GÜVERCİN
Yorgun bir güvercin
sabah mahmurluğunun sarısında,
yalnız bir gecenin tesellisini
vermek istercesine bakıyordu
dallar arasından.
Ben mahzun
(ve galiba)
o da mahzundu.
* Şair toplumun vicdanıdır. Atakan KARTALTEPE
GÖKYÜZÜNÜN SARHOŞU
Sensizliğimi;
yorgun bir akşamla paylaşırken
içesim geldi,
yıldızların gökyüzünü kamaştırmasına aldanarak.
Oysa şehir
yalnızlığına alışma çabasında,
ben de onun bu çabasını destekler gibiydim.
Heyhat!
Geç anladım;
yaşamın içilmeyeceğini,
içilemeyeceğini!
* Bazen bir şair tek şiirle, başka şairlerin yüzlerce şiirini yok eder. AFORİZMA
YAKIŞMAYAN HİDDET
Bir kış sabahı güneşinin kızıllığı
gibi hiddetin;
durgun-soğuk.
Neden?
Yetersiz bir sevgi mi,
azımsadığın?
* Biz Muhammed’e şiir öğretmedik, zaten gerekmezdi. Bu, ancak Allah’tan gelen bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. (Yasin Suresi, Cüz: 23, Sure: 36, Ayet: 69)
BAZEN -ve BAZEN’ler- (“BAZEN” ÜSTÜNE TOPLAMLAR” da denebilir)
Zaman gelir
zamlanır dileklerim
üstesinden gelemem,
çözemem bir kısmını (bile)
kendi başlarına kalırlar beynimde.
Cismim
isyan etmez bu olguya
bilir ki;
“Zamanla her şey olur!”
*
Bazen bir fısıltı
bir haykırıştan öte ses verir.
O “bazen”
“Zamanında” demektir ve
sevgide önemlidir bu.
*
Hissettiğin kadar mı yaşarsın,
yaşadığın kadar mı hissedersin?
Hissettiğim kadar yaşasaydım
o;
yaşadığım kadar hissetmemi sağlardı...
Değil!
*
Kaçış; neye hüküm vermektir?
İnsan; kendinden kaçabilir mi?
Alıp başını göklere, denizlere
dağlara, kırlara, ovalara gitmek
bırakıvermek kendini kendi başına
bir kurtuluş mu,
bir sarılış mı kendine
yine, yeniden?
Çözümsüz....
* Bilirsiniz; bazı şiirler hafızada değil, kalpte saklanır! Yelda KARAKAŞ
SÖYLE DEĞİL!
Günaşırı,
yol aşırı
tükenmez bir özlem yoğunluğu bedenimde,
beynimde,
ruhumda
gün uzun,
yollar uzak
gitmek kolay,
dönmek zor...
Ne yönlere açılır kollarım
ne göklere, ne yere.
Bir mavi yaşanan şehirde
bir yalnız,
bir çaresiz
-ben başıma-
“Şöyle garip bencileyin!”
* Şair itibarını şiirinden alır. Yaşar SÖKMENSÜER
İSTEYENE
Yaşayan
(veyahut da yaşadığını sanan)
bir insan için
sabahlarda yoğunlaşır tüm istekler
umutlar, arzular, dilekler
ve üstelik tükenmeyen...
Bilirsin tadını
ne tatlılık, ne ekşilik, ne burukluk vardır
her birinde...
İçlerindeki sadece
-tüm varlığına egemen olan-
ümittir,
neşedir,
sevgidir,
coşkudur...
Ve bunun içindir ki;
“... her sabah (veya her yeni) açan gün
bir başlangıçtır!”
isteyene...
* Aşklar, şiirle kanar. Ahmet NECDET
ARAYAN BULUR!
Yüce dağlar,
mavi deniz,
çıplak ağaçlar,
kuş sesleri,
ve bunaltı dolu bir sabahta ben;
bana ihtiyacı olduğunu sandığım beni
arıyorum
koyu seslerde...
Beni bir gün
-mümkün-
bulacağım.
İnanıyorum.
* Saflık şairin en özgür, en kendi olma halidir. José Ortega y GASSET
ARA!
“Bir varmış, bir yokmuş!”
diye başlayan masallardaki gibi çaresizliğim...
Gün doğdu,
yükseldi,
alçalmanın eşiğinde...
Ben, hâlâ aynı ve tükenmeyen çaresizlikleyim,
ne elimin tersi ile iteklemek,
ne görmezliğe gelmek
çaresizliğimin çaresi değil
(hele bilmeden anlamağa çalışmak;
hiç değil).
Çare;
elinin altında gibi ama
uzak,
hem çok uzak!
..
* Şiir öyle bir orkestradır ki, bütün doğanın ve insanların sesini yansıtırlar. Victor HUGO
YALNIZLIK (BİLİNEN)
Otobüsler, trenler, vapurlar dolusu insan
onların içinde yine de yalnızsındır
-içlerinde olsan da-
ama daha kötüsü;
yalnızlık içinde de yalnız olmak
ki bunun çaresi yok!
(bildiğim kadar!)
* Şiir, yaşamak ve yaşadığını hissetmek, anlamaktır. Erol KARATEKİN
MASADA
Bir yuvarlak masada
insanlar
eşit mesafede,
eşit fikirlerle
(sanırım)
Neyin hesabındalar?
Bilmezler mi ki;
“Dünya malı, dünyada kalır!”
* Şair yalnızca üzerindeki dayanılmaz acıların baskısı biraz azaldığında mutlu olur gibi hisseder kendini. Talat KIRCAN
BUGÜNÜ YAŞAMAK
Mutlak, mutlaka
açıkça açık
dün bitti.
Yarına bırakılmayacak en önemli iş;
bugünü yaşamak,
dolu dolu,
gereğince
ve
yarını düşünmeden...
* Şiir olmazsa güfte olmaz. Şahin ÇANDIR
UMUT (gelecek için)
Yakın hissederken kendini
o kadar uzak olman kendine
suskunca bir uyarıdır yaşamına
(geçmiş).
Oysa geleceği umut;
saygı değil midir kendine
bugünden?
* Şiir, imgelerle yazıldığı; sözcük tek başına imge olamayacağı ve her imge en az iki sözcükten oluştuğu için şiirin temel birimi sözcük değil imgedir. Yani, “şiir sözcüklerle değil, imgelerle yazılır”. Serkan ERGİN
İŞ BİLENİN...
Her şiir anlam yüklüdür;
anlamayı bilene...
Her anlama bir şiir yüklemek
şairin işidir,
işini bilene...
* At sırtında imge duvaklı gelindir şiir; ama hep yalnız, hep at sırtında, hep kız oğlan kız. İhsan TOPÇU
ARANAN ÇARE
Savaş, kavga...
En basitinden münakaşa
çare ise çözüme
-ya da çözümsüzlüğe-
hiç olmazsa arada bir
biz de münakaşa
(ya da kavga) edelim
sen-ben-sen
-kendim, kendim-
* Şiir, bir sorun üzerinde ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur. AFORİZMA
FAL
Dertler;
bazen bir incir çekirdeğini dolduramaz
görünürse de bir kahve fincanında
bazen kamyonlar dolusu olduğunu hissederiz
hatta görürüz telvesinde.
Bu; bakış açısından ziyade
bakıştan kaynaklanan bir olgudur.
Bunalırsın.
Ve kötü olan taraf;
hiç bir
işe yaramaz bunalman
kendi kendine.
* Şiir, sevgi okyanusunda mavi yolculuğa çıkmaktır. AFORİZMA
İDEA
Yanlışların en büyüklerinden biri de;
düşünceleri, fikirleri, inançları...
silahla öldürebileceğini
(veyahut da değiştirebileceğini)
sanmaları zavallıların.
Ölenler çok...
Ama öldü mü düşünceler?
Asla!
Ve daha güçlü devam etti yaşamaya.
Beden (ya da cisim)
bugün var,
yarın yok (zaten).
Ama yaşam devam ettikçe
yaşaması gereken de devam edecek,
duraksız...
* Acı anlatılmaz, ancak şiiri yazılır. Talat KIRCAN
GÂVUR İNADI
“Gâvur İnadı!” dediler ısrarına sevgimin
ulaşılamayan yücesine
bunaltmayan gecesine
şiir olan hecesine
çözülemeyen bilmecesine
dur-durak demeden
tüketmeden yaşadığım.
Çevrem (kıskanç ve kıskançlık) dolu
(ya da ben öyle sanıyorum).
Yaşanan (ve doyulamayan) sevgi
ne zamandan beri
“gâvur inadıdır” ki?
* Bir gün gelecek şiir sadece kafa ile okunacak, edebiyat da böylece yeni bir hayata kavuşacaktır. Paul ELUARD
APTALLIK
Ben olsaydın...
Kim bilir belki
mutlu olmazdın,
mutlu olamazdın ama
beni yaşaman olurdu ya senin için
o;
sana da yeterdi
(kanımca),
bana da...
Ama ben
sana beni yasaklıyorum
hem sadece bu gün için değil
ömür boyu...
* Şiir yazmak, zannedildiği gibi; “duygulandım da, oturdum yazdım” diye yapılacak bir iş değildir. Hulki AKTUNÇ
HOMİNİ...
Yaşamdan zevk alır, pembe gözlükle bakarak,
Meltemi hisseder, kımıldamasa da yaprak,
Bilir ki; herkes için; “En sadık yâr, kara toprak!”
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Doğru söylemez, çünkü kovarlar dokuz köyden,
Gerçeği saklar der; “Sen olma kötüye neden!”
Acı da olsa gerçekle yoğunlaşır beden
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Sabah, belki öğle, ya da akşam, ona ne?
Geceler uzun, geri kalan saçma, bahane,
Yiyip-içip, eğlenmek-neşelenmek şahane
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Kış gelmiş, ya da yaz gecikmiş veyahut bahar,
Ay doğmamış, ya da güneş bulutlu o kadar,
Şakımasa da kuşlar, koşmasa da karıncalar
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Evi, tarlası-tapanı, hem arabası yok,
Boş verdiği, umursamadığı dertleri çok,
Şükrederek tembelliğine, hisseder ki tok
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Dur-durak demeden çileyle geçerken ömür,
El kanat takıp uçar, sanki tek o sürünür,
Dertlenmez, çünkü onda beyin hürdür, yürek hür
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Derviş-çelebi örneği gibi, hayal-gerçek,
Bir lokma ekmek, bir yudum su, bir hırka-yelek,
Dün-bugün... Hatta umurunda değil gelecek
“Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
* Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki... Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun. Johann Wolfgang Von GOETHE
ŞU BENİM TARİFSİZLİĞİM(!)
Anlatmakta güçlük çekerken sevgiyi size,
Ağlamanız huzursuzluğu getirdi bize,
Anlatacaktık ya sevgiyi birbirimize
Otururken sizlerle böyle, diz dize hani?
İyi çocuklarsınız, bunu söylemem abes,
Anlayamam ki, ağlarken nasıl yükselir ses?
Gönlünüzde olmasın frenlenmiş tek heves
Hepsi karşılanır, yeter ki olmasın ani.
Paylaşmak; çok güzel şey, az olsa da oyuncak,
Birer kere üleşin, sizin olsun salıncak,
Size açılınca kollar sıcak, kucak kucak
Bilinir ki; sevgimiz sınırsız, gani gani.
“Sevmiyorum! Git!” demek anlatılmaz bir deyiş,
Çözüm değil küsmek, hem bu nedir, nasıl bir iş?
Yaşam için mücadeleniz olsun dişe diş
O zaman yazalım size; şarkı, şiir, mani...
Ağlamak, şımarmak size hiç yakışıyor mu?
Neşeli olmak, hem de gülmek o kadar zor mu?
Mutluluğun yolu sanki dar bir koridor mu?
Mutluluğa, neşeye kimler olur ki mani?
Sevgimiz, sevmemiz bize asla değil bir yük,
Sevdamız engelsiz, hem çok, sanmayın ki küçük,
Büyüdünüz, artık sizi de sayarız büyük
Anlamı yeterli, sonuçta faniyiz fani...
Kahırlı hareket etseniz, incitseniz de,
Sitem edip, sırt dönüp, hatta kin gütseniz de,
“Gel!” deyip de bizlere, küserek gitseniz de
“Et tırnaktan ayrılamaz!” bilirsiniz yani!
* Şairlerin yalan söylemek için ehliyetleri vardır. Kim GILFILLAN
BETER BİR YORGUNLUK
Her ayrılışta özlemin
her kavuşmada
ayrılacak oluşuna üzüntün
gün gelmez beri
gece gitmez ileri
acı hazmetmez tatlıyı
tatlı haz etmez acıdan
sevgi; dağarcığında saklamaz hüznü
hüzün; uzak durmak ister sevgiden
bazen yerinde değildir kalbin
bazen yoksullaşmıştır beynin
aktan, siyaha uzanmaz kollar
siyah aka kahır yollar
ben; sende bulamam beni
sen; dinlemezsin (ki zaten) sende beni...
Bu;
nasıl bir yorgunluktur ki;
-gönülde-
anlamam,
anlayamam
-öyleyse-
anlatamam da...
* Kimse tanımasın için onları / Şairler kimi sözcüklerini yok ettiler. Gülten AKIN
EĞER!!!
Yaşadığını sanan
(durgun)
insanların düşüncelerini
(ya da zihinlerinden geçenleri)
okumak mümkün olabilseydi eğer
Dünya
(benim dünyam);
ekseninden oynardı
herhalde!
(Üstelik de Arşimet gibi
desteğe ihtiyaç duymadan!)
* Bir şairin yakındığımız yanı ya dilidir, ya da dilsizliği. AFORİZMA
TANRIYA SİTEM (olabilir mi?)
-“Her canlı ölümü tadacaktır!” Kur’an, Ali İmran Suresi, 185. Ayet-
Ne kadar çalışsam da upuzun etmeğe günümü,
Çabalasam da, çırpınsam da uzatamam ömrümü,
“VeL basübadelmevt!” her canlı tadacaktır ölümü
Geldim çaresizdim, döneceğim çaresizim yine.
Yemek-içmek, gezmek-tozmak... Hepsi bu dünyanın işi,
Bunalınca, el uzatınca kimi arar ki kişi?
Anmaz kul Allah adını, yanlış olsa da gidişi
Gelmem elimde değil, dönmem elimde değil yine.
Dünya; bir mihnet ve günah kabusu her sabah akşam,
Kendimi kaybetmişim, arasam da vallah bulamam,
Demem yanlış olur, desem ki; “buldum kendimi!” tamam
Bir sınav dönemi, sorular hazır, cevap yok yine.
Can bedende, ruh bedende, bedense başına buyruk,
Can ve ruh terk edince bedeni, beden kalır savruk,
Yer-gök (toprak-hava) arasında gönül solar buruk
Toprak insana değil, insan toprağa ait yine.
Mesih-Mehdi safsatalarıyla sıkılırken ruh, bak!
Beden yerini dünyada bırakırken ruh baki, ak,
İster mevlit okut, ister hayır dağıt, ister mum yak
Giden gitmiş, kalan kalmış, kimseye hayır yok yine.
“Hak tecelli edecektir!” deyişiyle eskilerin,
Günahım da, sevabım da tartılacak derin derin,
“Kabir” denilen yer olacak sonuna kadar yerim
Münkir-Nekir sorusuz koymaz boş bedenimi yine.
Dünyaya yolcu gelmişim, sorulamaz ki; “Kim hancı?”
Sevgi dağarcığı kapalı, Tanrı bile yalancı,
Geçen günlere inat, gelecek günlere yabancı
Tükenen ömre, ayrıca hesap soran yok mu yine?
* Şiir, kusursuz bir mimari yapıdır. ANONİM
KAHIRLI SİTEM
Kazık atmakta üstünüze var mı? Ne dersiniz?
Sözlerim; meclisten içeri, her haltı yersiniz,
Dünyada sizin gibisi var mı başka acaba?
Doğru söyledim... Ayıp mı ettim? Af edersiniz!
Haram mı yedim? Haksızlık mı ettim? Suçum nedir?
Küfür edemem, yakışmaz, uzantısı dinedir,
Müslüman olmasa da, dinsiz olsa da kişiler
İnsan olmak erdem, insanlık sonsuz hazinedir.
Hep sığınma, kime, niçin, hem ne zamana kadar?
Yaşamadan yaşanmaz ki tükenecek ömür var,
Azrail gelmez çağırmakla, hem etmekle dua
Kişi ecri kadar sürünür, cürmü kadar yanar.
Borç yiğidin kamçısı mı? Bu söz; değil ki güzel,
Borcu ödemek olmalı bence en iyi amel,
Kişi noksanını düşünüp de almalı tedbir
Yoksa “keşke” ler tükenir gelince cisme ecel.
Zaman zaman duygu sömürüsü yapmaksa murat,
Biz de katılalım sömürüye, asmayıp surat,
Maksat dayıyı görmekse geçmek için köprüyü
İster kulağın üstüne yat, ister kenara at!
Bir lokma, iki hırkam varsa üleştim sizle hep,
Güler yüzlük, şirinlik, iyi niyet suç mu acep?
Var mı hatam, var mı kusurum, günahım Allah’ım?
Nedir yapılan tüm huysuzca yanlışlara sebep?
“Bir söyle, bin işit!” Neydi ki bizim günahımız?
Kaygı ile mi başlayacaktı her sabahımız?
Umut tükenmez asla, tükenmemesine amma
Tükenmedi yıllar süren siyah dolu “Ah!” ımız.
El, el üstünde tutarken sizdiniz beni yıkan,
Ben miyim dünyada tek, koynunda besleyen yılan?
Hiçbir şeyden, hiç yılmadım dünya gözüyle amma
Oldum akraba-dost kazığından yıllarca yılan.
Ezandan medet, namaz, niyaz, sadaka neyine!
İnsan; “İnsanım!” deyip hükmetmelidir beyine,
Dünyaya çocuk getirmek marifet-hüner değil
Çocuk da bir sanat, dikkat etmeli her şeyine.
Delil, ispat, şahit gereksiz, suç-kusur besbelli,
Buz üstüne nakş’olsa da söz kalmalı temelli,
Er için söz; namus-şeref demek diye bilirim
Tutulmayan sözün cennette bile zordur halli.
Bu dünya; yiyip-içme, yan gelme dünyası değil,
Kaybedilenler için üzülme, saygı duy, eğil,
Bize ölmek; değiştirmektir dünyaları yalnız
Ölüm gibi, yaşama da duymalı beden meyil.
Bir mezar düşün; üstünden geçmeyecek meltem, yel,
O mezar için olacaksa sağlamca bir temel,
Başında bir selvi, ya da akkavak olmayacak
Ve sen öldüğünde bile ödeyeceksin bedel!
* Eğer maksut eserse mısra-ı berceste kâfidir (Tek mısra söylemekle de şair olunur). Ragıp PAŞA
KAHVE
Unutacaksın bir kere, sağda-solda gezmeyi,
Soğuk su ile süreceksin ocağa cezveyi,
Sonra koyacaksın kısık ateşte bol kahveyi
Bak doyulur mu onun tadına, yemekten sonra?
Değişik isimlerle olanlara hiç bakma sen,
Yabancı orijinli olanından anlamam ben,
Türk Kahvesine eğer güzel, hoş bir şeyler dersen
Tadına doyum yoktur bil, onca emekten sonra.
Yanlış! Sigara koyar bazısı kahve yanına,
Likör ise okur halis bir kahvenin canına,
Bir bardak su yeterlidir kahve içim anına
Hele içki masasında pineklemekten sonra.
Atalarımız demiş ki; “Ehl-i keyfe keyf verir!”
İçkinin her türlüsü insan için elbet zehir,
İçilen bir kahveyle sıkıntılar yapar tehir
Boş sözlerle, sıfır zırvaları yemekten sonra.
Denmiş ki; “Gönül ne kahve ister, ne kahvehane,
“Gönül bir dost ister, kahve bahane!” Bu; şahane,
Kahve için başka neler söylenir ki? Daha ne?
Kahvenin hası Yemen’den, aslı dibekten sonra.
Kahve sunulmalıdır; “Kız evi, naz evi” ama,
Telvesinde özel fala bakılmalı daima,
Kadı kızındaki gibi kusur olmaz, hem asla
“Kırk yıl hatırı vardır!” kahve beklemekten sonra.
Dondurulan içki mahmurluğundan sonra biraz,
Kahvenin içimi insana doyumsuz verir haz,
Gece içilmemeli, uyku kaçar olsa da az,
Fazla söz can sıkar, “Kahve içme!” demekten sonra.
İş başında, seferde, nöbette uykun mu geldi?
Türlü türlü sıkıcı dertler aklını mı çeldi?
Garip bir rüya, yoz hülya huzurunu mu deldi?
İçersin kahveyi, boş verip esnemekten sonra.
Atalar bulmuş kahve özünü, hem de ne güzel,
Kahve insana ferahlatan zevk verir, hem özel,
Tüm sırlar paylaşılır, kahveye uzanınca el,
Dostluklar pekişir, bir kere denemekten sonra.
Ne çorba, ne ıhlamur, ne çayda var bu güzel tat,
Kahve içince insan sanki bulur gizli hayat,
Bundan sonra sözlerim anlaşılmaz, kalır bayat
Aşk bile yorgun düşer kahveyi sevmekten sonra.
* İlimsiz şiir, harcı ve hesabı olmayan duvar gibidir. (FUZULİ)
ÇAY
İlâcıdır her sabahın, çorba dışında,
İster yaz sıcağında, isterse kışında,
Bir bardak sıcak çay, sağlık-neşe demektir
İster gönlünde tut, ister taç yap başında.
Bir Türk için en değerli içecektir çay,
“Buyrun!” denildi mi, demeli hemen; “Hay! Hay!”
Üşüdün mü? Hemen! Bunaldın mı? Anında...
Bir nimet! Değerini istersen tek tek say!
Çayın haddi, kısıtlanması da yoktur,
Derdi yok, ama kuralı, faydası çoktur,
“Dudak Payı” haksızlıktır eksikliğine
“Evliya Çorbası” denmesi çay haktır!
İçilmeli sıcak, çay öyle bir değerdir,
Güzelliğe katkı yapan şey semaverdir,
“Tavşankanı, Ağır, Paşa Demli” dense de
Çaya tat veren şey; yalnızca taş şekerdir.
Hani derler ya, gönül sultanı, baş tacı,
Vücudun tartışmasız sağlıklı ilacı,
Bir içen bir daha, bir kere daha içer
Tadında ne burukluk vardır, ne de acı.
Bin bir türlü isimde “Bitki Çayı” da neymiş?
“Poşet çay, Sallama” denen yabancı şeymiş,
“Deymez!” dememeli akşam uykudan önce
İlmen ispatlanmış, sağlığa deymiş.
Sauna, kaplıca, hamamda ve termalde,
Deniz kenarı, ırmak kıyısı her halde,
Demli çayın tadına, zevkine doyulmaz
İster tek başına “Çay!” de, ister “Bal!” de.
Tadı olmaz; araba, otobüs, trende,
Üste başa dökülür ani bir frende,
Mola verince keyfince içilmeli çay
Çay içer, insan kendini bulur, kendinde.
İster fincan, ister kalın belli bardakta,
İster gezip tozarken iç, ister yatakta,
Tadına doyum olur mu, demli çayların?
Hele kek de varsa, yanındaki tabakta!
Mangal keyfi sonrasında, kırda-bahçede,
O anın keyfi, mahmurluk biraz geçse de,
Kalan ateşte demlenen çay iyi gelir
Çayın tadına doyum olmaz her lehçede.
Çay üstüne söylenen çok söz var mutlaka,
Hatıra gelmiyor. Ne söylesem acaba?
Konuğa çay ikram etmek gerek âdetten
Geleneklerimize göstermeli çaba...
* Şiir, sıradan bir dil değildir. “Şiir” düz yazıya çevrilemeyen dildir. Ahmet HAŞİM
İSTANBUL ÜSTÜNE İNKİSAR
Nice şair anlatamamış eski ve yeni,
Ben mi anlatabilirim İstanbul’u yani?
İstanbul’da anlatılmaz bir İstanbul vardır
Yaşayan yaşar, yaşamayansa yalnız fani!
İstanbul paylaşılır mı, bir kısmıyla bile?
Ne denizi, ne gökyüzü, ne doğası hele,
“Harika, fevkalade...” Kelimeler yetersiz
Duygular; şiirle, müzikle gelemez dile.
Âşık olunmaz mı yaşam dolu bu şehre, ah?
Güzelliği ortadadır her akşam, her sabah,
Neler karşılanırsa karşılansın olağan
Saklı kalmaz İstanbul’da, gizlenen her günah.
Her türlü zenginlik var, toprağında, taşında,
Huzurlusundur, hem suyunda, hem de aşında,
Tarihini sorgulamaya gerek yok asla
Tarihi yazılmıştır, İstanbul’un başında.
Gök, deniz, beyaz muhabbet, toprak, kara keder,
Tanrı ve insan İstanbul’da el ele gider,
Suç-cezasız, yalnızlık ortaktır kendisiyle
Gidene söz yok, gelen hep İstanbul’a eder.
“Bir sengine, bin acem mülkü fedadır!” amma,
Deniz pis, yer çirkin, gök sıkıntılı daima,
Yaşamaktan yorgun düşmüş gibi beşeriyet
En büyük dert işte, güzeli anlatamama.
Müzik dinlemek veya bir şiir yazmak gibi,
Ömrün başlangıcı vardır, hem görünür dibi,
Anlamak, anlatmak için hiç çaba gerekmez
Anlamayan onu, hem aptaldır, hem de gabi.
Her adım atışında şehir istiyor para,
Mal-mülk olsa da düşersin İstanbul’da dara,
Zengini Harun gibi, fakiriyse garip hep
Gönül açık olsa da, baht yazılmıştır kara.
Yazılamaz iki satırla; tenkit, kin, nefret,
İstanbul’un tümünedir; sevgi, saygı, hayret,
Şiirle, şarkıyla anlatması zor gerçekten
Gösteremezsen çaba, sıfır kalır tüm gayret.
Bedbin bir ruh hali mi bilmem, hatta bilemem?
Nedense huzursuzluğumu asla silemem,
İstanbul’a gelir-giderim, sebep nedir ki?
Gelirken ağlayamam, giderkense gülemem!
* Şiir, aklımızdan geçen hayallerin namesidir. Cahit Sıtkı TARANCI
SEVDİKLERİMLE YAŞAM
-Rüyalar ancak uyurken görülür-
-Ben bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan akıllıyım. SOKRATES-
Çok zaman Orhan Veli Kanık olurum,
Bazen Cahit Sıtkı Tarancı,
Bazen Yahya Kemal Beyatlı’ya rastlarım,
Bazen yolumun üstündedir;
Ahmet Haşim,
Faruk Nafiz Çamlıbel,
Ya da Kemalettin Kamu,
Ahmet Muhip Dranas...
-ve şu an isimlerini söylemediğim için
beni ayıplayanlar-
Şairlerin güzellikleri içinde ömrüm uzar.
Ne hasta olurum,
ne de ölürüm.
* Şiir kazalarında ölenlerin, sakat kalanların sayısı, trafik kazalarındakinden kat kat fazladır, hep aşırı hızdan, dikkatsizlikten. AFORİZMA (=ÖZDEYİŞ)
ÖZLEM ÜSTÜNE ÖZLEM
-Orhan Veli’ye saygı duyarken-
diş fırçası sarılmış
-şiir karalanmış-
kağıtlarını hatırlıyorum bir şairin...
Bir gün benim de
-kargacık, burgacık-
not kâğıtlarıma yazdıklarımı
“kimler çözecek,
kimler anlayacak?”
diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Ben; o gibi olabilecek miyim?
Kim bilir?
* Şarabı, kadını, şiiri ve müziği sevmeye bütün bir hayatınca ahmak kalır. Johann Wolfgang Von GOETHE
HERŞEYİN KOLAYI VAR (mı?)
-“Her insan ölecek yaştadır!”-
Ne seherin yeli sabah ezanlarında
ne de akşamın meltemi vitir ertesinde
beni
-yorgun, yoksun bedenimi-
bir ikindi yağmuru sonunda
saklayıverin yerime
olsun, bitsin!
Çünkü;
“Ölüm diye bir şey yoktur,
sadece dünya değiştirir insan!”
* Şiirle düz yazı arasındaki fark, yürümekle dans etmek arasındaki gibidir. Paul VALERY
BAHARA SERZENİŞ
Dalında açan bir çiçek
(baharı beklemesi şart değil)
ciğerlerini parçalarcasına şakıyan bir bülbül
(yine baharı ve seheri beklemesi şart değil)
sana ancak benim sonsuzluğumu
anlatabilirler
doğuştan ölüme değin
ve yalnızlığımla evrende.
Bu;
var olmak değil
yokluk
kendi kendine
kendince...
* Her şair biraz yalnızdır. Acının adresini en iyi o tarif eder. Ve acıyla besler kendini de, şiirini de. Talat KIRCAN
KAHIR DOLU GECELER
Önceleri
çok sevdiğini hissediyordum
-beni-
Şimdiyse
çok sevdiğini biliyorum
-adım gibi-
Öyleyse;
“Zulmetle ayrılık bestesi yapan geceler” neden?
ve neden bitmez yalnız geceler
kuruyan dudaklarda
isminle?
* Kutsal kitaplar doğru zamanda yazılmış uzun şiirler, peygamberler doğru zamanda ortaya çıkmış şairlerdir. Ece TEMELKURAN
ARTIK KALPSİZSİN (DİR)!?
Yalnızlığı paylaştın mı hiç
yalnız,
ıssız gecelerde?
Geceler bir derttir,
gündüzlerde
ayrı ayrı dertler kucaklar seni.
Bazen uyursun,
uyur gibisindir
beyninin uyuşukluğunun salaklığında.
“Hayır” lara yönelirsin
“Evet” leri boşlayarak
“Hayr’ lara vesile olsun!” istersin.
Uzattığın elin boştur,
boşluktadır,
şaşkın bir kurban çaresizliği içindesindir
ecelle aranın iyi olmasına
şaşırırsın.
Bir şeyler düğümlenir boğazına;
“Git!” dersin, gitmez,
“Gel!” dersin, gelmez beri
paylaşmayı da bilmez.
Yanaklarında oluşan ıslaklık
yalnızlığı beklemenin uzantısıdır
tek başına,
kendi başına,
kendi kendine.
Biter mi?
Bitmez...
Bir de bakarsın ki;
Kalbin bedenine sığmaz olmuş!?
* Birçok şiirler, varlıklarını duyuramaz, kendilerine bir elin uzanmayışına sessizce katlanırlar. AFORİZMA
KISACA YAŞAM ÖZETİ ( mi desem?)
-18/24 Mart; Yaşlılar Haftası-
-Ve giden biri için arkasından-
Anne-baba heyecanla eder dua,
Zaman erişir, gerçekleşiverir hülya.
Başlangıçta denir; “Bizim Hikâyemiz”
Her şey güzeldir sanki hem her şey temiz.
Suçu olur mu ki hiç erken doğanın?
Ömrü tüketmek yasasıdır doğanın.
Yaşam başlar; “Bir varmış!” diye işte!
“Bir de yokmuş!” denir temelli gidişte.
Önce bebek, sonra çocuk ve yetişkin,
Saklı mı, ne varsa yaşama ilişkin?
Kısa ömür; “Günaydın! Tünaydın!” kadar,
Aradaki zaman hem ince, hem de dar.
Yıllar tükenir, adım adım yürürken,
Silinir tüm güzel anılar bellekten.
Bu yaşam kısaca; “bir sınav dönemi”
Ahret için bu dönemin yok önemi.
Sınavda başarılı olmak hep mümkün,
Yeter ki olmamalı, yaşama küskün.
Geçim derdidir, yaşama etki eden,
Başka da vardır çok; kaygı, tasa, neden.
Hata çok, doğru az olan bir ömürde,
Günah da, sevap da vardır görünürde.
Tövbe! İşine karışmak mı Allah’ın?
Hesabı sorulacaktır her günahın.
Dünya telaşı, bitmez tükenmez asla,
Hak tecelli eder, fark etmeyiz yasla.
Öfke, hiddet, şiddet, kin, nefret... Bunlar ne?
Ömrün törpüsüdür kısaltan bahane.
Gülen yüzümüz kararmasın, solmasın,
Gözlerimizde elem, keder, yas olmasın.
Günahlara açılmaz bu yaşlarda kollar,
Sevaplarla döşenir açılan yollar.
İftira, gıybet, ihanet, nispet yoktur,
Sevgi, mutluluk, sadakat, şefkat çoktur.
“Toplumda yaşlılar, solmayan çiçek!” (miş),
Onlar için mutlu son çare; ölmekmiş!
Kim kalmak ister yaşamın kıyısında?
Bitmez mi yaşam? Biter!.. Hem sayısında!
Ömrümüz tükenir, yaşamın çarkında,
Geç kalırız çok, olmak için farkında.
“Bir namazlık saltanattır!” sonucunda
Bir nur ışığı görür insan, avucunda.
Zamanı gelip görününce Azrail,
Cennete olmalı elindeki tek delil.
Geldiğinde; neşeli gülmüştü evren,
Gittiğinde de gülebilmeli çevren.
Bir avuçcuk toprak, bir kaç metre kefen,
Ruhu uçmuş, Hakk’a dönmüş bir beden.
* Müzik sanatların en zevklisidir ama bir şey öğretmez. Buna karşılık şiir hem ruhun gıdası, hem de iyi bir öğretmendir. (Ogüst KANT)
BUNALIM DEMEK GEREK!
Öyle bir bunaltı ki;
tutan yok elimden,
anlayan yok dilimden
yalnızlık ve kahır dolu sabahların birindeyim
(çaresizliğime düşman)
-bir yudum su veren olmadan
kötüsü; yalnız ve soluksuz...
değer miydi?-
Kesin bilemem ama;
güzellik her yerdedir sanıyorum
(eğer istersen!)
* Şiir, olanca akıl dedikodusunun bittiği, fikiri çatılarının çöktüğü, hesabın kalktığı ve âdetlerin tökezlediği yerde, bütün sakar vasıtalarıyla insanoğlunu sırtına alıp göklere kaldırıcı ve yumulmuş pençelerin içinde metropoller ve dünyalar taşıyıcı Hüma kuşu… Necip Fazıl KISAKÜREK
(NEYLEYİM!?)
Bahar gelmiş (neyleyim!?),
tüm çiçekleri açmış ağaçların,
ağaçcıkların (neyleyim!?),
kuşlar cıvıldamakta neşeli (neyleyim!?),
gün bir başka parlak,
gökyüzü bir başka mavi,
toprak bir başka toprak kokuyor
(neyleyim!?)
Bahar düzgün
“Bu sabah hava berrak,
her şey billurdan gibi”
ama
gönül üzgün,
beyin süzgün,
ruh bezgin...
(neyleyim?)
* El yazması şiirlerin zevki / Okuyanı gebertir. Nazmiye DEMİROĞLU
GİDEMEMEK
Seninle
(cennete haydi, haydi)
“Cehenneme bile giderim!” derdim.
Arasat’ta tıkandı yolum,
Kaldım!..
* Şiir, kendini dile getiren bir sözdür. Roman JAKOBSON
BAŞKA KİM BİR TANEDİR Kİ? (sana ait olandan başka)
Gülen yüzün daima gülsün, hiç solmasın,
Gönlüne asla elem, keder, yas dolmasın,
Kapat avuçlarını! Hiç açık kalmasın
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Açsan gecikme; bir şeyler atıştır, doyun,
Gülen gözlerin yapsın neşe için oyun,
Bunaldın mı? Çıkar mantonu, rahat soyun
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Sensin yaşadığım, havam, toprağım, taşım,
Sensin bir damla su, lokmam, ekmeğim, aşım,
Seninle yere eğilmez bilirsin, başım
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Goncalar dallarda, dallar yapraklı olsun,
Gönlüne hep neşe, sevinç, mutluluk dolsun,
Sen benim için Tanrıya ulaşan yolsun
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Yalnız seninle güzel, doğadaki renkler,
Yalnız senle tatlı, musikide ahenkler,
Sana aşkım, sevgim, saygım, hevenk hevenkler
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Yaşam arzum, mis kokulum, sevdiğim, canım,
“Gülen ayvam, ağlayan narım”, heyecanım,
Gül yüzlüm, dileğim, emelim, sevinç anım
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Hatunum, “datlım, gıymatlım!”, hayatım, eşim,
Gönül dünyama egemen olan güneşim,
Ehlen ve sehlen dünyadan göçüp gidişim
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Son kırk yıldır beni sensin tutan ayakta,
Ne aradıysam buldum senle bu hayatta,
Çare yoksa da şiir, dize ve uyakta
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Bil ki sen; seni sevdiğim için güzelsin,
Yaşamım için önerilen tek bedelsin,
Ömrümü tüketmediğin için ezelsin
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Tanrı yaratmış, cismim için olmuşsun put,
Ya da gonca bir gül gibi saklanan yahut,
Diyemem gizlenen olsam gibi bir yakut
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Açsam, susuzsam... Açlık, susuzluğa çare,
Saygım vardır senden gelecek her habere,
Emrindir! Dua mı etmeliyim habire?
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Şiirini yazmış; Enis Behiç KORYÜREK,
Erol SAYAN, Rast bestelemiş, hissederek,
“Geçsin günler, haftalar...” bizim şarkımız tek
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Biliyorum senin için her an çileyim,
Üzülme sen hiç, ben yerine üzüleyim,
Ömür boyu senin için, duam, dileğim;
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Gerekirse, gereğince çekerim çile,
Senin için meydan okurum ben ecele,
Sevemez kimse seni, hatta Tanrı bile
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Beğenmezsin, en berbat huyum; telaşlanmak,
Yazılmıştır Tanrının kuralı; yaşlanmak,
Güzeldir bir ömüre yeniden başlanmak
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Üzerime düşersin bazen, bilmem niçin?
Anlayamam ki bu yaşam şekli ne için?
Kırk yıllık egoistlik mi? Bir kalem geçin!
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Torunlar vaktini işgal eder daima,
Bazen de çocukların hâkimdir dünyana,
Sana; “Devamlı benim ol!” diyemem ama
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Çevremdeki akranlarım göçerken bir bir,
Sen sağlıklı ol, sağlıkla yaşa, al tedbir,
Sadece benim için getiririver tekbir
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
“Allah başımızdan eksik etmesin!” dersin,
“Allah senin iyiliğine ödül versin!”
diyerek sabah-akşam hep dua edersin
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
Seni sevdiğimi dünya(lar) âlem bilir,
“Adını kitap yaptım dinime!” denilir,
Göçüşüm kesinleşince elden ne gelir?
Yeter ki sen sağ ol, sana bir şey olmasın!
* Şiir gizlidir, yaşanmalı (ama/ve) gizli kalmalı! Erol KARATEKİN
MESAJ
“Bana bir mektup geldi
İçinden ben çıktım”
diyen şairin sevincine karşılık
benim kalmasın sevincim yoksul,
olmasın neşem buruk
haydi aç şu telefonu artık
bayram etsin mevcudiyetim
bayram etmeye meyilli bir gönüle
kısaca;
“İyi bayramlar” desen de olur
karşındaki;
benim...
* “SEVİNÇ” Rahmetli Cavidan TÜMERKAN’dan
* Şiir, şairin yazdığı ya da ürettiğidir. AFORİZMA
HASTALIK
-Sevdiğim zaman, sevgi dışında her şeyi dışlarım. Sigmund FREUD-
Soluklarım düzenli
kalbim ritmindeyse
dert etmemek gerek...
Düzen yoksa soluklarımda
kalbim çarpıyorsa; “Küt! Küt!”
endişelen o zaman
Hastayım, demektir;
sana!
* Ha kelime bilmeden şiir yazmak, ha bostan tarlasında kulaç atmak! Muammer ERKUL
DÖNÜŞÜMSÜZ ZAMAN
Merak etmeyin
yine saatler...
yıllar geçecek
yine dünya dönecek güneş etrafında
yine ay, yıldızlar dolduracak gökyüzünü...
Bedenimin toprak olduğunu
bilmeyecek olsanız da,
siz benimle olmasanız da
ruhum hep sizlerle olacak
(istemeseniz de,
hissetmeseniz de)...
* Her Türk doğuştan biraz şairdir. ANONİM
ŞİİRLERİN YERİ
-Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse! Gabriel Garcia MARQUEZ-
Öldüğümde;
bir bohça yapın şiirlerimi de
(ve hatta öykülerimi de)
koyun benimle kabrime
(ölmeyecek aşkım,
duygu ve düşüncelerimin aksine
ben ölünce
şiirlerim de ölmüş olacaklar zira)
düşünülenin aksine
ayak ucuma değil
başucuma...
Çünkü benim için
onların yeri orası idi
(daima)
* Şiirin şiir olması için ya neşelendirmesi ya da hüzünlendirmesi gerekir. Kim MOULTON
VAR OLMAK
-İster Havva-Âdem Felsefesi, ister Darwin Teorisi-
Çanlar kimin için çalarsa çalsın
Sala kim için verilirse verilsin
“Kim?” önemli değil
“Ne?” önemli.
O “ne?” çözümlendiği zaman
çözüme ulaşılmış demektir
ki bu;
“yok oluşun” izahıdır,
“var olmanın” ötesinde...
(*) … Nasıl tohuma biçim dışardan eklenmiyorsa, şair de usuna bir tohum gibi düşen şiirsel öze biçim ekleyemez. Metin ALTIOK
MODA
Şimdi aşk şiirleri yazmak moda olmuş!
Biri, on yedisinin altında
Diğeri, aşmış yetmiş yaşını çoktan
İkisi de;
Aşk şiiri yazıyorlarmış...
Tövbe! Tövbe!
* Şairler hep tutkuludur. Dinleyenleri de tutuklu sayılır. DUVAR YAZISI
YALANCI
Ben ki; hep gülen
(Hah! Hah! Ha!),
Ben ki; hep neşeli
(Heh! Heh! He!),
Ben ki; hep şen
(Hih! Hih! Hi!)...
Kafamı bir yere mi vurdum ki;
hep böyle sinirli,
asabi ve
somurtkanım şimdi?...
* Aşkın değerini bilmezsen o ya bir şiir olur, ya da bir şarkı. Mehmet Y. YILMAZ
AÇAN GÜLLER
Sana yakışan ve en güzel huyun
gülümsemen
uyandığında
ki; o zaman
güller açıyor gönlümde...
Bilirsin;
gülleri severim
hele açmakta olan gülleri...
… Zengin bir şiir ve edebiyata… malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih kaydetmiyor. M. Emin YURDAKUL
MATEMATİK
Matematik sorusu sorardı öğretmenler
tren-havuz hesaplarından başka
bir de; “dede ile torunun yaşları”
diye başlayanları vardı hani;
“dede ile torununun
yaşları şöyle,
bilmem kaç yıl sonra
ikisinin yaşı arasındaki fark?”
veya;
“ikisinin yaşlarının oranı
şöyle olacak?
dede ile torununun yaşlarını bulun” gibi...
Soru cevaplandı ama
torun;
dedesinin o yaşa ulaştığını göremedi
(maalesef!)
* Ey ozan, sözcüklere daldır yüzünü, şiirden daha derin bir deniz var mı? Hayrettin GEÇKİN
SON ŞİİR (BÖYLE) OLMASIN (İSTERİM)
Sanırım, bu son şiir;
bunda da sen varsın
ilkinde olduğu gibi.
Bir ömürdün sen dolu dolu
ve ben seni tüketmemek için
hep şiirler(im) içinde sakladım,
korudum.
Bilmek,
düşünmek,
anlamak istemesen de
hepsinden önemlisi;
hissetmesen de...
* Şair olamam o belli zaten / Amma bir nâzım olur muyum, bilmem. Mehmet Akif ERSOY
KURUNTU
-Mevlit Kandilinin olduğu 30 Mart 2007 Cuma günü-
-Tanrı en ağır görevi meleklerinden Azrail’e vermiş; “Yürü! Sebebini halk ederim!” demiş.-
Senelerce, senelerce evvel
bir kış sabahı
her sabah pencereme konan iki kumrudan biri
gelmemişti o sabah
diğeri mahzun
isteksizdi uzattığım mısır tanelerine
öpmemişti (gagalamamıştı yahut)
parmaklarımı
Gözlerinde
görememiştim (bildiğim) arzuladığım ışığı...
Bu sabah
sanki aynı kumruyu gördüm penceremde
seneler, seneler sonra.
Tanrı’nın mesajı mı (idi bu acaba)?
düşünmeden edemedim!
* Her insanın düşlerinde saklı kalan unutulmaya, hatta yok olmaya mahkûm bir şiir vardır. Ahmet Selçuk İLKAN
YALNIZ YAŞAYANLAR
Bir adamla, bir kadın
ayrı ayrı
yalnız yaşıyorlardı.
Evlendiler...
Bitti mi yalnızlıkları?
Hayır!
Şimdi
yalnız + yalnız
yaşıyorlar!
* Şair, bir toplumun kuledeki nöbetçisidir. Mehdi EKER
ER ÖLMEK
Erken doğmak üstüneydi düşünceleri
(kim demişti ki;
“dokuz aylık yolu
yedi ay içinde al, gel dünyaya?” diye)
yaşamındaki ivecenliği de bunun içindi belki,
buna benzerdi.
Baktılar bir gün
gidivermiş
bir bilinen yere.
Mezar taşına şöyle yazdılar;
“Er oldu,
Erol’du,
Er öldü!”
* Şiir, amaçsız bir şekilde hayal kurmakla karıştırılmamalıdır. Hele kavramların dünyasından gerçek olmayanın dünyasına bir kaçış hiç değildir. Şiir bir arındırma projeksiyonudur. Kapanmış olanın katlarının açılmasıdır. Martin HEIDEGGER
PARA!
Aranmaz sadece düşülünce dara,
Aydınlıkta-karanlıkta umar; para,
Yaşam biçiminde onarılmaz yara,
Bin bir dert içinde bile çıkar; para!
Üç şeyin sesi güzelmiş, şu dünyada;
Hem yaşamda, hem rüyada, hem hülyada,
Su ve kadın sesi, para sesi ya da
Üçü için de en güzel karar; para!
Üç şey varmış, yenirmiş; elma, armut, nar,
Üç şey sevilirmiş; ana-baba ve yâr,
Bir de “para” denilen tapılan şey var
Zannedilir ki, her şeye yarar para!
Düşmemiş Napolyon’un dilinden bile,
Garibanlar çekmiş yokluğundan çile,
Yoksul, fukaranın getirdiği dile
Tüm düşüncelerin içinde var para!
Hesaplarda görünür en küçük çıkar,
Kavga, münakaşa, savaş ondan çıkar,
Görmez insanın gözü ne kâr, ne zarar
Kâra, zarara da paradır kr; para!
Sadaka, yardım, iane için iyi,
İltimasın, rüşvetin kötü deneyi,
Kişi geçmemeli en küçük dereyi
Tek damla suda bile parçalar para!
Ödenir mi parayla birikmiş günah?
Sevabın karşılığı da olmaz ki Ah!
Kaybedene, kazanana veren Allah
Yine de insan şaşırır arar; para!
Candan dost, dostu satar mı, para için?
Akraba kazık atar mı, para için?
Kuzu kurtla hiç yatar mı, para için?
Peki, nedendir her şeye ısrar para?
Para dediğin ne ki? Elinin kiri,
Namus, şeref yoksa olunmaz ki diri,
Giderlerse (bilinir) gelmezler geri
Çoğu da zarar, azı da zarar para!
Daha fazlasını söylemek; boş kalır,
Uzun söze karşı kısa söz; hoş kalır,
Parasızsan, gündüzler bile loş kalır
Karanlığa da güneşi sarar; para!
* Öznesi “ben” olan bir şiir, şairin olur ama okurun olmaz. Tahsin ŞİMŞEK
DURUP DURURKEN ZIRVALAMAK
Bazı işlerde yok öyle uzaktan atmak taş,
Hele bir oturalım, konuşalım arkadaş,
Neyse problemini anlat, benimle paylaş!
Söylemezsen derdini, bulamazsın dermanı!
Nedir derdin? Nedir ki sıkıntın bu kadar çok?
Eşin mi yok? İşin mi yok? Ya da aşın mı yok?
Bil ki; karanlıkta göz kırparak olunmaz tok
Söylemezsen umarı, geçemezsin ummanı.
Ev sahibin mi; “Çık!” dedi, yoksa hastan mı var?
Maaşın mı az, mesain mi yok, nedir zarar?
Dır dır çok, vır vır çok, ama vakit yok o kadar
Yapmazsan hasadı, kaldıramazsın harmanı.
Biliyorum, diyeceksin; “Geldik, kahır için!”
Çaresizliğe çare bulunmaz, neden, niçin?
Boş tabaktan, boş bardaktan “buyrun yiyin, için!”
Aza yoksa kanaatin, alamazsın armağanı.
Cömertlik mi, cimrilik mi özlenen meziyet?
Sevgi mi, nefret mi söylenilen medeniyet?
İnsanı, insandır kabul etmeli cemiyet
Nereden bulacaksın ki bu sürüye çobanı?
Sana dert mi çok; küresel ısınma, enflasyon?
Şu parti, bu dernek, bu kulüp ya da aksiyon,
Ayır beyninde mutluluğa yer, bir porsiyon
Bu memleketin vardır tanıyanı, yabanı.
Aynaya bakıp hep neşeli olmak mümkün mü?
Mutluluğu, saadeti bilmeyen küskün mü?
Sadece parası olmayan kişi düşkün mü?
Yok mudur bunlardan başka dünya garibanı?
Durup dururken neler uydurdum hele yine?
Her mazeret için en ufak neden bahane,
Sen mi kurtaracaksın şu âlemi, sana ne?
Fark etmedin mi? O âlem yok etti çabanı...
* Ahlâksız sanat, ışıksız lamba gibi her türlü şevkten mahrum ve içi nursuz bir sanattır. Çünkü sanat, imanla ezelden ilgili, hatta ondan doğmuş bir eserdir. Nihat Sami BANARLI
SABAH
Gecelerden sonra açan (açılan) her sabah;
-doğuşu gibidir bir bebeğin-
aydınlıktır,
umuttur,
neşedir,
heyecandır,
sevinçtir insana.
Ve her sabahta
eskimiş tüm kötülükler
(akla gelenlerin hepsi)
gecenin karanlığında kalır
(kalmıştır)!
* Şair; şiir yazma eylemini sürekli kılan kişidir. Hayata dair bakışını, izlemini, hislerini, şiire döken kişidir. Âdeta şiiri hayatının merkezine oturtan kişidir. Çünkü o şiirin safından, şiirin gözlüğünden bakar hayata. M. Halit UMAR
“CAMİYE YARDIM!”
-nereden esmişse aklına,
dedesi koymuşmuş adını-
İsmi Cami olan bir arkadaşım vardı
-rahmetli-
Ne zaman Cuma Namazına gitsem
çıkışta;
duyunca “Camiye Yardım!” sesini
müezzinlerin, hocaların
ister istemez hatırlarım arkadaşımın yüzünü
küskün!..
* Bazı kimseler sanatı hisseder, bazıları sanattan anlar. Fakat sanatı hem hisseden, hem anlayan pek azdır. Kim HILLARD
EZA
Leylek, bakamayacağı yavruyu
atarmış yuvadan
benim,
bakabileceğim kadar yavrum oldu.
...
Son yavru da büyüyüp uçunca yuvadan
kalıyoruz işte böyle,
baş başa-beraber,
Karı-koca yalnız.
Öyle bir yalnızlık ki;
boğazından geçen yok,
kulağından geçen yok,
nefesinden geçen yok...
Hatta
sokağından bile geçen yok!
Ve o zaman bıktığın bir şeyler oluyor;
yaşamak değil!
O yavruları sana bağışlayan Tanrı’nın
sana gönderdiği kişiyi (eşini yani)
üzmek gibi!
Ve ben
yaşamaktan değil
seni üzmekten bıktım;
“Yalnızım!” diyerek.
* Şairlik, kafiyenin para etmediğinin canlı kanıtıdır. ANONİM
BİTİREN BİR ÖZLEM DAHA
Özlem duyarken kokuna, gözlerinin rengine,
Akşamın yalnızlığına hüzün çöktü bak yine,
Bir kadeh içki, bir parça peynir, geldi dengine,
Yakın değilken bile, aniden uçtun engine.
Uzandığım aralıkta yoktu kardeş, arkadaş,
Zaman akşamın hüznünde tükendi yavaş yavaş,
Beynimdeki sensiz birikimler olmuşken salaş
Gönül yorgunluğum bakmadı fakire, zengine.
Uzakta olmak sevgililerden, kalmak uzakta,
Sensizken, bir yudum su uzatan yoktu bardakta,
Bunalan akşam, gecenin hüznünü de sormakta
Kalbim uymuyor, yaşamın ritmine, ahengine.
Bir özlem ki, aşılamaz sınırsız boyutlarda,
Açık kollar, birikmiş bağımlılık umutlarda,
Doruğunda sensizlik salkım-saçak bulutlarda
Dane yeterli kavuşmaya, bakmam hevengine.
* Kitaplar, şairleri (Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet ANDAY) tanıyanlar için bile değerli kaynak. Kısa yolculuklarda, ya da bir ikindi yalnızlığında size değerli bir şairin eşlik etmesini istiyorsanız, birini atarsınız cebinize, içinizi ısıtırsınız. Ülkü TAMER
UNUTURSUN! UNUTURSUN!
Çağırınca Mevlâ’m, diyemem ki; “Dursun!”
Hatıralar yerinde kalıp otursun,
Saatin gongu, istediğince vursun
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Sonuç mutlaka, ihtiyara hem gence,
Kader tecelli eder vakit gelince,
“Unutma!” desem de ben, göçmeden önce
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Toplanırsınız! Ben de insanım elbet!
“Nasıl, neden?” diye etme sakın hayret,
Bensizliğe dayanıp, gayret et, sabret
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Önce sala, sonra namaz ve de niyaz,
“Bir varmış, bir yokmuş!” derken öykü biraz,
Mezarım üstünden eksilmezken ayaz
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Çıkınca kırkım, okununca mevlidim,
Dikilince taş, kapanınca kilidim,
Düşünmezsin ben senin için; “Ne idim?”
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Pencerelerde kuşlar ötmez olunca,
Bacamızın dumanı tütmez olunca,
Bakkala ve pazara gitmez olunca
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Sessizlik!... Ne telefon, ne kapı sesi,
Ne bir sitemi, ne kahırlı nefesi,
Düşünmezsin artık; “Atmış mı tepesi?”
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Toplanınca etrafa evlât, torunlar,
Uzaklaşır çevrendeki tüm sorunlar,
Kardeşlerinle doluverir yarınlar
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Duygu sömürüm yok; “Şu kadar yıl!” diye,
Şiirlerim, hislerim kalsın hediye,
Dilim varmıyor “Unut!” ama demeye
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
Zaman tez geçer, otlar biter kabirde,
“Yollar uzak, gün uzun!” denir tabirde,
Beklemem kabrime, gelcek miydin bir de?
Unutursun be Hatunum! Unutursun!
* Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. François CHATEAUBRIAND
HATIRLAR MISIN?
Hani; bir akşamdı... Arkamı dönüp gitmiştim ya!
Hani; iliklerime kadar içip bitmiştim ya!
Hani; “Gitmesen!” deyince göğsünden itmiştim ya!
Hatırlar mısın?
Kapalıydı telefonum, aranmayayım diye,
Nüfus Kâğıdımı koymuştum masaya hediye,
Tekme savurmuştum sokaktaki garip kediye
Hatırlar mısın?
Miskin, suskun-puskun dönüşü olmuştu o anın,
Sanki başlangıcına dönmüştüm zorlu dünyanın,
Sonu gelmişti inanılmaz, hülyanın, rüyanın
Hatırlar mısın?
Et-tırnaktan ayrılamaz demişlerdi hani ya!
Kırk küsura yakın birlik bitmemişti yani ya!
Bu kadar yıl süren bir sevgi bitmezdi ani ya!
Hatırlar mısın?
Hani bir keresinde de sen terk etmiştin evi,
Geriye göndermişti baban (bu dünyanın devi),
Birlikteliğin o döneminde bizdik acemi
Hatırlar mısın?
Anıların anısı ile yaşamak mı acı?
Beni sensiz bırakmanın olamazdı ilâcı?
Seni bensiz bırakmakla mı olacaktım baş tacı?
Hatırlar mısın?
Sorun; affetmek mi, af dilemek mi olmalıydı?
Gitmek için ağlamak mı gönüle dolmalıydı?
Kış-yazı, gece-gündüzü mü suskun bulmalıydı?
Hatırlar mısın?
Sadıktım hep, uzanan elim mi oldu harama?
Maddi, ya da manevi zam mı yapıldı kurama?
Hayatta, bir kere bile mi uymadım sırama?
Hatırlar mısın?
Yılbaşı, bayram, kandil, mevlit geçti mi huzurlu?
Düğün, dernek, toplantı oldu mu sence uğurlu?
Allah aşkına söyle! Hepsinde ben miydim kusurlu?
Hatırlar mısın?
Düşün! Kimsenin kedisine “Pist!” dedim mi? Ama
Kakılıp iteklendim çok zaman, hatta daima,
Sebep buna; başka-başkasını ayıramama
Hatırlar mısın?
İyi-kötü günlerimiz oldukça olmuşsa da,
Gözlerin yeşiline, gözyaşları dolmuşsa da,
Birliğimizin simgesi resimler solmuşsa da
Hatırlar mısın?
Bir tatsızlık olsa, “Burnundan geldiğini” dersin,
En ufak olayda başlardı öğretmenlik dersin,
Ne diyeyim ki; “Allah’ım gönlüne göre versin!”
Hatırlar mısın?
Arabamız çalınmıştı bir gaflet anımızda,
Evimizin ipoteği yer etti anımızda,
“Sağlık olsun!” dedik (sanki!) sıkılsa canımız da
Hatırlar mısın?
Üç kuruşcuk maaşımız, beş lira borcumuz var,
Giden aybaşlarında ödüyoruz azar azar,
Ömrümüz çabuk tükenmez, inşallah değmez nazar,
Hatırlar mısın?
Yurt dışına seyahat yaptın mı? Yapamadın hiç!
Vitrinden özendiğin mantoyu kapamadın hiç,
Gönül rahatlığın yoktu, benden kopamadın hiç
Hatırlar mısın?
Mutluyduk, mesuttuk çocukları evlendirirken,
Torunlar neşe oldu bize; bir-iki-üç derken,
Çabuk mu yaşlandık, yoksa zaman mı geçti erken?
Hatırlar mısın?
Evlât, torun bir arada olalım istedim ki,
Hepsi candan, hepsi sevgili ben sana dedim ki,
Her cephede üleşimsiz, üç boyuttayız şimdi
Hatırlar mısın?
Neler yazdım, neler dizdim (acaba)? Okundu mu?
Bir tek dize, tek satır gönlüne hiç dokundu mu?
Ulaşan; çocuklarımın ve senin kokundu(y) mu?
Hatırlar mısın?
Kalp taşıyamadı yükü, az da olsa tekledi,
Gece-gündüz demedin başımda bekledin,
Yokluğa ellerinle, şefkatle sevgi ekledin,
Hatırlar mısın?
Biliyorsun; bu kalp yaralı, bu beden dikişli,
Yürümeyen ayaklar, çalışmaz kollar tek işli,
Salaklık, aptallık olmalı mı mutlaka fişli?
Hatırlar mısın?
İlâçlara mahkûm olmuş yorgun, çürük bir beden,
Çürük olan bu bedeni taşımaya yok neden,
“Gidiyorum!” dedim, inanmadın, ömrüm bitmeden
Hatırlar mısın?
* Edebiyat ile şair, güzellik ile aşkın birleşmesinden doğmuştur. CONFICIUS
KAHIR (MI DESEM?)
Ben hiçbir şeyi bilmem
-her şeyi bilen(ler)in yanında-
yaşayanların dünyasında
yaşadığımı sanırım
işte öylesine
(sanma!)
* Şiir, ritimlidir. Christopher CAUDWELL
DİNLENEN SESSİZLİK
Gelecekte bir an
(mutlaka)
susacak çınarlar,
akkavaklar, selviler de...
Ve ben
dinlenen sessizliği dinleyeceğim
ben başıma
o anda...
* Şiir yazılamaz olunca mı anlaşılır nasıl yazılacağı? AFORİZMA
EŞİTLİK
Einstein; E = mc2
Pisagor; c2 = a2 +b2
Newton; etki = tepki
Lavoisier; H2 O = H2+ O
demişler,
ispat etmişler
Ben = sen
diyorum...
İspata gerek var mı?
NEWTON, Isaac; (1642-1727) İngiliz fizikçi, matematikçi ve gökbilimci
PİSAGOR; (M.Ö: 596-500) Yunan filozof ve matematikçi
LAVOISIER, Antoine Laurant De; (1743-1793) Fransız kimyacı
EINSTEIN, Albert (1879-1955); Alman asıllı, Amerikalı fizikçi
* Şiir, büyük zekâların rüyalarıdır. Alphonse de LAMARTINE
İZMİR’E AİT KISACIK BİRKAÇ DEYİŞ
“Geldim, gördüm, ...!” ve sevdim örneği bu şehirde,
Maviyi gökte, denizde yaşadım İzmir’de,
Bir yanda dağlar, bir yanda ova, deniz bir de,
Sanırım yaşam bile güzeldir boş kabirde.
Cenneti bilemem ama İzmir olsa gerek,
Ulaşılması düşünülen gerçek bir erek,
Mutlu, hem mesut oldum ben İzmir’e giderek
Balığı güzel, üzüm güzel, hatta incir de.
Karşıyaka bir yanda, Konak diğer bir yanda,
Tükenir mi ömür (bile) yok eden talanda,
Anlatılamaz bir şehir doğruda, yalanda
Gönlüm kalmıştır bir uçakla Gaziemir’de.
Varyant, Teleferik bir âlem ki, sorma gitsin!
İskelede tutulan balık, hepimize yetsin,
Dersin; “Özlem, burada, İzmir’de toptan bitsin!”
Özlem çekenler için bu (belki); gerekir de!
Hatıralarımda yer alır, Göztepe, Altay,
Belkahve’de içilir mükemmel, demli bir çay,
Güzel, iyi insanlar; çoluk-çocuk, bayan-bay
Beton yığınını unutmalı Mavişehir’de.
Demokrasi-hürriyet yaşar İzmir soyunda,
Yaşam şekil bulur, toprağında ve suyunda,
Mutluluk-saadet yürünür Kordonboyu’nda
Yaşamı uzatmağa artı ömür verir de.
Ege’nin doyulamayanı, sanki bir inci,
Bu kıyılardaki iller içinde birinci,
Türkiye’min umut dolu yarını, sevinci
Anlatmak zor İzmir’i (sanırım), bu devirde.
Muhteşemdir mavi deniz, al yazmalı dağlar,
Görenlerin yüreklerinde aşk, sevgi çağlar,
Görmeyenlerse göremediklerine ağlar
Hele bir dene, çıkamazsın içinden, gir de.
Gezmeğe gitmem etkiledi beni o kadar,
Kim bilir başka ne doğa güzellikleri var,
9 Eylül İzmir için en kuvvetli duvar
Bu şehir için yazılır roman da, şiir de.
Sanki yıllar öncesinden burası evimdi,
Aslında küçük bir ziyaret için geldimdi,
Ayrılmak, düşünmek kadar zor, n’olacak şimdi?
Ben gideceğim ama ben kalacak İzmir’de!
* Kolayca okunabilen bir şiirin kolayca yazıldığını mı sanıyorsunuz? Orhan Veli KANIK
23 NİSAN
Ben mutlu olurum her 23 Nisan’da,
Neşe ve sevinç yoğunlaşır her insanda,
Sevgiyle kanatlanırız bizler o anda
Gelmiştir, gelecektir hep 23 Nisan.
İlk meclis açıldı, yıllar yıllarca önce,
Önem verdi Atatürk çocuklara, gence,
“Meclis açılıyor bugün Atam!” denince
“Bayram!” dedi, çocuklara etti armağan.
Eksilmez asla yüreklerdeki coşkun hız,
Bu Türk çocukları; bizim çocuklarımız,
Onlar büyüdükçe kalmayız asla yalnız
Çünkü her şeyden önce biz insanız insan.
Bakmasın yere gözler, delsin ufukları,
Başınız eğilmeden çıksın hep yukarı,
Bu vatanın çocukları, Türk çocukları
Kutlayalım 23 Nisan’ı hep candan.
Atalardan armağan ay-yıldızlı bayrak,
Kırmızı-beyaz dalgalanır yaprak yaprak,
Çocuklarımız el ele alkış tutarak
Sallar bayraklarını her 23 Nisan.
* Gerçek şiirin asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir amacı yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir. Paul VALERY
SAYGISIZLIK
-Toplumdaki yaşanılan yanlışlıkları anlatmağa çalıştığım “ÖKÜZ (2005)” isimli yapıta ek olarak-
Evvelce ne demiştik, ne anlatmıştık bir ara?
Ama unutmaz insan, hatırlar gelince sıra,
Bazen tek “İnsan” çıkmaz, çeksen de torpilli kura
Örnekleri çok, toplumun bulunur her anında.
Güzeli bulmak hep mümkündür, ortaya sermeli,
“İnsan” denilen varlık, iyi şeyleri dermeli,
Yaptığın iş, gönüle de kalbe de tat vermeli
Bilinmeli tatları; tuzlunun da, yavanın da.
Çok zaman, hem çok yerde rastlarsın böylelerine,
Bindik sanırlar otobüs, metro ya da trene,
Uykusuz uyuklar, ya da bakar camdan evrene
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi yoktur kanında.
Ya sakız çiğner, patlatır, ya da tükürür yere,
Ya küpesi vardır, ya da yazın takmıştır bere,
Çöpünü yere atar, bir de sırıtır çok kere
Öküz, insan gibi asildir bunların yanında.
Arayı hiç bulamazlar arayıp da bir türlü,
Ya öcü gibi, ya yarı çıplak (sözde) kültürlü(!)
Koymuşlar bazı şeylerin adını tesettürlü
Bilinmeli; bazı şeyler uygundur zamanında.
Sakalımız vardır; ya papaz, ya bilmem ne gibi,
Kılık kıyafeti biçimsiz, sanırsın zibidi,
Makyaj desen olumsuz, olmuş sanki kazandibi
Saygı yitirilir böyle, insanlık kazanında.
Tırnaklar uzun ve boyalı, omuzunda dövme,
Diyalog kur kardeşim, radikalliğini övme,
Hangi zihniyetten olursan ol, ülkene sövme
Yaz gibi bilmelisin kıymetini hazanın da.
Nedir o koku öyle; hem o yandan, hem bu yandan?
Mümkün mü böyle birinin yanında olmak candan?
Tiksinir tüm millet; el-yüz-vücut yıkamamandan
Hakkıdır temiz olmak; doğanın da, havanın da.
Stuart Mill’e(*) göre kimi yüzünden bellidir,
Kimi desenli çoraplı, kimi düşük bellidir,
Kiminin umurunda değil dünya, terelellidir
Kaybetmiş çoğu kendini moda cereyanında.
Konuşur abuk-sabuk, saçma-sapan orta yerde,
Umursamazlık, maçoluk, bağnazlık vardır serde,
Konuştukları ilaçtır onanmayan her derde(!)
Ona-buna, sağa-sola hava atmak şanında.
Yaşlıya, özürlüye, hamileye saygı yoktur,
Ayak ayak üstüne atar, der ki; ”Stres çoktur!”
Daha önce stres yok muydu? Bilinen bir şoktur(**),
Edepsizliği, bağımlılık olmuştur canında.
Küllük döker kimi, yolun ortasına araçtan,
Bir tek kürdan için vazgeçer koskoca ağaçtan,
Olası değil, uzak tutsun elini haraçtan
Sıkıntısı vardır, medeninin de yabanın da.
Bir karmaşa, bir kaos, bir klik değildir yaşam,
Zor gelir demek; “gelene ağam, gidene paşam!”
Tahammül gerekir, her sabahı getirir akşam
Yarını yaşarız belki insanlık alanında!
Tutturmuşlar “Kariyer” diye, ille de kariyer,
Dershaneler dolu, üniversitelerde yok yer,
Yetiştirmek için ana-baba ne içer, ne yer?
Düşünmezler... Boşuna geçen zaman harmanında.
Bilmezler mi ki bu gün “Sen” yarın “Ben” olacaksın?
Sen de sonbahar yaprakları gibi solacaksın,
Tükenen yaşam; sayfaları tek tek yolacaksın
Yine de; “Umut var!” diyorum, saygı sınavında.
“Allah!” diyen bizden! Ya demezse...? Bu nasıl inanç?
Anlatmağa çalışsan, anlar mı acaba her genç?
Siyasete iman, inanç karıştırmak çok iğrenç
Hakkı vardır, inananın da, inanmayanın da?
Başa taş mı yağar? Bilmem, almazsan biraz tedbir,
Irkçılığa ve ayrımcılığa etmeli tekdir,
Atalardan kalan Türkiye’m yegânedir, tekdir
Medeni yaşayalım hayvanında, insanında.
Olaylara at gözlükleriyle bakan değilim,
İsterim insanlarda Mevlâna gibi eğilim,
Dindarda, ateistte de görünsün tek ilim
Kardeşlik sevgisi dolsun Türk vatanında.
(*) John Stuart MILL (1806-1873, İngiliz filozof ve iktisatçı) ; genel mutluluk ile bireysel mutluluk arasında bir özdeşlik olduğunu belirtmekte ve insanların fiziksel şekillerine göre, bir kısım öngörülerde bulunmaktadır.
(**) “Şok” yerine bu kelimeye uyak olan başka bir kelime de (hece olarak) kullanılabilir (ayıp olmazsa).
* Şairlerin tartışması şairanedir. Doğan HIZLAN
GİZLENEN DİZELER
*
Keşke
(sevilmeyen bir kelime ama)
resim yapabilseydim;
kimi,
nasıl çizerdim?
Bilemiyorum.
Sen bilebilir misin?
*
Suya gereksinimi vardır çiçeklerin...
Sen
Dünyanın en güzel ve tek çiçeği
sana su gerekse
ben buradayım,
yeter ki, dile!
*
Körsem;
bu Tanrı’nın eziyeti değil,
kendi kusurum; görmemek,
görememek
gerçeği...
*
Şükretmen gerek
“Seni seviyorum!” u
ağız tadıyla,
gönül rahatlığıyla,
tüm içtenliğinle,
dilin sürçmeden
söyleyebiliyorsan
şükretmen gerek!
* Şiirin olgunlaşması için tabir caizse belli bir kuluçka devresi geçmelidir. Mustafa Nihat MALKOÇ
GİZLENEN DİZELER I
*
Karaya vuran balinalardan
veya ömrünün ilk adımlarında
yem olan caretta carettalardan
veyahut da
-genelde- doğa yasalarından bile
kendini sorumlu tutmak
biraz tuhaf değil mi?
*
Bir aslan edası yerine
bir insan görünümü
yakın olmalı gerçeğe
gerçekten...
*
Sarhoş olmak;
insan kanında
bir iki damla alkolün dolaşmasıysa
ben hiç sarhoş olmadım,
sarhoş olmak;
insanın iliklerine kadar mutlu olmasıysa
ben hep sarhoşum!
*
Her iyiliğin karşılığı olarak
diyet ödemek mi gerek?
İnsanın Tanrılaşmasını
(çok değil, az-biraz);
almadan vermeği de öğrenebilmesini ummak
fazla bir iyimserlik midir?
*... bir şiir ”okur beğenisini değil, öncelikle şiir beğenisini göz önünde tutmak” zorundadır. Tahsin ŞİMŞEK
BİR GECEYE YIĞIŞAN DİZELER
Bir geceye yığışan dizeler
Bir geceye yığışan anılar gibi
Yorucu ama güzel
Hem mutluluk dolu...
*
Bir zamanlar
senle ben el eleydik.
Sonra büyüdük.
Dünya karıştı ellerimiz arasına
ve ayrıldı ellerimiz
istemeden
biz...
*
Ne tatlıdır masallar
özellikle
öpülünce uyanılan
yeniden gelinen dünyaya.
Ben öldüm
(ama/ve)
asla yaşamadım yeniden.
*
Sıkıntının merkezine örülen duvar
geçit vermiyor
ne o yandan bu yana,
ne bu yandan o yana...
İşte mutluluk bu olsa gerek!
*
Gözlerimde nimbus bulutları
hava kararmada (/n)
sonbahar yağmurları tükendi?!
Aha kış göründü!
*Dünya güzeldir ama bir şairin gözüyle daha da güzel olur. La EDRI (Bilinmeyen)
KARIŞIK BİR AKILDA BİRİKİMLER
*
Davul bile
dengi dengine vururken
“Çoban ile Padişahın Kızı” nın hüzünlü aşkı
gerçeğe uyuyor mu?
Boş ver!
Adı üstünde zaten; masal!
Sen ile O mu?
Bu da hayal;
gerçekten!...
*
Her insanın vardır bin,
belki bin bir derdi,
kimi gecenin yarısında
silah seslerinden rahatsızdır,
kimi sabahın köründe
modern dünya seslerinden...
Yaşamak istiyorsan katlanacaksın
burası Türkiye
hemi de Başkent Ankara...
*
“Ben nasıl oldum?”
diyen ufacıcık bir çocuğu
(torunun olabilir);
“Leylekler getirdi seni!” diye
yalan
-haydi “yanlış!” diyelim-
yanıtlamak yerine;
“anne + baba gerek,
sonra zamanı gelince annen doğurdu seni!”
demenin
neresi müstehcendir ki?
* Müşrikleri şiirinle hicvet, şüphe yok ki Cebrail seninledir. HADİS
MİSKİNLİK DÜŞÜNCESİNDEKİ DİZELER
Saf - saf insanlar
safiyane (sofiyane değil) duygularla
saf okuyarak
safa umarak
(belki de Cuma) vakit namazındalar.
Kiminin sırtında dünya tortusu,
kimininkinde ahret kâbusu,
kimi gaflet uykusunda,
kimi Allah korkusunda...
Ve Dünya dönüyor
öteki dünyaya doğru...
Balıkların bile yıkanıp temizlendiği
şu denizleri,
şu mavilikleri,
şu ulaşılmazlığı,
şu esrarı
yok etme çabası içinde olmak!?
Ayıp be!
Engel (ya da özür); insanın bedeninde ise
önemi yok.
Eğer engel insanın beyninde ise
işte o zaman
özrün önemi çok!
Yaşlılık; insanın bedeninde ise
önemi yok.
Eğer yaşlılık insanın gönlünde ve ruhundaysa
işte o zaman
yaşın, yaşlılığın önemi çok!
* Şiir, ruhun musikisidir. François Marie AROUT (VOLTAIRE)
YAZ UCUNDA KAR
Yüksek tepelerin arkasına gizlenen
“Yalnızlık Türküsü” çığıran karlar,
güneşe yakın olup
güneşe özlem duymak nasıl bir şey?
Anlatın!
Ya da anlatmağa çalışın bir!..
Uzakta olmak,
uzaktan
olduğun gibi görünmek
bir yaşam biçimi mi
duru-dingin?
“Kuş uçmaz-kervan geçmez!”
dedikleri yerler mi oralar?
Bilesiniz ki;
sizlere ulaşan gözlerim değil yalnız
gönlüm de kaldı yanınızda
sizin!
* Nesir olmayan her şey şiirdir. Vincent CRABBE
BENCİLLİĞİN SIRRI
Neyi, nasıl hissediyorsan,
onu yaşamalısın.
Duygular ne hapsedilmeli,
ne de zorlanmalı
ara sıra da olsa
-gönül için-
bencil olmayı bilmeli!
* Ölümsüz olan yalnız bir şiir vardır. Doğa. Ve yalnız bir şair vardır ki her zamanın şairidir. Doğayı yaratan! Cenap ŞAHABETTİN (TİRYAKİ SÖZLERİ’nden)
YALNIZCA BİR
Bir nefes
bir nefese karışınca
yani; 1+1 olunca nefesler
dünya;
hatta tüm dünyalar senindir,
şüpheye yer kalmadan.
Ve ölümsüzlüğe de ulaşırsın,
zaten ölüm yoktur o zaman
çünkü gerçekte 1+1=
sonuç olarak
yalnızca 1’dir.
* Bazı besinler insanı tok, bazı şiirler insanı genç tutar ve ikisi hemen hemen aynı kapıya çıkar. AFORİZMA
YİNE SENDEN AYRILDIM YA!
“Ayrılmak o kadar zor, unutulmak çok acı!”
Eski bir şarkının güftesinde yaşananları
benim de yaşayacağım
geçmezdi aklımın ucundan bile
yaşam çarkında
-çark döndükçe-
yaşamın farklı bir bireyi olabileceğimi
-yaşamak değil-
düşünmek bile safdillik değil mi?
* Kim olduğumuzu çok iyi biliyoruz, kalbimizdeki şiirleri bir daha okuyup, yaşarken, yaşatırken. Cemil MERİÇ
SENDEN AYRILIŞIN BİR BAŞKALIĞI
Ne saatin tik-takları
ne de saat başlarını belli eden “gonk!” sesleri...
Sevmiyorum,
sevmedim,
sevemedim de zaten
hiç bir zaman (“Asla!” der gibi).
Ömrün kısalışı, ya da tükenişi gibi
bir işaret algılamadım (bilinen).
O sesler;
sadece senden ayrılışın ıstırabının notaları
idi
her zaman...
* Köşe yazıları, her yazarın gıpta edeceği şiir akıcılığında. Cemil CAN
İDEFİKS
“Ayının kırk türküsü varmış,
hepsi de ahlat üstüneymiş!”
Bizim gibilerin tüm deyişleri ise;
“Ayrılık” üstüne.
Bu nedenledir ki özellikle
bayramların
-veya benzer olguların-
hiç gelmesini istemeyiz.
Bu; “Ayrılık!” demektir çünkü
ha o yandan bu yana,
ha bu yandan o yana...
İDEFİKS = Saplantı, sabit fikir
* Yeni şairler mürekkebe fazla su katıyorlar. Johann Wolfgang Von GOETHE
SIR
“Sırrım var!” deme
olsa idi söylemezdin.
Sır; “Gizem” demek,
gönülde yaşar ve saklar kendini
tek başına da kalsa
yalnızlığını yine
tek başına ve kendiyle paylaşır
ve kendiyle
kendi başına
ölür; sır!
* Bir dinin aracılığı olmadan da hakikati, kalbi bir bilgiyle bulabilirsiniz. Şiirin öyle bir mucizesi var. Bejan MATUR
YIĞIN
Dağın dağ üstüne dertlerle yığıştığını
taa o zamanlardan gören atalarımızdan biri;
“Bu terazi; bu sıkleti çekmez!” demiş.
Demiş (bilmiş) de;
söylemiş mi çaresini de, peki!?
Yoo!
Demek ki dağlar hep yerinde
Yığınları yapan (değişen) biziz!
* Bekler bazı şiirler, bazı yaşları… Behçet NECATİGİL
GEÇ OLMADAN!
Bir enstantane, bir cümle, bir söz
değil,
bazen
bir bakış bile anlatır
anlatıverir
tüm söylenmek istenilenleri
geç olmadan...
* Bir şiir hazinesinin daha birinci satırında atom sözünün kullanılması, daha kimse atomun ne olduğunu bilmezken, hem de şiirde kullanılması bana heyecan verdi. Aydın BOYSAN (LUCRETIUS’un 2000 yıl önce 40 yıllık ömrüne sığdırdığı bir şiir için)
DOĞRU BİR SÖZ
Biri
(“İnsan” demem mi gerek? Belki, galiba)
sessizce ve iki sitemli kelime ile
ısırdı, gitti.
“Havlayan köpek ısırmaz!”
diye öğretmişlerdi bize;
doğruymuş!
* Bin acı birikse, ancak bir şiir doğurur. Ahmet ERHAN
GALATASARAY
Gitmemeli o kadar uzun yıllar geriye,
Tescillenmiş tarihe; “1905” diye,
Şanlı Cim Bom, büyüksün büyük Galatasaray
Türk sporuna en güzel, en büyük hediye.
Spordur bu; yenecek, yenileceksin elbet,
Durum değişir, Avrupalardaysan ki şayet,
Yenilmek değil, beraberlik bile haramdır
Ligde puan hesabına olmalıdır gayret.
Kaybetmekten çok, kazanmaya alışkın olan,
Beş kıtada, yüz ülkeye adıyla ün salan,
Galatasaray’dır tüm spor branşlarında
Türkiye’de çok zaman hep ilkleri başaran.
Türkiye Futbol Tarihinde yapılsa sayım,
Sen daima öndesin bil, Galatasaray’ım,
Ne skor önemli, ne yenmen, ne de yenilmen
Sen nerede maç yapsan, ben gönlümle ordayım.
Beklenmeyeni beklemek; ona has bir duygu,
Bu duyguya göstermelidir daima saygı,
Gerçekleri bırakalım dursun yerli yerinde
Bilinen gerçek Galatasaray için buydu.
Mutlak öpmeli eli, bükemiyorsan eğer,
“Fair Play” de önemli, şampiyonluk da değer,
Galatasaray’a tüm güzellikler yakışır
Dostça sevgiyle kucaklaşmak çok şeye yeter.
Kimler geldi, kimler geçti gereksizdir saymak?
Şanlı tarihine mümkün değildir doymak,
Cim Bom’un gururları Türkiye’mde ilk ve tek
Onun için gereklidir onu sevmek, saymak.
Tüm takımlar eşit- büyük; “Dört büyük” ne demek?
Vermiyorlar mı onlar kazanmak için emek?
Galatasaray’ın yeri içlerinde ayrı
Şampiyonlar için gerekli; hakkını vermek!
Yeterli değil sevgim, yetemez, biliyorum,
Galatasaray’a başarılar diliyorum,
Türk takımlarını sonsuz seviyorum ama
Cim Bom huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Övünüyorum “Galatasaraylıyım!” diye,
Zincir vuramam asla içimdeki sevgiye,
Tüm Türk takımlarında bizim çocuklarımız
Bu dizeleri ettim Türkiye’me hediye.
* Şiir, uykusuz gecelerde yıldızlarla kurulan dostluk köprüsüdür. AFORİZMA
ŞİİR ÜSTÜNE
Bir söz, bir kelime
veya
bir çizgi, bir resim, bir nota
veyahut da
bir bakış
-ne bir vapur güvertesine
ne bir yağmur sesine
ihtiyaç duymadan,
akşamın
ya da sabahın gelmesini beklemeden-
yükler duyguları...
Dizeler kendiliğinden
akıııp gider!
* Shakespeare şiiri anlatmak için büyük çabalar harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimse anlatamadı. Arif DAMAR
PATTADANAK!
Pattadanak olacak bir şeyler
Güneş sönecek belki!
Güneş sönmese bile
karanlıklar içinde kalacaksın
(belki)
Gözlerine karanın inmesi değil
karanın gözlerini doldurmasına
engel olamayacaksın
karanın egemen olduğu dünyayı bırakıp
aydınlığın dünyasına gideceksin
gibi (belki) pattadanak!
Karanlıklardan kurtuluşun aydınlık olacak
mı?
İşte bunun cevabını vermek müşkül!...
* Şiirin bir anlamı, bir mesajı olmalı fikrini savunabiliriz. Ahmet ÖZDEMİR
SOHBET
Bir dost meclisinde
gülerken yüzler
siteme,
kahra gerek var mı?
“Vur patlasın, çal oynasın!” dünyası
değil belki ama
üzüntünün de uğramaması gereken yerler
var…
* Şiir de söz demektir. Güzeli güzel söz gibi, çirkini çirkin söz gibi... HADİS
VAZGEÇEMEM!
Gülen gözlerinden,
huzur dolu nefesinden,
ben kokan senden
vazgeçmem, vazgeçemem asla.
Ağzımda tat,
gözümde fer,
kulağımda ses,
gönlümde arzu
vazgeçmem, vazgeçemem asla.
Ne ilk günün heyecanından,
ne son demin ürküntüsünden
vazgeçmem vazgeçemem asla!
* Dizeler ölçüme gelmez. Şiir ölçülmez. Ahmet HAKAN
ANARŞİYE SİTEM
Ben düşmanımı bilirim;
silâhı vardır,
dişini gösterir
geçer karşıma
mertçe...
Ama sen;
sinsi ve kalleşsin
arkadan vurursun.
Hangi yanlış örgüt,
hangi yanlış bayrak,
hangi yanlış fert olursa olsun
bölemez,
bölemeyecek vatanımın bütünlüğünü.
Hem bilmeli ki herkes;
(yani tüm yanlışlar ve yanlışlıklar demek istiyorum,
tüm düşmanlar yerine)
“Şehitler ölmez,
vatan bölünmez!“
* Bir adamın bir kadını ömür boyu sevmesindense, bir şairin beş dakika sevmesi daha iyidir. Yusuf ALGAZİ
ESKİ DOSTLAR
Başlangıçlarda yoktu böyle bir şey, bir olay,
Organizasyonlarla oldu buluşmak kolay,
Bazen senede bir gün, bazen başında her ay
“Eski Dostlar!” Buluştular hep yıllardan beri.
Kimi devlet memuru, özel sektörde kimi,
Kimisi aramadan buldu eşini, işini,
Unutulmadı asla bizleri yetiştirenlerin isimi
“Eski Dostlar!” Kalbimizde gidenlerin yeri.
Ayrılıklara kazalardı sebep genelde,
Hastalıklarla da oldu ayrılık özelde,
Bir araya gelince görüldü ne var elde?
“Eski Dostlar!” Gönülde kalmadı asla geri.
Çoğumuz altmış, en fazla altmış beş yaşında,
Fer kalmamış hiç birinin gözünde, yaşında,
Kiminin siyah değil, saç kalmamış başında,
“Eski Dostlar!” Durmadı zaman, gitti ileri.
Çocuklar-torunlar hayatlarında olsa da,
Cisimlere elem-keder- yas-hüzün dolsa da,
Arayan arananı bulmasa da, bulsa da,
“Eski Dostlar!” Üç kişiyle bile yaptı seri.
Kimimiz sağcı-solcu, ya da kimimiz hoca,
Camiler de, okullar da bakar bir kaç uca,
Kalpler temiz, cehenneme gitmeyiz doğruca,
“Eski Dostlar!” Topladı ahret için de veri.
Ziraatçıyız, her birimiz ayrı bölümden,
Kimimiz kentli, kimimiz filan il köyünden,
Kimi korkar eşinden, korkar gibi ölümden,
“Eski Dostlar!” Bu konuda sunamaz öneri.
Hayri Mumcu(*) söylemiş; “Unutulmaz isimler”,
Hem kaybolmaz asla, albümlerdeki resimler,
Anılarda yok olmaz bizim olan cisimler,
“Eski Dostlar!” Söylenir, anlatılmaz değeri!
(*) Yörük Semai usulünde ve Rast Makamındaki “Eski Dostlar” ın, bilindiği gibi Güftesi; Sayın Hayri MUMCU’ya, Bestesi; Sayın Gültekin ÇEKİ’ye aittir.
* Suya göre “ağır su” neyse, öteki yazın türlerine göre de şiir odur. Eray CANBERK
ALIŞTIM (ARTIK!)
Sensizlik ve yokluğunla kılı kırk yararken,
Sensiz kalmamın yaralarını yok sayarken,
Ellerim bağrımda açık, gözlerim kapalı
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Gün aydınlanmazdı açmamışsan gözlerini,
Susardı doğa sakınınca sen, sözlerini,
Dualar olmazdı, bükmemişsen dizlerini
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Bilmezdim açlığın yarattığı huysuzluğu,
Bilemezdim subaşında yaşanan susuzluğu,
Bilir miydim boş yastıklarda uykusuzluğu?
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Ayaklarım yürüyemez gider geri geri,
Özlemin yüreğimde taa başlangıçtan beri,
Sensizliğe tahammül yaptı bir kemik-deri
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Gün ağarır, sonra kararır; doğa olayı,
Gönlümde hiç tükenmez sensizliğin alayı,
Sensizliğe alışmak!? İşte işin kolayı
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Ne ıssız, siyah gecelerde ılık nefesin,
Ne yalnız sabahlarda; “Hoş buldum!” diyen sesin,
Özlemin sonsuz o kadar, benimle bendesin
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Bir kahve, bir çay içimi sohbet; özlediğim,
Bir kapı, bir zil, bir ayak sesi; gözlediğim,
Alışmak yaşam biçimi bana; izlediğim
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
Sensizlik, yoksulluğu yarattı bende gayrı,
Geçen yılların bana olmadı hiç bir hayrı,
Uzattıkça elimi, olmak istedin ayrı,
Alıştım yokluğuna artık bir tanem, varken!
* Bazı şairlerin ölümüne yanarız, ancak onların şiirleridir ki yıllar sonra soğuklarda gene ısıtır bizi. AFORİZMA
TEFTİŞ (ya da DENETİM)
Anlayamadım, nasıl bir gerekçe, sebep, ne iş?
Böyle mi başlatılır her (denetim ya da) teftiş?
Elinde kalem satır gibi, gözlükle müfettiş,
Fotoğraflar çeker, yaratır sanki terör, tedhiş.
“Lütfen!” yok sözlerde, daima; “ Yap! Et! Götür! Getir!”
İkram kabul etmez (su bile), bilmem sebep nedir?
Sorular ahrete gibi, hepsinde tehdit, tekdir
Sanırsın kabre sorguya gelmişler Münkir-Nekir?
Devamlı aynı modda; “Teşekkür ederim, Hayır!”
“Şu dosyaları getir, şunları kenara ayır!”
Gelişte amaç; sanki tırmandırmak, yokuş, bayır
Gel de sen bu teftişten biraz da olsa um, hayır!
Tenkitleri hazırdır; “Şu, ya da bu niye böyle?”
“Of! Öf! Olmamış! Yapılır mı bunlar yahu şöyle?”
Dersin ki; “Allah aşkına, doğrusu neyse, söyle!”
Sır gibi söylemez, bakar yüzüne tam da öyle!!!
Teftiş mi, tehdit mi, tedhiş mi? Bu ne eda, tavır?
Sanki arzulanan, insanlara çektirmek kahır,
Denemez ki gerçekler için ol hem kör, hem sağır
Söylenmemeli sözler o kadar kaba ve ağır.
Yaşanan bir ibret, bin nasihatten evla ise,
Sanırım her teftişte yaşanır aynı hadise,
Yapmasan da; hata, yanlış, hile, hatta desise
Teftişte müfettişin tavrı böyledir herkese.
Hatasız insan olur mu? Olmaz, olamaz elbet!
Hataların minimumu için olmalı gayret,
Bilinmeden yapılanlar için etmeden hayret
Müfettişe demeli; “sabret be kardeşim, sabret!”
Hep hatayı, yanlışı bulmak, göstermek yerine,
Doğrular gösterilse fazla inmeden derine,
Doğrular yanında bilsek, yanlışların yeri ne?
Ve müfettişe “Bravo!” desek, gerine gerine!
* Şair yaratmaz, arar ve bulduğunu hiç bozmadan yavaşça yere indirir. Şairin zamanı bunun için yavaş geçmesi gereken bir zamandır. Ahmet GÜNTAN
FARKINDA MISIN?
Son zamanlarda kılı kırk yardığının,
Çevrende olanları kaçırdığının,
Beni ufak sorunlarla kırdığının
Farkında mısın?
En ufak güçlüklere bulup bahane,
Sorunlara yöneliyorsun şahane,
Dertleri atmıyorsun deyip; “Bana ne?”
Farkında mısın?
Girişimlerinde hep namaz ve niyaz,
Kış etmişsin mevsimleri, gülerken yaz,
Sitem olmasa n’olur, gönlünde biraz?
Farkında mısın?
Üç lokmayla doyarsın edip kanaat,
Susuzluğa verirsin kendince vaat,
Düşün kendini, ne vereyim sana ad?
Farkında mısın?
Üşenmezsin kendin dışındaki için,
Sordum mu hiç sana bir gün; “Neden, Niçin?”
Kanaatkârlığın adı mıdır; geçim?
Farkında mısın?
Hep siyah değil renkler, aydınlık da var,
Sevgi boyutu geniş, yapıyorsun dar,
-belki istemeden- örüyorsun duvar
Farkında mısın?
Bazen olmuyor, sohbetlerde terane,
Sorunlar kitleniyor, sebep yegâne,
Sensin benim için dünyada bir tane
Farkında mısın?
Senle başlıyor, senle bitiyor günüm,
Sensin şerefim, sevgim, saygım ve ünüm,
Sensizliğe bıkkınca diyorum; “Ölüm”
Farkında mısın?
* Benim yaşadığım şiirdi, bu kadardı, bitti. Ahmet ARİF
KİM?
Yalnız senin için öğrenen sevmeyi,
Yalnız senin için çarpan şu yüreği,
Yalnız senin için geçiren süreyi
unuttun mu yoksa, kim?
Özleme dayanmayı coşkuyla bilen,
Ağlarken yüreği, kendisi hep gülen,
Izdırabını tebessüm edip silen
unuttun mu yoksa, kim?
Karanlıklardan doğduran tek güneşi,
Susuzken bile söndüren kor ateşi,
Aydınlığa mutluluk yaratan kişi
unuttun mu yoksa, kim?
Dünyaya senin için erkence gelen,
Sen gelince dünyaya, sana ilk gülen,
Seni yaşayıp, yalnızca seni bilen
unuttun mu yoksa, kim?
Bir ömrü karşılıksız sana adayan,
Tek gücü, tek bir kelime olan; “Dayan!”
Cismini esirgemeyip de budayan
unuttun mu yoksa, kim?
Gözlerine mil çekilse bile gören,
Yalnız sana tomurcuk gülleri deren,
Cefaya yalnız da olsa göğüs geren
unuttun mu yoksa, kim?
Yaşasa da sıkıntılar, eza, cefa,
Aradığı tek şeydir gönlünde vefa,
Yanında, yalnız seninle uman sefa
unuttun mu yoksa, kim?
Granitten set yapılsa da önüne,
Barikatlar kurulsa da her yönüne,
Çare arayıp bulan, sensiz ölüme
unuttun mu yoksa, kim?
* Her şiir güzel, her güzel şiirdir. İsmail SAFA
KENDİ KENDİNE OLUŞAN DİZELER
*
“Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar!”
demiş Montaigne.
(fark yok insanlar arasında aslında, cisim olarak)
Karnım tok elhamdülillah!
(hele boş sözlere)
Gönlümün açlığı yanında
açlığın sözü edilemez
Sorun; çözümlü belki de...
MONTAIGNE, Michel Eyquem De (1533-1592); Fransız Yazar
*
Bülbülün güle aşkını terennüm ederken
nasıl ciddiye alırsın filin karıncaya aşkını?
Olumsuzluklar dünyada
işte onlarda biri de;
senin aşkın
benim yaşadığımın aksine...
*
Bir tarafta şehitler,
bir tarafta itler
birinde hüzün, çığlık
ötekinde neşe, ıslık...
bir yanda düğün alayı, neşe
öbür yanda cenaze, hüzün
aynı sokakta, aynı günde
birinde şarkı, türkü
ötekinde mani, ilahi.
Dünya hali ve bu;
kaderi herhalde çıplak ömrümüzün...
* Şiir üstüne gidildiği zaman çok derin anlamları olan ve çok keyifli bir dal. Terry EAGLETON
KENDİ KENDİNE OLUŞAN DİZELER (ARTI)
*
Yarım bardak suda
fırtına koparmak niye,
denizlerin bile dalgalanmadan
durulmadığı bir ortamda.
*
Gerek geçmişte yaşanılan
gerekse gelecekte yaşanılacak olanlar
şimdide yaşanan anın
zerresi bile olamaz
olamayacaktır da...
* Matemli dulların yazıp kitaplaştırdıklarına veya asker defterinden içtenlikle kopyalanan hasret şiirlerine bakarsak milletçe çok severiz şiiri. Kanat ATKAYA
SİTEMKÂR
-yeterince-
Ömür duraksız geçiyor akın akın,
Çok değil, zaman gelecekte, hem yakın,
“Keşke!” demen gereksiz kalacak, sakın!
“Olsaydı, kızsaydı şurda!” diyeceksin.
“Perhizsin! Ne pişsin?” derdin olmaz artık,
İlaç kutularımı at, yırtık-pırtık,
Düğümlenmesin boğazında hıçkırık
Kahırlanmayı hiç bilemeyeceksin.
Umut dünyam, umutlarım tek gelirim,
Nankör değilim! “Git!” dense de gelirim,
“Et tırnaktan ayrılmaz!” bunu bilirim
Sabır için zihnini bileyeceksin.
Geçen zamana özlem duyup nafile,
Kalacaksın bir yığın anılar ile,
El ele tutuşsa da bütün aile
Yokluğumu mutlak heceleyeceksin.
Ne sitem-kinaye, ne de hır-gür-kahır,
Ne afra-tafra, ne eda, ne de tavır,
Gelmeyecek bundan böyle sözler ağır
Yatağında yalnız geceleyeceksin.
Ne el sallanacak geçerken sokakta,
Ne de horlama duyacaksın yatakta,
Ne kaşık sesleri olacak tabakta
Yemeğini bensiz, yalnız yiyeceksin.
Güneş aynı güneş, doğacaktır yine,
Mehtap aynı mehtap, karanlık yerine,
Bensizlik yaşarken derinden derine
Ummam ki gözyaşlarını sileceksin.
Pişmanlık var mı gönlünde bilmem, biraz?
Sevgi dağarcığına bir bak hele, yaz!
Kırk yıl beraberlik sanılmasın ki az
Bunu; gün gelecek, sen de bileceksin.
Benim olmadı senden başka hiç kimsem,
Yalnız seni kabul etti gönül kesem,
Ben sende neyim, kimim? Ah bilebilsem!
Yalnızlığında sabır dileyeceksin.
* Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir. Louis ARAGON
SEN AĞLAMA!
Sen ağlama!
Sen ağladığında
-ara sıra bile-
-sebep ne olursa olsun-
-hem hiç bir şey için-
-hele kahırlı, endişeli-
benim yüreğime saplanır sırça camlar.
Ağlama sen!
Ağladığında sen
-bazen bile-
-sebep kim olursa olsun-
-hem hiç bir zaman-
-hele sitemli, üzüntülü-
benim yüreğim (ağlamaktan öte) kan ağlar.
Nadiren de olsa ağladığında
kararır dünyam;
kör olurum,
sağır olurum,
ağraz olurum
-hatta hatta
topal, çolak, kambur bile-
Kısaca;
ben ölürüm.
İster misin ölmemi sana doymadan,
doyamadan?
* Şairin gerçekleri, kalabalıkların gerçekleriyle uyuşmadığı için, şaire düşen şiir yazmaktır. Afşin SELİM
ŞERAİT
“Manda ve himaye kabul edilmez!”
yıllar öncesinin sözleşmesinin aksine
bugün;
“Büyükler ne derse o olur!”
Emret Komutanım!
* Şair, dil içinde dil yaratmak için yaşar. Paul GERALDY
KORKU
Cehennem sıcağına
(bildiğimden değil,
hocaların dediklerinden,
tariflerden anladığım üzere
-sanki, gidip, görüp, geri gelen varmış- gibi)
nasıl tahammül edeceğimi,
(edebileceğimi)
düşünemiyorum bile
küresel ısınmanın neden olduğu
2007 Haziranını yaşarken...
* Tarifi yapılmayan duygularımızın bize yansımasıdır şiir... Umutların tekrar yeşertilebilmesidir. ANONİM
İYİMSER NÜKTEDAN
Küresel ısınmanın
(çözüm olarak)
bir soğuk espri ile üstesinden gelinecekse eğer
ben ne güne duruyorum?
* Şair, gücünü artık sadece dilden, dildeki müzik olanaklarından değil; bütün bir hayattan, görünen dış dünyadan, günübirlik yaşamanın bütün ayrıntılarından” almaya başlamıştır. Hulusi GEÇGEL
NEDAMET
“Hiç pişmanlık duymadım, yaşam boyunca yaşamda”
desem?
Yalan olur!
Yasak,
haram,
günah...
hangi birini saysam ki olmaz olsunların?
Ama;
dünya (malı) dünyada kalır (mış!) ya hani
öyleyse;
çıplak gelip çıplak döneceğimiz yere
bir şey götürmeyeceğiz, demektir
hepsi yerinde kalacağına göre;
cehennem de ne (miş) dir ki?
* Şiir çok gereklidir, ama neye gereklidir bilmiyorum. Jean COCTEAU
ŞIMARIK
Zenginsen, zenginsin
(o mal, o mülk?)
güzelsen, güzelsin
(o gözler, o boy, o bos, o endam?)
Allah vergisi yani
aklımı başımdan alman da cabası
Peki;
şımarıklığına gerek var mı?
* Şiire girmiş bazı şeyler, şiirin öz malı imiş gibi, yerleşti kaldı. Orhan Veli KANIK
SEN GELİNCE
Sen gelince durur zaman
bir koku kaplar dört yanını çevremin
bu; senin kokundur.
Sen gelince durur,
yerinde sayar zaman
sesin çınlar ortamda
gözlerin yayılır gönlüme.
Bilirim;
sütün ak,
gecelerin kara,
ayrılığın al olduğunu
sen gelince.
Sensizlikte
şahlanır köşe bucak
katıksız katkısız sofra
yalan yalın dünya
Ve
sen gelince
sensizliğin ne olduğunu
bir kez daha anlarım.
* Şairlerin yaşantısı yoktur. Şiirlerdeki yaşama yaşam diye bakarlar. Başka bir şey bilmezler. İlhan BERK
AŞK!?
Böyle aşklar;
filmlerde,
öykülerde,
romanlarda,
şiirlerde yaşanır sanırdım.
Oysa iddia ediyorum ki;
ben yaşıyorum,
yaşamayanın,
yaşamayı bilmeyenin aksine.
* Şiir; gecenin kardeşidir, / gündüzün annesi / Yürekteki büyükbabadır şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
SIRASIZLIK
Bir korku kapladı her yanımı
Ya tutan olursa ellerimi sensizliğimde?
İstemem!
Sensizliğe alışkınım ama
ellerimi tutasın isterim sensizliğimde
ve
ayaklarımız altına alacağımız zamanı
tüketeyim isterim el ele
senden önce...
* Genç okuryazarlar, hatta bu işle uğraşanlar sandılar ki, şiir yalnız küçük olayların, yalnız alelâde bir dille anlatılmasından meydana gelir. Böyle böyle bu basitlik, bu alelâdelik şiirin bir tarifi, bir şartı oldu. Orhan Veli KANIK
BİR SEVGİ İSTEMEK
-İsteyenin bir yüzü karaymış!-
Bir sevgi istiyorum;
Yüzümü güldürecek,
Gönlümü aydınlatacak
Bana nefes aldıracak...
Kararmayan, karartmayan,
Bunaltmayan, üzmeyen,
Çıldırtmayan, yıldırtmayan
Bir sevgi istiyorum.
Bir sevgi istiyorum;
Açsam doyuracak,
Susuzsam su verecek
Uykusuzsam göğsünde uyutacak,
Uzatınca tutacak elimi...
Ayrılmayan, ayırmayan,
Kayırılmayan, kayırmayan,
Darılmayan, dargın olmayan
Göremezsem gören,
Duyamazsam duyan,
Geceme güneş,
Kışıma bahar olacak
Bir sevgi istiyorum.
Bir sevgi istiyorum;
Su-ateş-toprak-hava dörtgeninde
Ben edecek beni,
Ben olacak bana,
Beni verecek bana...
* Bazı yarım işleri artık tamamlıyorum. Bazı yarım şiirleri, bazı yarım baş ağrılarıyla. Didem MADAK
GEÇ!
-Hangi anlamı çıkartırsak çıkartalım, gerçek “Geç” o-
Seni ne kadar sevdiğimi anladığında
-bilemem-
geçmişe geri dönmenin
mümkünsüzlüğünü de
anlamış olacaksın ki;
geç!
* Tedavi klinikleri gibi şiir klinikleri de olmalıydı. AFORİZMA
BERİ GEL DELİ GÖNLÜM!
Sizin mutluluğunuz
-ciddi söylüyorum-
benim sağlığımdan daha önce gelir
Benim mutluluğumu ise
bilen-anlayan
-ve de anlatabilen-
beri gelsin...
* İyi şiirin kanı yerde kalmaz. Abdülkadir BUDAK
ESENLEME
Ne güzeldir bir canının olması
yaşamda
El sallaması
arkandan
ve gülümsemesi
her şeyden önemlisi...
* Bir kavganın, bir mücadelenin, çiçek açan hayatın dilidir şiir. Zülfü LiVANELİ
BİR ZAMANLAR!..
-All CAPP’tan özür dilemem gerekiyorsa, dilerim!-
Bir zamanlar
“Hoş Memo’nun Dünyası” vardı.
Bu dünyada Şumu’lar
ne istersen o
ne dilersen o
olurlardı,
mutlandırmak için insanları.
Ben (de)
onu sevdiğim için
-her istediğinde-
Şumu idim
-kendimce-
Şumu olamadım ama
onun istediğince...
İşte bu hüzün!
* Sen benim ilk şiirim, ilk kavgam, sen benim 17 yaşımsın. İbrahim SADRİ
DİLENMEK ÜSTÜNE
Dilenmek (eğer) doğal ve genel olay olsaydı,
Sanki; “Allah versin!” demek de o kadar kolaydı,
Bu; cemiyetimiz için çözümsüz bir olaydı,
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Memlekete gidicem! N’olur biraz yardım edin!”
“Kirayı ödeyemedim, Allah rızası için!”
“Hastam var bir hastanede, ilaç gerekti demin!”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Okullar açılacak, üç-beş kalem alın, lütfen!”
“Hastayı çıkaramadık biz henüz hastaneden!”
“Umudumuz yok sağlıktan da, sıhhatten de zaten!”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Allah’ım çoluk-çocuğuna bağışlasın seni,
Yaşatsın, hem de güldürsün senin gibi de beni
Dualarım oldukça eskidir, sanma ki yeni!”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
Sadakayı vermek mi, yoksa vermemek mi sorun?
Bu konuda -bence- âlimlerimiz yapsın yorum,
Gülmek sadaka yerine, ben de gülümsüyorum
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Allah beni böyle yaratmış, benden alın ibret!”
Sevap değildir, yalnızca sadakadan ibaret,
Dualarım olsun size sevaplara işaret!”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
Alan el sır, veren elin verdiği zarar mıdır?
Sağ elinle verdiğinden sol el haberdar mıdır?
Kapına gelen birini boş çevirmek ar mıdır?
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Bir ekmek parası n’olur, kalmasın el yalın,
Karınca ve Bereket Duası birerleş alın!
Allah muradınızı versin, sağlıcakla kalın!”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
Ya; “Körüm! Sağırım! Topalım! Çolağım, Dişsizim!”
Ya da; “Uzun zamandır vallahi, güçsüz, işsizim!”
“Varlığa, mutluluğa, doygunluğa erişsizim”
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
“Boncuk var! Tespih var! Firkete var! Yara bandı var!”
Dilenmeden de kazanmak mümkün, bu iyi karar,
Duygu sömürerek verilmemeli ruha zarar
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya da param olaydı!”
* Şiir, insanoğlunun ilk edebi ürünüdür. Güzin Gonca GÖKALP ALPASLAN
SONA AN KALA
Aramızda her şey bitti
(mi?)
Ayrıldık
(mı?)
Kalmadı mı eskilerden bir şey
bir şeyler?
Hani;
bir gülüş,
bir öpüş,
bir sitem,
ya da bir damla gözyaşı
eskiyi özleten...
Sanmıyorum
bundan böyle
(yani o andan sonra)
Ben ben olan seni
-şimdi ölüyorum-
gene de terk etmiyorum
(bilesin!)
* Benimle yaşlansana, kitap okurum, çay demler şiir yazarım sana. Halil OK
GÜZELLİK (desem?)
Bana bakıp da
Sevaba giren var mı
(dır acaba?)
“Güzele bakmak sevap !”
diye bir söz var ya hani!
“Gönül; kimi severse güzel o” ymuş!
Bugüne değin
İkindi güneşi çarpmadı hiç gözlerime
“Güzelsin!” diyenim de olmadı
Demek ki;
“Sevenim yok hiç!”
* İnsan için bir güç ve bir yenilenmedir şiir. Özcan İLTER
BAKAKALMAK GİBİ BİR YANLIŞ
Hiç otobüs kaçırdın mı?
en kötü olasılıkla
-diğer seçenekler dışında-
bir diğerini beklersin...
Yaşamda
kaçırırsan elindekini
-şanssızlık,
kadersizlik,
olanaksızlık değildir bu-
arkasından sadece
bakakalırsın.
O halde gecikme
acele de etme ama
kararınca, kararınca...
* Her şiir bir giz taşır (Şiir de o gizdedir belki). Azra ERHAT
AYRILIĞIN ZOR OLDUĞUNU BİLMİYORSUN(UZ) MU?
Ayrılığın
daha ilk anlarında başlayan özlem
bunalımlar ötesi,
kahırlar yücesi,
sıkıntılar berisi
gönlümde.
Ritmini alçaltan kalbim
durası isteğinde,
dursa n’olur ki zaten?
Ölmek insanın bahtında, kaderinde
ancak
ayrılmak var ya
işte bu;
ölümden beter
ve bu anlatılamıyor
anlaşılamıyor da!..
* Şairlerin elinde şiirden başka bir şey yoktur. Ece AYHAN
ZAFER BAYRAMI
Duyulsun sesler, açın pencereyi, camı,
Bugün; 30 Ağustos, Zafer Bayramı,
Esirgeme sakın, herkesten selâmı,
Bugün; 30 Ağustos, Zafer Bayramı.
Gökten, kan üstüne özenle yazılmış,
Yüreğimize anlamıyla kazılmış,
Bayrağımız da gönlümüzde hazırmış
Bugün; 30 Ağustos, Zafer Bayramı.
Atalardan emanet, o şanlı bayrak,
Yurdum semalarında dalgalanacak,
Koruyacağız onu ebedi ancak
Bugün; 30 Ağustos, Zafer Bayramı.
Torunlara da kalacak bu emanet,
Edemeyiz hiç bu bayrama ihanet,
Bugünü yaşamaktır büyük saadet
Bugün; 30 Ağustos, Zafer Bayramı.
* Bazıları şiir sevmez, çünkü onların yaraları yoktur, yaraladıkları vardır. Attila İLHAN
KADIKALESİ’NDE
-Öyküsünü bilmeden, Bodrum-MUĞLA’da-
Kadıların yaptığı kaleye baktım (da)
Hukuku, adaleti uygulayanlar
(zamanında)
böyle kaleler yapmışsa (ya da yaptırmışsa)
hukukun, adaletin boş olduğu zamanda
(bugünlerde)
bizim ne yapmamız gerekir?
-ya da bizim halimiz ne olmalıdır?-
(diye düşünmeden edemedim)
* Şiir, insanın görünmez yüzüdür. Saint John PERSE
BENİ UNUTURSUN CANIM, BEN ÖLÜNCE
Yaşamayı bilirsen kalan ömrünce
Dileğim; yaşarsın huzurla gönlünce
Sevdiklerini kucaklarsın görünce
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Yaşam hem tuzlu bazen, hem tatlı, he mi?
Üzüntün geçiverir kanatlı, he mi?
Sorunlar çözülür hep yanıtlı, he mi?
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Bir şeyler kalmışsa sana benden hani,
Alıp götüremediğim senden hani,
Sevgim çıkmaz ki asla bedenden hani
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Sevilmemiş olsam da artık bil yani,
Bensizlik sana önemli değil yani,
İsmimi, cismimi yâdından sil yani
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Kompütürün taksiti bitince gari,
Bensizlik sana bensiz yetince gari,
Temelli aklından gidince gari
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Saçında tüm kırlar ak oluncaya dek,
Yeşil gözlerinde fer soluncaya dek,
Gönlüne artsız acı doluncaya dek
Beni unutursun canım, ben ölünce!
Bir ömrü seninle üleştik, değil mi?
Sanırım, iyi birer eştik, değil mi?
Ben gidince şimdi ödeştik, değil mi?
Beni unutursun canım, ben ölünce!
* Bilim aklın şiiridir; şiir de yüreğin bilimidir. Maksim GORKI (Aleksey Maksimoviç PEŞKOV)
ŞİİRE İHTİYAÇ DUYMAK!
“Bu gemide ben de varım!” dediğimde
-yaklaşık kırk küsur yıl kadar önce-
(Şiir” deyip yaşayıp hissettiğim)
şiire bu kadar muhtaç olacağımın
aklımın köşesinden bile geçmediğinin
bilincinde değildim.
* Manası anlaşılabilen şiir, gerçek şiir değildir. Thomas Stearns ELIOT
YILDIZ
-Herkesin bir yıldızı varsa hani!?-
Zindanı bilmem
(bilirim yalnız söz üstüne)
karanlık
kapkaranlık gökyüzü bu gece
yıldızlardan eser yok
Hani kaysa biri
dilek tutmak için
gören olmaz bu karanlıkta
o;
benim yıldızım olsa da...
* Şiir, büyük zekâların rüyalarıdır. Alphonse de La MARTINE
YEŞİLE İFTİRA
Elemin kara,
hüznün sarı,
kederin mor,
mutluluğun pembe,
göğün beyaz,
denizin mavi
olduğunu bildiğin halde
Beni
niye yeşilde yok etme çabasını taşırsın ki?
* Erkekler güzel olan her kadına şiir yazabilir / Çünkü güzel olan her kadın zaten şiir gibidir. / Bu erkek kaleminin felsefesidir. / Bu yüzden bir kadına onlarca şair şiir dizebilir… Hirai ZERDÜŞ
AKŞAM SAFASI
Akşamın olduğu yerde
grup yoğun çizgilerle
tüm renkleri kucaklamakta gönül ötesinden
(beyaz dahil)
Daha gün biterken ay, yakamozlarla
aşklarına şahit olduğu deniz ve gökyüzünü
kucaklaştırmakta;
şevkle, zevkle, arzuyla, istekle...
Medeniyetin ışıkları, sesleri ise;
yalnızca onları duymakta
gözleri, kulakları, ağızları kapalı...
* Bilirim kim dokunsa şiire eline bir kıymık saplanacak. Didem MADAK
MUHTAÇ BİR GÖNÜLDEN DİLEYİŞ
Gün nereden doğardı
ya da
ay nereden batardı?
Önemli mi?
Aydınlatması mühim olan, evreni.
Karanlık bir gönlün ise;
aydınlanması önemli
Nasıl, nereden, kim yahut da kiminle
olursa olsun önemsiz
ama hemen!
* Şiirde baş unsur, fikirle hissin ara çizgileri üzerinde duygulaşmış düşüncelerdir. Necip Fazıl KISAKÜREK
CEVAPLANAMAYAN BİR SORU
Bazen bazı şeyler,
bazen bazı zamanda
üzüntüyü yaşatır insana
Örneğin;
“Boyayamamak gökyüzünü her sabah,
dikememek yırtılan denizi”
Orhan Veli gibi.
Daha da önemlisi;
“Dalga geçememek” yaşamla
ki
bu ne demek?
* Şiir; dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli bir düzen içinde kullanmak, bir olayı ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır. ANA BRITANICA
KONUŞMA ÖZRÜ
Vakitsiz öten horozun
boynunu keserlermiş!
Sıradan, vakitsiz, gereksiz, yersiz, boş
konuşanlara ne yapmalı ki?
Sıradanlık neyse,
vakitsizlik neyse
gereksiz, yersiz, boş
konuşmak yerine
doğru-düzgün konuşmayı
öğretemezsin ki
hak edene
belli bir yaştan sonra!
* Belki de şiir yazdık dediğimiz anda yazmadıklarımızdır. Dizelerimiz şiirin gölgesidir belki de. İhsan TOPÇU
VAKİTSİZ ÖTEN HOROZ
Vakitsiz öten horozdan
gına getirmiş çoluk-çocuk
Bir gün şehre giden baba
bir çalar saat almış evine.
Şimdi;
“vakitsiz öten horoz” yok artık
-hem çok yerde-
Teknoloji nelere kadir ya Rabb’im!
* Şiir; hayale yer veren, kalbe seslenen, duygu ve heyecan uyandıran büyüleyici ve dokunaklı bir anlatımdır. TEMEL TÜRKÇE SÖZLÜK
İFTAR
Akşamın kızıllığında
ömrünün sonuna yaklaşmış kelebeklerin
kanat çırpışları bile duyuluyordu.
Yakamozlar
çıkmamışlardı henüz seferlerine
Telaşlı adımları hissedilirken
olgunlaşma çabasındaki narenciyenin
tüm sessizliğe egemen
bir ses yükseldi gökyüzüne doğru,
mutlandıran
“Allahüekber!”
Ve bir yudum su
Bir zeytin tanesiyle
O kelebekler
Allah’ın huzuruna çıktı!..
* Şiir yazılmaz, söylenir. Mustafa Kemal ATATÜRK
SINAV
Sevdin; birinci yanlış
Çok sevdin; ikinci yanlış
Ve daha çok sevdin; üçüncü yanlış...
“Üç yanlış, bir doğruyu götürür”
derler sınavda
Sen;
Bu yanlışlarla “İnancını yitirdin!”
Doğru olan.
* Şiir; zengin sembollerle, ritimli sözlerle, sözlerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan anlatım biçimidir. TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜ
BENİM, BENE SİTEMİ
Ben evvelden somurtmazdım böyle!
Resimlerdeki gibi;
güleç,
şen-şakrak,
iyiydim…
Ben evvelden somurtmazdım böyle!
Zevk alırdım hayattan
sevinirdim,
coşardım bazen,
ellerimi bilirdim,
gözlerimi bilirdim
“Nerde?” diye sormadan
Ben evvelden somurtmazdım böyle!
Aynaları bilirdim
sulara bakardım,
mavi mavi
Sırlar dostumdu
Ben evvelden somurtmazdım böyle!
Şimdi ben
Bene nedenini sormakta
haksız mıyım?
Ben
bu bene
neden izin verir ki?
Ben evvelden somurtmazdım böyle!
O halde ben
O eski bene dönmeliyim!
Cümle âlem haberiniz olsun,
bilesiniz!
* Seslerin, ritimlerin, armonilerin yoğun bir biçimde birleştirilmesiyle, özellikle de dizelerle en canlı duyumları, izlenimleri, heyecanları uyandırmak ya da sezdirmek sanatı. BÜYÜK LAROUSSE
BOŞANMA
Bir ömrü
bir süreliğine (de olsa) tükettiğini
el almış götürmüştü güvenerek
-güvenemediğim-
güvenilen dağlara kar yağdığını üzülerek ve
büzülerek seyretmekteyim şimdi.
“Olacak iş mi bu?” dememek gerek,
oldu işte
ve görmeden, gördüm işte!
Bu da hayattan bir tike
Yaşam;
“Asla cehennemin dibine kadar!” değil
ne o taraftan
ne bu taraftan
yaşam; yaşam (galiba
anladığımca!)
* Şiir tek kişilik bir zevktir, yalnızlığın sanatıdır. Jeffrey MOORE
SİTEM KAHIRLI da OLSA (Ne olur ki?)
Ne tuttun yıllarca sözünü,
Ne güldürdün eşin yüzünü,
Bir ömrü vaat etmişken
Kaybettiriverdin izini.
Bil ki kimse dövmez dizini,
Yaşanmadı hayat dizini,
“Bir ömür beraberlik” derken
Sen aldın boşanma iznini.
El değil de, evlât saydık biz,
Bunu hiç anlamadınız siz,
Sınırları zorladık ama
Bunu asla bilemediniz.
Sınır yok, bağrımıza bastık,
Yanlışlara hep kulak astık,
Çok şeyi beklemedik ama
Hareketlerinize şaştık.
Bizler arasında var uyum,
Beraberliğinizde doyum
yok! Bu yaşam senden, kendinden
Suçlu olamaz asla soyun...
* Şiir, dizelerden oluşan, fazla uzun olmayan yapıt. Özellikle insanın hayal gücüne, gönlüne seslenen, coşturan, duygulandıran , heyecanlandıran bir şeyin özelliği. BÜYÜK LAROUSSE
İNİŞ MERDİVENİ
Ben bu yaşlarda
her şeyden etkilenecek adam mıydım?
-rüyalarımı ya da hayallerimi
plânlamam mümkün değildir ki?!)
Bir rüya görürüm
etkilenirim
bir hayal etkiler beni
bir çiçek, bir renk, bir gölge...
Ve bir sala ertesinde
bir kalabalık ortasında bir tabut...
Nasıl etkilenmezsin ki
yetmişler merdiveninde?
* İnsan annesi için şiir yazmalı; hiç değilse hayatında bir kez. Buket UZUNER
AK
Vapurun açtığı ak çizgiye üşüşen
ak martılar gibi
Ak bir bahta sahip olmayı
dileyen ak insanlar gibi
Rotasız bir uçak içinde
ak aydınlığa uçmayı isterdim
hemen
şimdi
gecikmeden
Bu gece ayazında...
* Şiir; sesle anlam arasında o uzayıp giden kararsızlık. Paul VALERY
SESSİZLİĞİN
Yuva
Kutu gibi de olsa
Han gibi de olsa
İçinde sessizlik varsa yalnızca
Neye yarar?
* Şiirin silmeyeceği pislik yoktur. Yoktur çünkü Şiirin umutsuzluğu asıl umududur. İlhan BERK
SOMUT BİR AYYAŞLIK
En sert içki,
hem en sıkı,
hem en sek,
ayrılık olmalı
-bence-
Bazen bir yudumu yeterli sarhoş olmaya
bazen ölçüsüzlük ölçüsünde yetersiz
kahırla.
Hani;
“Ayarını bilememek!” derler ya
ayrılık olduktan sonra anda
farkında olma ayarın
Sonuç olarak
hep sarhoşsundur
vesselâm!
* İyi şiir, insan idrakini tatmin etmez; allak bullak eder. Michel De MONTAIGNE
“KEŞKE” DEMESEK!
Ne zordur giden bir şeyin arkasından bakmak?
Hele insan ise giden
“Ah! Vah!”
-ya da-
“Keşke!” değersizdir o anda
Kaybedilmiştir,
yok olmuştur,
giden gelmez.
O halde;
zamanında bizim olanı
yitirmemeyi bilmeli-
dir.
* Şiirin dini yoktur, dili vardır. Asım YAPICI
SINIR UNUTULMUŞ DİZELER
*
Yeni
-ya da değişik-
bir heyecan mı arıyorsun?
Peki...
İşte teneşir,
buyur!
*
Sabah kahvaltısına aşeren bir martının çığırtkanlığı
veya zor doğum yapan bir kedinin çığlığı
ya da bıçkın bir yokuşu tırmanmağa çalışan
eski bir model kamyonun hırıltısı gibi bir ses
bölüverir sessizliği...
Ve uç-uç böceği
telaşla uyanıp uykusundan
koşuşturur
insanlara
bayramı müjdelemeye
gecikmemek için...
*
Sabah mahmurluğunda
bilemezsiniz
nasıl incittiğini duygularınızı özlemin
Telâfisi mümkünsüz bir sitem
kaplar dünyanızı
Ve o andan sonra
dünya kararır
-belki de yok olur-
Fark edemezsiniz!
* Şiir, kurgu, imge, anlatım ve anlam açısından tutarlı, özgün ve etkileyici olmalıdır. Dursun NADİR
SINIR UNUTULMUŞ DİZELER I
*
Topuklarımın ucuna kadar inen takatsizliği
-doğrusu-
böylesine beklemiyordum
-kurban olduğum Yaradan-
Pişmanlığı böyle mi öğretmekti gayen?
*
En güzel seslerden biri de;
Karın sessizliği olsa gerek!
Hele ki ışıldarken gökyüzü
karanlığa inat,
istekle...
*
Yasaklar konur…
Uymamakta direnir kimileri
-hatta uymamaktan zevk alır, neşelenir-
sonra;
“Tüh! Tüh!”
“Keşke!”
Hazin!
*
Bana ben demeyin
ünlemeyin beni ben olarak
Ben; bene ait olmamakta direnirken
Beni bene nasıl sağlatırsınız ki?
* Matemli dulların yazıp kitaplaştırdıklarına veya asker defterinden içtenlikle kopyalanan hasret şiirlerine bakarsak milletçe çok severiz şiiri. Kanat ATKAYA
BİRİKEN SINIRLI DÜŞÜNCELER
*
Bir yudum su, bir adet ilaç
bir yudum su, bir adet ilaç
bir yudum su, bir adet ilaç...
ömrün çok devresi böyle geçti
yolluksuz.
Ve bir gün
bir yudum su ile kapandı gözler
-Zemzem-
ilaçsız...
*
Sığınmak için sığınak gerek...
İstemiyorsan
-ya da-
gereksizse sence sığınak
sığınmaya ne gerek var ki?
*
Küçük
-ya da-
kısa dizelerle
anlatabiliyorsan çok şeyi
bu;
büyük
-ya da-
uzun dizelere haksızlık mı olur ki?
Hem neden?
*
Ebediyet ne?
Sonsuzluk ne?
Olsa da farkı birinin diğerinden
yok olan bensem
bana ne?
* Şair, şiir yazar çünkü esin onu yazmaya iter. AFORİZMA
İÇKİ (ya da ALKOL)
Üzüldüm mü, ya da kanadıysa yaram,
Neşelendim mi, azalmadıysa param,
Aktır, yaşamda hiç olmamıştır karam,
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Çoluk-çocuk, torunlar çevremde ise,
Coşarım düşmem asla gama, yeise,
Hele bir de şişeler bana; “Gel!” derse
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Neşe olunca çevremde öyle çok çok,
Sevinç aşamasa da gönlümü, yok yok,
Hissedemem hiç kendimi asla bom.ok
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Dert, tasa, keder çalmaz mı hiç kapımı?
Üzüntü kahretmez mi ölgün yapımı?
Unutuveririm ilâç, ya hapımı
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Aramam, demem hiç asla; “şu -ya da- bu”
İsterim her şey yanında azıcık su,
İnanmasanız da gerçek bu doğrusu;
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Yakışmaz belki bin kere tövbe bozmak,
Dünya bile kalmış mı, doğru mu azmak?
Galiba en iyisi çileyi yazmak
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Bir dost cenazesinden geri dönüşte,
Ya da doğum olan herhangi bir işte,
Hiç sıkıntı basmaz bedenimi işte,
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Vursa da felek sille, ben ayaktayım,
Kör talihe rağmen, hâlâ hayattayım,
Kendim değilsem de bilirim Hakk’tayım,
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
Mümkün değil olmam gayretli, çelebi,
Kötülük yok içimde, buzdağı gibi,
İçiyorsam vardır elbet bir sebebi,
Çünkü iyidir dostlar, alkolle aram!
* Sanat tek bir şeydir ve o şey de şiirdir. Karel TIEGE
HEPSİ ZIRVALAMAK ÜSTÜNE
“Zırvalamak!”
bir sanat mı,
ya da bir hüner?
Alınca eline kâğıt-kalemi
Bir düş otobüsünde
Ya da bir hayal treninde
(gemisinde yahut)
Engellemeden, engellenilmeden
aklından geçenleri
kendine mal etmek
tamamen sahiplenmek onları
sanat olsa gerek
(belki de hüner)
*
Sevgide
kredinin limiti önemli değil
yeter ki gereğince
doyduğunu hisset!
*
Beyninde tükenenleri,
kalbinde yitirdiklerini
anımsa an an
ve yan
zulmünce.
*
“Para dediğin, elinin kiri!” demişler
anlamadım
ne demek bu şimdi?
Para elini mi kirletiyor?
El kirlenince mi para sahibi olmak mümkün?
Kir; temizlenmek ister gereğince.
O halde ne ve nasıl?
* İmgesiz sanat olmaz, şiir ise hiç olmaz. Alexander POTEBNYA