“Seni Seviyorum!”

* Aynı şiirdeki,  aynı sözü benzer bir vurguyla (Nazım Hikmet gibi) okumama rağmen, benimki “şiirin kendi sesi” olmuyor bir türlü...  Şairlerde bizde olmayan bir “iç kulak” daha var. O kulağın duyduğu ses, bizim duyduğumuzdan farklı...  Mehmet Y. YILMAZ

 

40 YIL ÖNCESİNDEN

Yıllar önce, bir bahar akşamı
çıkıverdin karşıma sen
tüm koşullar elverişsizken hem
ne bir adım ileri
ne de
geriye bir adım
nefes nefessiz
soluk soluksuz
bir damla yaş gözlerimde
ve umutvar bir tesadüfün sonu...

 

* Dünyada yazılmamış o kadar çok şiir var ki… Edip CANSEVER

 

KİMLİKSİZ DİZELER

*         

Sevdiğim kadar yaşasaydım eğer
sonsuzluğa ulaşırdı bedenim
bedenim yerine
ruhumun ulaşacağını inanıyorum
sonsuzluğa...

*

Eğer;
bu teknoloji dün olsaydı
dün;
ben olurdum
-sadıkane-

Ya sen?

*

Her şeyi
(değil, çok şeyi)
unutmak
unutabilmek mümkün olabilseydi
(keşke)

ilk bakış
ilk heyecan
ilk göz ağrısı
ilk aşk...

“Mümkün!”
mü dersin sonlara doğru?

*

Kaderin önüne geçilmez (miş!)

Oysa;
İki dünya ayrılıyor birbirinden
Kaderin haberi bile olmuyor!

* İlimsiz şiir, temelsiz duvara benzer, gayet itibarsız olur. FUZULİ

 

 

 

ŞAŞKIN!

Ayağıma kadar gelen kısmettin
Seni unutmadım
-unutamadım değil-

Hem ben seni
unutmak için sevmedim ki...

Hep seni andım
-ömrümce-
yandım ki
ne yandım?

* Bakılanı bakmakla kalmayıp “görülen” e dönüştürendir şiir.  Kemal ÖZER

 

 

ŞİİRİ YAŞAYAMAMANIN BUNALIMI

Beynimde düşünceler kötürüm
zihnimde kalanlar çolak, zayıf
zavallılıkla yoğunlaşmış kümesiz bulutlarda
körlük
sağırlık
hatta çok şey…

akan zamanda durmuş şiir
ne ileri gider,
ne geri...

* Şiir, hayat tasarrufunu sevmez. Küçük İSKENDER

 

 

BEYAZA BÜRÜNMEK

                        -Can YÜCEL’e rahmet diliyorum-

Artık denize şarap dökmüyorum
kesmiyor denizi

Rakının en halisini
-hangisiyse-
döküyorum denize
beyazlığında
ben de beyaza bürünüyorum.

* Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.  Mevlâna Celalettin RUMİ

  

SIKILMIŞ SIKINTILI DİZELER

*

kimi içer çözülür
kimi içmezse üzülür
içmeyen içerse küçülür
içen içmezse içer büzülür...

*

sana sevdamı deyiverince
“sarhoş!” dediler
oysa;

sadece ve yalnız
ayık değildim!

*

hep dertten mi içilir,
hep neşeden mi yoksa?

İnsan
şöyle yıldızlara bakarak
yakamozların ışıltısında
gönlünden geçen
bir şarkıyı mırıldanarak
dertsiz-neşesiz
içemez mi

sebep olmaksızın?

*

Ne hayal?
Ne gerçek?
Önemli olan şu ki;
-bu yaşa geldim hâlâ-

öğrenememişim!

* Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür. ARISTOTELES

 

SIKINTILI SIKILMIŞ DİZELER

*

uzanıversen yıldızların yoluna
ulaşacağın ne?
ulaşmak istediğin ne?

dolduramaz ki gönlündeki boşluğu
yıldızlara ulaşacağın yel

ama mut
Kaf Dağı’nın ardında da olsa
denemeli değil mi
insan?

*

yedi renk dünyada

sevmediklerim hangileri mi?
Boş veeer!

sevdiklerimse;
ille de mavi
gökyüzünde, ya da denizde

sonra denize vuran
doğanın her ton yeşili

ve güneşin sarısı-kırmızısı

başka ne arzulayayım ki renklerden?

belki hepsinin asili
beyazı...
(her daim gerek, gerekli!)

*

Akdeniz bütün maviliği ile
önünde diz çökmüşken
sen
ayın on dördüne ulaşma çabasını
alkışlamakla
neyi ispat etmeğe çalışırsın?
Anlamam.

* İçinizde olmayan şiiri, hiçbir yerde bulamazsınız. Arthur RIMBAUD

 

SIKINTI İÇİNDE SIKILMIŞ DİZELER

*

duyguların hücumuna uğradığını sanıp
şiir yazmak istersin
(bazen-ancak)
uyaklar kapalıdır
dizeler kilitli
heceler-kelimeler uyumsuz

elinde kalemin
karşında boş sayfalar
sakin...

ve düşünür durursun
“neden?” diye
işte bu kahır
yazmadan seni şair eder
düşüncelerinde...

*

havayı koklayan bir bulut
ona ulaşmanın şevkinde
deniz ortasında bir “bir”
hem de sabaha bir hayli zaman varken
özlemi olmalı bu “bir”in “bir”e

“bir” “bir”e o kadar yakınsa
neden bulut yakın olmasın ki
denizdeki “bir”e?

*

sıkma kendini
sen sıkarsan kendini
kendin de sıkar kendini
ve bu sıkılık
sıkar seni.

* Şiirin gücünü hiçbir şeye değişmem. Şiir bana yetiyor. İlhan BERK

  

GİTMEK KOLAY

-bilinen-

Yoksun biliyorum
bırakıp gitmen / gerçek
dünlerdeki gibi yakın
yakınlardaki gibi uzaksın
sanki?

Yoksun biliyorum
ama alışamadım hâlâ
yokluğuna
burukluk sancılı
engellenemeyen...

* Şiir, halkın sosyal dertlerine deva bulmaktır. Oktay RIFAT

 

SIKINTIDAN AZAT EDİLMİŞ DİZELER

*         
-Sevgililer Günü’nde-

Tüm özel günlerin özeti
(deyişteki gibi);
“Seviniz!
“Birleşiniz!
“Bir olunuz!”

*

Son
son olarak anladı beni
sonunda
son olduğunu...

*

Bir sürat teknesinde
(ya da aracında)
yaşam;

başlangıcını bilmediğimiz
sonuna son sürat gittiğimiz
ama ne zaman duracağımızı bilmediğimiz…

*

gökte yıldızlar
tek-tük değil
sürüsüne bereket

gönlümde istekler
sürüsüne bereket değil
tek-tük

tek sevilmek
sadece

tek ve sevilmek!

-“tük” yok zaten-

*  Şiir, aslında sözlerin müziğidir. Mehdi EKER

 

SIKINTIDAN AZAT EDİLMİŞ DİZELER (1)

*

Ay denizde
-yakamozlarla-
başını eğ
-bir şey kaybetmezsin-
kendini alkışla
gecenin aydınlığında.

*

gün aydınlık
gönül karanlık

aydınlıkta karanlığa çare var mı?

Boşuna...

*

ölümüne koştuğunu
hisseder(cesine) gibi
sabah ezanlarında
bir başka
bir değişik buğu gönlünde
tarifsiz.

*

ne seninle, ne sensiz
ne sizinle, ne sizsiz
ben artık
bittim ama

bu dünyadan alacaklıyım...

*  Belirli bir insan için bir şarkı, bir şiir elbette yazılabilir ama unutmayalım ki belirli tek bir insana öyle hisler duyuyorsak ve akıllı insanlarsak, hayatın manasına vâkıf olmuşsak, yapacağımız şey şiir yazmak, şarkı söylemek değil, kapısının önünde yatmak, ayaklarının altında paspas olmaya razı olmaktır. Mehmet Y. YILMAZ