KENDİ BAŞINA ÖLMEK
Yaşamak güzel, doğdum, yaşadım, hürüm,
Mutlaka vardır hayatımda suç-cürüm,
Pervasız tükense de kalan ömürüm
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Diyemem ki; “Hiç yanlış adım atmadım!”,
Hangimiz der ki; “Günahsız hiç yatmadım!”
Mümkün mü demem; ”Haram lokma yutmadım!”
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Çok zaman özlem dolu, kaldım yapyalnız,
Yaradan’ım verdi bir oğlan, iki kız,
Şükür Rabb’ime torunlar değil mızmız
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Hünerim yok, ama biraz yazdım-çizdim,
Çok değil, ama oldukça diyar gezdim,
Ne insan üzdüm, ne de karınca ezdim
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Az mı çile çektim, az mı kazık yedim?
Badire atlatıp, sulhu önemsedim,
Ne hak yedim, ne iftira, yalan dedim
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Uzak durmayı istedikçe haramdan,
Kazık yedim, tanıdıktan, akrabamdan,
Çok sıra yakınlık görmedim babamdan
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Çok zaman duygu sömürüsü yapıldı,
Tanrıya değil de, paraya tapıldı,
Dost, akraba değil, hep Erol çarpıldı
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Bazen gündüzüm olmadı, bazen gecem,
Bazen yetmedi, bir kelime, tek hecem,
Bazen de cismime dedim; “Ne edicem?!”
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
Yaşamdan ayrılmak zamanı gelince,
Beden-ruh ezcümle gark olur sevince,
Yalnız “Evet!” derim, yeter iki hece,
Kendi başıma, sessizce de ölürüm!
* ... sonsuzluğun üst tarafı... İşte şiirin ülkesi. Fazıl AHMET
YAŞLI
Bastığın yol düz değil, belki olacak taşlı,
Belki yalnız olacaksın, belki arkadaşlı,
Geçen saniyelerin kıymetini bil, yaşa
Zamanı gelecek, sen de olacaksın yaşlı.
Ömrünü iyi, güzel tüketmemişsen eğer,
Yaşlanmak; suçmuş, hataymış, kabahatmiş meğer,
Her güzelde bir kusur, yanlış olur derler ya
Güzel; yaşandıktan sonra kazanıyor değer.
Yer verilecek sana otobüste, trende,
Bakacaksın bir dost-arkadaş var mı çevrende?
Elinde baston, gözlerinde gözlük, dermansız
Diyeceksin; “Yaşlılık kaderimiz evrende!”
Heyecan, neşe, sevinç, üzüntü, elem, keder,
Yaşamında yer almış tümü de birer birer,
Çaresizliğe çare, yeise umut derken
Bakarsın yaşanamamış anlar olmuş heder.
Yirmi beşler, otuzlar, kırklar, elliler derken,
Yetmişlere ulaştı yaş, ömrün ilerlerken,
Ne kadar çabuk geçiyor zaman denilen şey
Ulaşamadığına deyiverince; “Erken”.
Ne yediğinden, içtiğinden tat alacaksın,
Geçmiş yaşamın uzakta, bakakalacaksın,
Törpülenmiş, belki de boşa harcanmış yıllar
Geçmişe yönelip anılara dalacaksın.
Evlât, torun uzakta, belki de yalnız eşle,
Su veren yok çevrende, yansan da ateşle,
Kavuşmak için Yaradan’a, bitsin istersin
Oysa çile bitmez, keder de, hemen ölüşle.
Çocuklar dışarı gitti, torunlar büyüdü,
Kulak duymaz oldu, gözleri duman bürüdü,
“Hep aynı kalacak yaşayan” diye kural yok,
Yaşlılık tüm zamanı peşi sıra sürüdü.
“Yaşlılık” demek, ezana, salâya çağırı,
İnsan gönülden terennüm edemez “Hayır”ı,
“Velbasübadelmevt!” tüm canlılar için gerçek
Severken ayrılmak; acıların en ağırı.
* Şiir kendiliğinden doğar, sezaryenle doğmadığı gibi, prematüre şiir de olmaz. Erol KARATEKİN
FANTEZİ
İlk göz ağrım başlangıçtı;
yaşam çabasındayken
yaşam direnci arayan kalbimle
güce muhtaç…
Son göz ağrım;
biliyorum sonum olacak
ha bugün,
ha yarın…
* Bulanmadan akan bir ırmak; kötülüğe çirkinliğe karşı koymaktır şiir. Erhan TIĞLI
BIKKINLIĞIM
-Seçme imkânım olursa-
Bir daha gelmeyeceğim dünyaya
(doğmayacağım yani)
Büyümeyeceğim hiç
bebek kalacağım
18 yaşına gelmeyeceğim hatta.
Sevmeyeceğim
Seversem de kavuşmayacağım
Kavuşursam da;
böylesine iyi
bu kadar mükemmel
çocuklarım olsun istemeyeceğim
Olursa da;
kendimi yok edecek kadar sevdiğim
torunlarımın olmasını düşünmeyeceğim.
İhtiyarlamayacak,
Yaşlanmayacağım.
Hatta
ölmeyeceğim bile
Yaşamaksa yaşamak…
* Şiire ideoloji girdi mi şiir kezzap dökülmüş gibi kesilir. Şiirde ideoloji olmaz, şiir bir zümrenin malı olmaz. Bekir Sıtkı ERDOĞAN
İYİLİK
-Bir hadisten etkilenerek (galiba)-
Bugün bir iyilik yap kendine
Üzme, üzülme meselâ
Veya
bir fakiri sevindir
Ya da
yoldaki bir çöpü, taşı kenara al
Yahut da;
selâm ver,
gülümse
bir Tanrı kuluna.
* Geceleri başka bir yaşamın beni çağırdığını duyarak uyanıyorum. Bu başka yaşam şiirdir. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
YENİ YIL
Geçmişten eserdir alnındaki her çizgi, her iz,
Sanırız ki hayatımız tükenmeyen bir deniz,
Yalnız yıllar değil, tükenir tüm anlar ömürden
Yine de yeni yıla sevinçle, neşeyle gireriz.
Tamam! Normal! Bu günü özenle kutlamak gerek!
Biraz kuru yemiş, gazoz-kola, tatlı, az börek,
Tombala oynayıp, TV’ye de zaman ayırıp
Yeni yıllara ulaşmalı, mutlaka gülerek.
Bugünde insan alkol duvarını aşmamalı,
Eğlencede ve oyunda aşırı taşmamalı,
Ayarı-kararı-ılımı-hoşgörüyü bilip
Heyecan fırtınasında yılıp yozlaşmamalı.
Yalnız yemek, içmek için mi gelinir dünyaya?
Günahı, cehennemi düşünmez mi insan veya?
Bir sonraki yıla ulaşılacak mı? Bilinmez
Takvimin yaprakları bitmez asla, saya saya.
Yeni yıla; “Hoş geldin!”, biten yıla; “Güle güle!”
Demek gelenek olmuş, çekse de insanlar çile,
Telefon edilir, ya da hediye gönderilir
Kutlanır yeni yıl, sevgiler getirilir dile.
İstesen de, istemesen de saatler geçecek,
Ömür kısa; kelebek gibi, belki de bir çiçek,
Göz açıp kapayıncaya kadar (sanki) geçer zaman
Her yeni yılda suratımıza çarpar bu gerçek!
* Şiiri hareketli yapan, kimi sözcükler arasındaki gidiş-gelişler, hemen görülmeyen alışverişlerdir. AFORİZMA
GÖÇÜK
Bir sevilen daha ayrıldı aramızdan,
Ne ilkti gönderilen, ne de son olacak!
Gözyaşı damlalarla aktı yaramızdan
Zihnimizde yalnız anıları kalacak.
Önce musalla taşında, sonra mezarda,
Yokluğuna alışmaya çalışacağız,
Zaman unutturmayacak her halükârda
Daha sonra yokluğuna alışacağız.
Çerçevede, albümde durmakta resimler,
Zihinde başlangıçtan kalan hatıralar,
Beraberlikleri örseleyen isimler
Ve belki de onu etkileyen yaralar…
“On birdi” galiba onun takılan adı,
Yoksa; “Şaşkın Dede” miydi, yahut da “Kedi?”
Neşenin kalmayınca orda artık tadı
Tüm dostları sonunda “El Fatiha!” dedi.
* Kalbinde ve ruhunda şiirin lirizmini duymayan ve tanımayan bir kimse, içtenlikle sevemez, ya da gerçek anlamda âşık olamaz. Necdet EVLİYAGİL
GEÇİYOR BİLE!
Uzun uzun
Ve hem uzun cümlelerle,
anlatmaya
(aydınlatmaya) gerek yok!
Kısa,
kesin,
ve öz
söylemek gerek!
Vakit = zaman geldi!
* Şairane düşündüğüm anlarda, hiç şiir kitabım olmadığını anımsarım. Mustafa GÜNGÖR
İKİ KUMRU ÖYKÜSÜ
İki kumru vardı;
Dost
Yaz-kış demeden
sabah ezanlarında
mutfak penceresinde bekleşen…
Sabah ezanı okunup
güneş yükselirken bile
gelmemişlerdi bu sabah…
İki dost
iki sevgiliden biri
dualarını bitirip
“Âmin!” dediğinde
sesi yükseldi
güneş yükselirken;
“Hayır!”
Seccadesinin üstüne
uzanıvermişti adam…
pencereye gelmeyen
(belki de gelemeyen) kumrular
sonucun habercisiydiler bir bakıma…
Yaşlı kadın
yıllarını paylaştığına baktı kısa bir an;
“Neden?” dedi
“Elele,
göz göze,
diz dize yaşarken…
Hem öyle de ulaşmayacak mıydık Yaradan’a?”
Yaradan’a “yakarı” gibi ulaştı sözleri…
Daha sonraları
ses, soluk duyamayan çocukları
Onları yan yana buldular
seccadenin üstünde
kumrular gibi
kumrular yokken
ve;
“Allah rahmet etsin!
Birbirini çok severlerdi” dediler…
* Şiir zamansızlıktır. Zamana meydan okumadır. Oktay AKBAL
PLÂTONİK
Her şey cisim (yani fizik) değil
ulaşmadan,
buluşmadan da sevebilir insan
Ve bu (bence)
“Aşk” demektir.
* Şiir, dilin güzel duyusal işlevindendir. Roman JACOBSON
ŞAŞKINCA
Gecenin kör bir vaktinde
bir ses çağırdı beni
yakından, yakınlardan…
Ben; ben başıma
ben o sesle coştum
Ben; ben başıma
ben o sese koştum.
* Şiir, insanın evren karşısındaki hayretini, hayranlığını, sevincini acısını, insanlar arasında bir iletişim aracı olan dili kullanarak başka bir dil yaratıp anlatmak ve söylemektir. Sönmez ATASOY
DEDENİN ÖLÜMÜ
Gecenin sağır
sabahın kör bir vaktinde
Müezzin henüz okumamışken sabah ezanını
ve kuşlar mahmurluklarının henüz ertelerindeyken
Nefes nefesin yorgunluğunda
Soluk soluğun durgunluğunda
Gözler aralık hafiften
Oysa…
Bir telâş günü
(ki sorma gitsin!)
Ufak bebeklerden biri,
küçüğü;
“Dede!” derken
büyüklerden biri;
“Dede attaa gitti!”
dedi.
Ve bebekten
-anlamışçasına-
iki damla gözyaşı
yanaklarına süzüldü…
* Şiir için imge (düş ve hayal gücü), vazgeçilemez sevgili. Tahsin ŞİMŞEK
KAR
Kar beyaz bir örtü, belki yorgan,
Kiri kapatıp, götürüyor hem yorgun,
Bir çalı tepesinde bir-iki serçe durgun,
Omuzlar çökük, hatıralarla solgun.
Kar taneleri dört yanda hevenk hevenk,
Kalmamış doğada beyazdan başka renk,
Gönlümde kar bestesi yaşarken ahenk,
Yaşama karışan ölüm olur mu denk?
Karda yarışır, gecikir karda izler,
Karda sonsuzlaşır tatsız yavan sözler,
Umut umutsuzluğu umutla izler,
Ve de gecikme için nemlenir gözler.
Keşke kar örtse bütün günahları da,
Ümitlerle yaşasak sabahları da,
Gece kahrında duran; “Eyvah” ları da,
Sevaplar yok etse kalan; “Ah!” ları da.
* Şairlik; samanlıktaki iğneyi bulup, karanlıkta ipliği delikten geçirmektir. Herkes şair olamaz. Herkes şiir yazamaz. Sanatla bilgiyi aynı kefede yani şiirde toplamak ancak şairlerin işidir. Atakan KARTALTEPE
ANLAYAMADIĞIM
Neden başın öne eğilsin ki?
Sen asla bir suçlu değilsin ki!
Seni böyle üzenler bilsin ki
Tırnağın bile olamaz asla!
Hata diye üzülmemelisin,
Suçlu gibi büzülmemelisin,
Hastaymışça süzülmemelisin
Hele ki gam, keder, hüzün, yasla.
Sen bana hem gündüz, hem gecesin,
Dudaklarımda özlem, hecesin,
Yaşamıma yön veren ecesin
Üzülme! Başın göğsüme yasla!
Sana benimle gülmek yakışır,
Elele gitmek-gelmek yakışır,
Şerefsizeyse ölmek yakışır
Girmeyelim, olur mu o fasla?
* Hiçbir şey yoktu şiirden önce... Ve şiir insanı yarattı. Bülent ÖZCAN
BİTMEYEN SIKINTI
Şarkılar, türküler, şiirler...
Koyduk bir kenara
tamam...
Ne olacak şimdi?...
Biter mi özlemi tarif etmenin dengesi?
* Şairin yanlışı, şiirinin değerini düşürmez, şiirde yanlışın mazereti olmaz. Hasan PULUR
NOSTALJİ (şarkılarla)
“Dün gece mehtaba dalıp seni andım”
“seni aradım” dün gece yokluklar içinde
Şarkılarda, şiirlerde
Çünkü “sevemezdi kimse seni
benim sevdiğim kadar”
Ve sordum;
Yâr, “Sen İstanbul’un neresindensin?”
Ama bulamadım.
Demek ki sen, İstanbullu değilsin!
* Hüzünler ki şairlerin yüreğinde uçuşan / sararmış çiçek tozlarıdır / Biraz da şairlere özgüdür hüzün. Ahmet TELLİ
BUNALIM ÖTESİ
Bulamadığımı sandım…
Oysa seni aradığımda
ilk bakmam gereken yer
sadece kalbimmiş.
Neden daha önce düşünemedim ki?!
* Güzel sanatların en üstünü ve en zor olanı şiir sanatıdır. Friedrich HEGEL
BAZEN -ya da- ŞİİR ÜSTÜNE DEYİŞLER
Bazen büzülür uyaklar, uçsuz bucaksız,
Bazen duruluverir, sanki yetim, ocaksız,
Boşlukta kalır ki ellerim boş, kucaksız
Şiir yaşatıyor; sıkkınsa bile canı.
Bazen metroda, bazen halk otobüsünde,
Bazen yürürken, bazen yaya köprüsünde,
Bazen gülerken, bazen ömür törpüsünde
Şiir; hülyaların yaşanacak her anı.
Bazen ıssız bir gecede görürken rüya,
Bazen simgeleşirken çılgınca bir hülya,
Ve sana muhtaç değilken asla bu dünya
Şiir; şarkı gibi coşturuyor insanı.
Uyak oluyor bazen simitçinin sesi,
Bazen yeni doğmuş bir bebeğin nefesi,
Bazen de bulunmuyor hiç dibi, köşesi
Şiir unutturuyor; Martı ve Nisanı.
Bazen bir lokma ekmek, bazen bir yudum su,
Bazen yanlış, bazen beklenmeyen doğrusu,
Şu derken gerçeklere yansıyan hayal bu
Yazılmamış, çizilmemiştir Şiir Kanunu.
* Şairin, elinizde tuttuğunuz, genelde bir, bilemedin birkaç saatte okuyuverdiğiniz bir kitabındaki şiirlerin her sözcüğünü, her dizesini oluştururken çektiği doğum sancılarını, yüreğinde kopan fırtınaları, çoğu zaman fark etmeyiz bile. Talat KIRCAN
ÖLMEK İÇİN SON
Yaşamda
ölmek zor gibi gelir
-bazen-
Oysa aslına dönüştür
yaşamı terk etmek…
Ve hepimiz
zoru başaracağız
Sonunda.
* Şiirin önce acemiliği geçilir, sonra ustalığına varılır sanılırsa da, bu doğru değildir. Ozan boyuna acemileşir, ustalaşmanın karşıtı değildir acemilik, özüdür. Ozanın olgunluğu, acemiliğin bilincidir olsa olsa. Bu bilinç acıdır, yaşlı ozanı kemirir; böylece şiirin yanına eleştiri yerleşmiş olur ve yaşlı ozan “ben” olmaktan çıkar. “Fenatillah” mertebesidir bu, ozanın yaşını yok eder. Melih Cevdet ANDAY
AKŞAMIN ERTESİ
-Antalya-Tekirova’da-
Mehtap,
yakamoz
serin ve seri dalgalar
dağın eteğinde...
Mutlaka hissetmek mi gerek?
Bu harmoni gözlerdeyken
yaşanıyor olmuyor mu?
* Ne şair şiiri, ne de sanatçı sanatı yorumlayamaz, açıklayamaz. Ahmet HAŞİM
AKŞAMIN OLDUĞU YER(DE)
Bulutlar inmiş gökyüzünden
Denizle bütünleşmiş
mavilerde, maviliklerde uzun uzun
Dağın yeşiline
denizin yeşili
kavuşma arzusunda.
Yaşlı bir martı
bıkkın bir yelkenlinin
peşi sıra çırpınmakta (yorgun gibi)
Güneş yerini yıldızlara bırakmak üzereyken
hüzün iskelede yerini almakta...
* Şiir yazmak için okumalı ve de yaşam boyu okuyucu olmalıdır. Ahmet ÖZDEMİR
SENİ ARAMAYA ÖZLEM
Dağın doruğunda
Tanrının hırçın nefesi kin tutmuş
bulutların maviliğine isyan edercesine
Dağın eteklerinde biriken
Tanrının gözyaşları
(nedense)
deniz olmuş
ilkbaharın bu ilk demlerinde
Avuçlarım ılıklığı avuçlarken
Seni arıyorum!
* Söz ve yazı, duygu ve düşünceleri açıklamakta çaresiz kalınca şiir imdada yetişir. Osman PAMUKOĞLU
DARMADAĞINIK
Zaman gelir üşürüm;
yaz ortasında
Zaman gelir yanarım;
kış ortasında
Ağlarken gülerim bazen,
gülerken ağlarım kimi zaman da
Şarkı söylerim kendi kendime
sesime güvenir gibi
Şiir yazarım durup dururken
(kendimi şair sanarak)
Şiirler okurum şairlerin tümünden
kendimce
Hepsinin
bir kısmı yaşama dair
çoğu aşk için
tümü sevgi üstüne…
Velhasıl-ı kelam;
-çok zaman-
ne halt ettiğimi bilemem
ben de…
* Şair, halen daha “gönül gözüyle sevebilen” sıra dışı bir insan tipidir, numuneliktir! Çağdaşlarıyla aynı çağı yaşasa da, nevi şahsına münhasır memnuniyetsizlik kuşatmıştır ruhunu… Şair ‘yaşanması gereken bir hayatın’ arayışçısıdır. Afşin SELİM
BİREBİR SAÇMALAMA
-65 yaş bunalımı-
Kötülükler gelemez iyilikler üstesinden
gece dönmez gündüze
güneş istemez ayı üzerinde
siyah açmaz acımadığı için beyaza
Ateşin söndürmesi mümkünsüz nehirler
olabileceği gibi
suyun da yanması olası görülebilir.
Bülbül güle âşık olabilir
yeter ki goncadan dönsün gül
karların kalkmasını beklemeden.
Bazen zamanım yetmez bana,
bazen aşar zaman beni,
bazen yetişemem zamana
Gönlü aç-susuz,
uykusuz,
mutsuz ve umutsuzum.
* Bir şiir yalnız o şiire giren değil, bir de giremeyen sözcüklerden meydana gelir. Salah BİRSEL
SİTEMSE SİTEM
Birilerinin tavuğuna “Kışt!” dedim mi ki?
Dır-dırla kimsenin baş etini yedim mi ki?
Kahırlar içinden sevgiyi eledim mi ki?
Nemrut’a benzetilirim ben zavallı, niye?
Hep sitemle mi yüklü olmalıydı heceler?
Kinayelerle mi dolmalıydı düşünceler?
Yalnızlıklarla mı son bulmalıydı geceler?
Düşüncelerin yorgunluğu muydu hediye?
İsteğim; yalnız karşılıklı sevgi, barıştı,
Ve buna nedense herkes hak bilip karıştı?
Zaman geldi, bazıları kendiyle yarıştı
Nankörlük bırakılmadı hak eden kediye.
Ömrümün son demlerini yaşarken ben ayrı,
Bana benden başka hayırlı kalmadı gayrı,
Benim bana olsaydı kısıtlanmamış hayrı,
Yaşamak umut bana! Ben seviyorum diye.
Düşüncelerimin yok mu sanki iyi yanı?
Olmadı mı yaşamımızın güzel bir anı?
İnsanın çekilirken yokluk içinde canı,
Yalnızca kötülükler mi kalıyor geriye?
* Şiir denilen sanat miadını doldurmuş gibi. Ahmet HAKAN
BUGÜN (VEYA DÜN & YARIN)
-Dale CARNEIGE ve Alexis CARRELL boşuna mı söylemişler?-
Bugün yerine
mazide mi,
istikbalde mi
yaşamak önemli?
fark etmez,
yalnızlık;
hepsinde olduktan sonra…
* Şiir, ısrarlı bir telkindir, ama tekin olmayabilir bazı telkinler gibi. AFORİZMA
MERAKLI
İşkillenir o, dalından kopamayan yapraktan,
Şüphelenir, bir geleni görürse koşaraktan,
Kusura bakılmasın, çok zaman; “Dost acı söyler !”
Başa ne gelirse gelecek, endişeden, meraktan.
“Kalp Krizi” denir de, aslı midedeki gazdır,
Medeniyet buluşu telefon kendine azdır,
Gazete, televizyondan yarım-yamalak bilgi
Sevilenlere cefa olan, onun için hazdır.
Bir tek o kişinin merakla çarpar yüreği,
Coşkunca sızlar yalnız onun burun direği,
Anlatamazsın, yalnız değil çevresi insanın
Gerek varsa, gereken de yapar mutlak gereği.
Hafif nezle olur, teşhis koyar; der ki; “Grip!”
Çoban tırnağından kan çıksa kanserdir garip,
Tüm dertler gelip onu bulur sanki ısrarla
Der ki; “Kimseler çıkmıyor kendine sahip!”
Gözleri seğirir, der; “Mutlaka kötü bir haber!”
Kulağı çınlar, avuçları kaşınır, halt eder,
Sanki batıl itikatlara inanmazmış gibi
Parmak vurup; “Elemterefiş, kem gözlere şiş!” der.
İncir çekirdeği merak nedeni ile dolmaz,
Ona “Telaşe Memurusun!” demek yanlış olmaz,
Belki evrende merak, endişe biter, tükenir
Meraklı da merak, endişe bitmez, hiç son bulmaz.
Merak ve endişe beynine kurmuşken salıncak,
Engellere rağmen açılırken kendine kucak,
“Bir söyle, bin işit!” endişelenmek sanki çare
Sanır ki; meraklanmak vazgeçilmez bir oyuncak.
Telaş, merak… Anlatamadım ben bugüne değin,
“Sabretmek nedir?” bilmedi hiç o kişi örneğin,
Anında merak, anında şüphe, her an endişe
Sorulmaz ona “meraktan başka var mı dileğin?”
* Herkesin bir hikayesinin olduğunu ama, herkesin bir şiirinin olmadığını biliyorum. Muharrem İNCE (Yalova Milletvekili idi)
ÖZLEMİN DORUĞUNDA
Seninle yaşadıklarım olamaz ki anı,
Tüketilmemiştir yaşamın sensiz bir anı,
Kaplanmıştır seninle hayatımın her yanı
Öylesine işlemişsin tarifi mümkünsüz.
Besteler yorumlanınca öylesine güzel,
Sanıyorum saçlarımda dolaşıyor bir el,
Ben böylesine insan mıyım ki iyi, özel?
Tüm cismimi kaplamışsın; şöhretsiz ve ünsüz.
Gittin! Oysa sıcaklığın her şeye bedeldi,
Gözlerindeki pırıltı sevgi dolu bir seldi,
Senle, uzaktan da olsa yaşamak güzeldi
Ben, artık bana diyebilir miyim; “Ölümsüz?!”
* Her insanın düşlerinde saklı kalmış, gizli kalmış, unutulmaya, hatta yok olmaya mahkûm bir şiiri vardır. O şiir ki, yıllarca sahibini arar durur. Ve en olmadık saatlerde gelir, insanı taa yüreğinden vurur. Ahmet Selçuk İLKAN
BEN DELİYİM!?
“Deliye her gün bayram” diyorlar.
Yalnız deliye mi mahsustur,
her günün bayram olması?-
Gün açar,
güneş bayramdır,
Gece kavuşur yıldızlarına,
yeryüzünün yakamozlarında
mehtap bayramdır,
Açsam bayramdır,
karnımı doyursam bir lokma ile
bayramdır,
Susuzsam bayramdır,
susuzluğumu gidersem bir damla suyla
bayramdır.
Bir hırka yeterlidir bayram için
güler, ağlarım,
hüzünlenir, neşelenirim
şarkıların, türkülerin diyezinde, bemolünde,
renklerin ışığında, karanlığında sessiz…
Nasıl desem?
Yaşamla ilgili her şey bayramdır
Gün gelir ölürüm
kavuşurum Tanrıma
bayramdır.
Ve ben hep deliyim!
* Şiir, inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider. Şiir durmaz ve durdurulamaz. Şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır. Şiir zincire vurulamaz, şiire kelepçe takılamaz. Şiir özgürdür, özgürlüktür. Arif DAMAR
BENSİZLİK
Sen, yalnızca rüyalarda mı kalacaktın?
Sadece hülyalarda mı yer alacaktın?
Gerçekleri yaşamak o kadar zor mu ki?
Bensizlikte, bensizliğe mi dalacaktın?
Sabır dünyasında yok olmamak çok mu zor?
Işığa yönelmek için midir koridor?
Beni, bende, benle yaşamak varken yalnız
Ben bana bensizlik değil mi ateşten kor?
Dertler birikmiş, bir-bin değil, katmer katmer,
Bensiz tükenen ömür olmamış mı heder?
Yalnızlık, yanlışlığı Tanrıya mal edip
Demeli mi her şeyin sonunda; “Bu kader?”
* Şiiri fazlalıktan arındırmak gerek! Tahsin ŞİMŞEK
TASAVVUF
“Ben, bende değilim!”
Önce bana
beni ver ki Allah’ım
ben de;
“Bana seni gerek seni!”
diyebileyim.
* Şiir, bir öykü değil, sessiz bir şarkıdır. Ahmet HAŞİM
NEGATİF-POZİTİF
İçinde ağlamak değil, gülmek
hüzün değil, neşe
sitem değil, tebessüm
siyah değil, ak
gitmek değil, gelmek
olan
yudumlamak için,
avuçlamak için,
kucaklamak için,
yaşamak için;
Sevgi istiyorum.
* Şiir, yeni gelen güne umutla “Merhaba” demektir. AFORİZMA
SEVGİ DÜNYASI
Öyle bir dünya ki içinde yaşadığım
uçsuz-bucaksız
sevgimle donatılmış
dağları, denizleri, gökleri
ağaçları, çiçekleri, kuşları…
Sevgim doğuyor ışık için
ve hiç kararmıyor
bu dünyamın güneşi.
* Her kadın bir şiirdir. Her şiirse bir kadın. Bunları birbirinden çıkardığında elde sıfır kalır. Gerçek şairler bir sır perdesinin arkasındadır. Oğuzhan AKAY
BİR DÜNYA
Bir dünya…
-ötesi var mı?
Bana ne?-
Bu bir dünyada doğdum,
Bu bir dünyada yaşıyorum
Ve bu bir dünyada öleceğim
sevgiyi kucaklayarak her an…
İşte bu önemli…
* Şiir, duyarlığı sınırlı tutanın karşısına yeni bir dil ile tasarlananı güdük bırakanın karşısına yeni bir dünya ile çıkandır. Kemal ÖZER
TAM SIRASINDA
-29 MART 2006, Güneş Tutulması-
Tutulurken, tutuklanırken güneş
nasıl yorgunsa hani
Dönerken dünya
nasıl hissediyorsa yorgunluğunu yani
Dağlar bulutlarına
nehirler denizlerine kavuşmak isterlerken
nasıl yorulurlarsa
karıncaların
-ne kadar geçse-
yorgunluklarına
“Oh!” diyebilecekleri an gibi
öylesine bir yorgunluk tüm cismimde.
Buna hazır değilim ben
ve
bunalıyorum.
* Şiir, belirsizlikle doludur. Şair, başladığı bir şiir hakkında bir ön düşünceye sahip olsa bile, şiirinin bütününün ne olacağını bilmez. Şiir, bir yerde bilinçdışı ile bağlantılıdır. Ahmet OKTAY
HASRET (özlem)
-Şarap mahzende mi yıllanır sadece?-
Yalnızlığımın
uyaklarına ritmi yasakladığı geceler
hasret geceleridir
kırmızı bir şarap burukluğuna açılan kollarım
yalnızlığımı kucaklar sadece
ve istesen de hasret geceleri bitmez
çünkü hasret doludur.
* Şiir; üzümün güneşidir, / elmanın kurdu / Böğürtlenin tozudur şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
SIRA DIŞI
Yalnızlığımın semalarında
Bulutların ötesinde
İz bırakmadan bir hayal geçti
uzaktan, uzaklardan,
kahredercesine;
“Bu özlediğin,
bu istediğin ben değilim!” dercesine
Ağlıyorum.
* Hayatın zor biçimlenen gereçleri / Hep zorlar şiiri / Şiire ulaşmaya çalışırken. Turgay FİŞEKÇİ (HER ŞEY YIKILIRKEN ŞİİRİ AYAKTA GÖRDÜM’den)
TÜKENEN ZAMAN
Ara sıra bir vapur düdüğü,
Bazen bir tren sesi,
Bazı bazı bir uçak gürültüsü,
Çok zaman bir oto kornası
hüzne itekler beni.
-bulunduğum yerde-
Hüzünlenirim,
kaybolur neşem
ağlarım bile
-ki bu; özlem demektir-
Ama
zaman durmaz geçer
ve biter,
bitiverir.
* Şairler, dünyayı yeni baştan yaratmaya, büyülemeye, başka hayatların kapılarını aralamaya yarar. Dominique de VILLEPIN
SEVDA BİTMEZ
Sana sevdamı
çaresizliğimin simgesi gibi gördüler
(yorumladılar)
tıpkı önceki iki sevdam gibi.
Aç-susuz
çaresizlikler içindeyim.
Ayrılık
veyahut da uzakta olmak senden
sizden
bir yokluk
beni hercümerç eden.
Sususz beton
harçsız tuğlalarla yapılmış yapım
ve zelzeleye gerek kalmadan bu yapı
ha çöktü, ha çökecek
ha göçtü ha göçecek…
* Çok sıradan bir kişinin vicdanı üzerine bir şiir yazmak, tüm destanları daha yüce ve nihai bir destanda eritip karıştırmak anlamına gelir. Victor HUGO
BENCE İNAN!
Sabahı özlememiştim hiç
hem bu kadar
karanlıklarda
uzaklardan yankılanan ezan sesi
hiç müjde gibi gelmemişti bana
böylesine.
Sen uyanmadan
sabah;
hiç sabah olmamıştı bu denli.
Birazdan sesini duyacağım
ve sabah olacak
yaşamaya başlayacak,
yaşadığımı hissedecek,
yaşayacağım.
İnanır mısın?
* Şair, şiir yazarken başka şahsiyet, konuşurken veya kavga ederken başka şahsiyet değildir! Nazım Hikmet RAN
YA-ŞI-YO-RUM
Bitmemiş, tükenmemiş dizelerle gönlümde
yeni şiirlere ahenk olmaktasın
biliyor musun?
Gecelerden sonra
Güneş seninle doğuyor
dalgaların ritmi
seninle bir başka anlamlı.
Görmeyi, duymayı
açlığı, susuzluğu
renkleri, musikiyi
seninle anlıyorum
tüm varlığımla.
Kısaca;
yaşamak denen olgu buysa
ya-şı-yo-rum…
* Şiir çokça sevinç ve ızdırap ve hayrettir, biraz da söz. Halil CIBRAN
ARMAĞAN
“Her armağan; mutluluk!”
demekmiş…
Ben; yaşadıkça
hep mutlu olmanız çabası
(uğraşı) içinde olacağım
-sizin için-
dizelerimde,
dizelerimle…
* Şiir gerçeği değiştirmez, onu öz biçim diyalektik bütünlüğüyle kavrar. Böylece şiir, gerçekliği yaşanılır kılar. Salih BOLAT
FİL MEZARLIĞI
Öleceklerine yakın
öleceklerini hisseden
(diğer bir deyişle;
yaşamlarının sonuna geldiğini hisseden)
filler
mezarlarını -arar- bulurlarmış
(en kısa zamanda).
Ve sükûn içinde ölmek için
(orada)
beklerlermiş, sonlarını…
Hepsi tamam
(da)
ben önce sükûn bekliyorum,
gerisi kolay!
* Şiir, ruhumuzun satırlara yansıyan sesidir, görüntüsüdür. Hasan Alp ERDOĞAN
YAŞAMA DAVET
Ezan sesi ile günde beş kez
kullarını çağırır Tanrı huzuruna
ve -bence-
hatırlatır ölümü,
kendine dönüşü
(velbasübadel mevt).
Peki…
Günde beş kez
yaşama davet olarak yorumlasak
bu çağrıları...
Daha iyi olmaz mı?
* İsteyen; gece şafağa, tomurcuk meyveye, sevinç öpücüğe ve korku güvene dönüşürken görebilir şiiri. Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Hayrettin GEÇKİN
ABESLE İŞTİGAL
Zamanı, kıymetini bilmeden değil
Zamanı, doldurarak yaşamak önemli
Yoksa
sıkıştırılmış bir dilimde tüketilmiştir ömür.
Bu ise; yaşamak değil
gereksiz meşgul etmektir
dünyayı!
* Yalnızlıklardaki gibi, şiirlerdeki kalabalık da bir uyumsuzluktur. AFORİZMA
ŞİİR ÜZERİNE BİR DEYİŞ
Günlerce
-bazen-
bir kelime bile dökülmez dilimden
-bazen-
ve birden
bir şimşek şakıması gibi dökülür dizeler
öbek öbek...
İşte ben o zaman şiiri
anlamağa çalışırım
Belki de anlarım
şair olmadan
(hem zaten şair olmaya da gerek yok!)
şiiri yaşarken.
* Şiir gelip de çalınca kapıları, açmak gerek yürek evinin kapısını, ta ardına kadar. O, yaz güneşini emmiş ballı bir yaban üzümüdür. Ali Ziya ÇAMUR
NASRETTİN HOCA
“Yazın sıcaktan, kışın soğuktan
şikâyet edersiniz!” diyenlere
“baharlara bir şey diyor muyuz?”
diyen Nasrettin Hoca örneği
yaşadığım baharsın gönlümde;
ılık, pembe, sevecen...
Zaten çocukluğumda da bana
“Nasrettin!” derlerdi
belki baharları bu kadar sevdiğimden
baharlara bu kadar düşkün olduğumdan...
* Gerçek şiir, yalnız beğenilerdeki değişikliklerden sonra değil, ozanın büyük tutku ile sarıldığı sorunlara olan ilgisi bütün bütün sönüp gittikten sonra da yaşar. Mustafa CELEP
BAHARDA
Birdirbir oynayan, saklanan,
top oynayan çocuklar...
Bahar geldi cıvıl cıvıl!
İşte ben bu havaları seviyorum;
bahar havalarını
Bir de;
oyun havalarını...
* Şiir yürürlükten kalkmadı daha... Vadi ÇİÇEKLİ
REJİM
-Perhiz veya diyet anlamında-
Acı yeme, tatlı yeme!
Şu yasak, bu yasak!
Şunu yapma, bunu yapma!
Vır-vır, dır-dır, zır-zır...
Galiba bana; “Öl!” diyorsunuz
-hemen-
ölmeyeceğim işte!
* Şair yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir kişidir ya da olmalıdır. Atakan KARTALTEPE
HEVESSİZLİK (MİADI DOLMUŞ)
Gün uzun, günler uzun
Yol uzak, yollar uzak
Gitmek gelmekten zor
Gelişine karar veren sen olmadığın gibi
Gidişini de kararlaştıran sen değilsin
O halde;
gelmekle gitmek arasındaki zamanı
değerlendirememiş,
değerlendirmemiş
kullanamamış,
kullanmamışsın.
yani gelmenle gitmen arası;
yok,
boş,
sıfır
demektir...
* Şiir, harflerin duygusal potada yoğrulup harmanlanmasıdır. Şiir, candan ötedir bazen. Şiir, bir dosttur, arkadaştır. Hasan Alp ERDOĞAN
EMEKLİ MAAŞI
Otolar garajlarına,
trenler istasyonlarına
uçaklar terminallerine gelir-gider
Belki başka şeyler de gelir
ve gider.
Ama benim emekli maaşım
(üç ayda bir)
daha gelmeden gider!
* Şiirde anlam, bir çam ağacının kabuğuna sızmış bir çam sakızına benzer. O, ozanın yoğurduğu, bir yoğun damlacık haline getirdiği ve tatlandırdığı bir şeydir... Şiir alışılmışın bardağını taşıran son damladır, onun rolü bu taşırıcı niteliğindedir. Sedat UMRAN
BU NE SEVGİ (AH!)
Ne bir sabahın ilk ışıkları,
ne bir baharın ilk yeli,
ne bir bebeğin sessizliği açan sesi,
ne güneşin açışı güne,
ne ayın geceye yön gösterişi,
ne susuzluğa açılan çöldeki bir vaha,
ne açlığa açılan bir fırın…
Hiçbiri
sana sevgimi anlatacak kadar
güzel olamaz!
* Şiir için şunu söyleyebiliriz: Bazen bütününde, bazen tek satırında, bazen de tek bir kelimesinde anlamlar yüklü olan ifadelerdir. Hasan Güner BERKANT
KADİRŞİNASLIK
Sağ kolum, sağ elim
benim elim
Ama sol kolum, sol elim
kadirşinas elim...
Teklediğinde kalbim
sol elim destek çıktı kalbime.
Kadirşinas elim...
* Ancak bilinçli ve istençli olarak yalan söyleyebilenler ki bunlar sadece şairlerdir. Friedrich NIETZSCHE
MÖ
“Mö!” demenin, mölemenin
sınırı, ya da limiti yok mu ki?
Toplumda görürüz böylelerini
yasaya, yasağa, görgü kurallarına
aykırı hareket etmek için çabalayan...
Bu; öküze hakaret değil midir?
İncinmez mi bunların kendine benzetilmesinden?
Bir diğer “mö!” tipi de,
çalışkan öğrenciler (insanlar) için söylenir
Ki
bu da; inekler için jest olsa gerek!
* Şiir, insanların yüreklerindeki ölümsüz istekleri değiştirmeksizin yüreğini yeni bir amaca uydurur. Christopher CAUDWELL
KÜRTAJ
Bazı şeyleri geç bir kalem...
Yaşamana izin vermeyen eller,
Güneşin doğuşunu yasaklayan
veya esirgeyen düşünceler
senin kim olacağını merak bile etmeden
seni bir çöplüğe atacak kadar da mı
insafsız olacaklardı?
Yine de memnun ol, şükret
doğmayan bebek!
Ya yaşamana izin verselerdi?
* ... gerçekten yeni olan şiirle, yeni bir şeyler öğrenebiliriz ancak; şiir üzerine yazılanlarla değil. Turgut UYAR
ŞÜKRAN (ya da ŞÜKÜR)
Gün açar, şükredersin
Açsan, doyunca
Susuzsan, içince
Sağa dönünce, sola dönünce
Kısaca; yaşarken
İnanıyorsan şükredersin.
“Bu yaşamı bağışladın ya bana Tanrım
Teşekkür ederim!”
* Sadece şiirde değil, düz yazı ve konuşma sanatında da düşünceyi renklendiren, etkili kılan, kıvraklık kazandıran imge en azından biri somut olması gereken iki sözcükle üretilir. Adil OKAY
BİLGE AÇI
Seni
Hangi açıdan görmemi isterdin?
Hangi açıdan bakarsam bakayım
Sen; sensin.
Sonsuz sevgimle (bence)
seni hep sen olarak gördüm,
görüyorum
ve göreceğim.
Bu; böyle biline!
* Şiir dil içinde yaratılan ikinci dildir, ama kuşdili değildir. Cemal SÜREYA
BÜYÜK (LÜK)
Çırpıcı Mehmet Ağa ile karşılaşınca;
“Bir dilek tut!” diyen Arap gibi
bir dudağı yerde, bir dudağı gökte
Bu ne surat?
Bu ne kapris?
Allah bilir;
“Küçük dağları da sen yaratmışsındır?”
Belki büyük dağları da, kim bilir?
Ama bilmez misin ki?
“Mağrur olma padişahım
senden büyük Allah var!”
demiş biri...
Büyük olmadan büyük olma
sakın!
* Sözün ayrıca anlam taşımak zorunda olması bazı şairleri rahatsız eder. Stanislaw Jeray LEC
YALNIZLIK DERDİ
Bu gece
Aç, susuz, uykusuz,
huzursuz
bir geceydi
Yorgundu iliklerim bile
Çünkü
ben beni yalnız bıraktım.
Ben;
rüyalarım, hülyalarım gibi
yokluğu avuçladı bensiz.
Yalnız mısın?
İşte derdin bu...
* Günümüzde yazılan şiirin en büyük sorunsalı, anlamla olan ilişkisinde gizlidir. Şiirin, daha doğrusu şairin, anlam karşısında aldığı tavır, bunda etkili olmaktadır. Serkan ERGİN
SARHOŞ
- O kim?-
O; içmeyi sever
Unutmak için içtiğini sanır çünkü
İçince de
Neyi unutmak istediğini unutup
hatırlamak için uğraşır!
* Ben anlamı şiire pek yatkın bulmam. Kimi kitaplarımda onu düşman bile bilmişimdir. İlhan BERK
BUNALIM
Avuçlarımda çaresizliğimi gördüğümde
su olmayan bir yerde
avuçlarımı yakasım gelir
üzüntüm
çaresizliğime yalınayak derman ararken
yağmur bulutlarını hayal ederim
ulaşamayacağım.
Gök, yerle birleşir
denizin dibi, dağ olur tepetaklak
ama çaresizlik nakarattır
üzüntünün şarkısında
ve şaşkın bakışlarla devam eder...
* Şiir yüceliği, çok denenip varılamamasından değil, bir kaç şairin varmış olmasındandır. Özdemir ASAF
SESSİZLİK
Bunalmak ne kelime?
Kapının çalınmasından vazgeçtim
Bir telefon sesi bile yeterli idi.
Perhiz tutmuş tüm sesler
kuşlar bile küskün kulaklarıma
Belki duvar örülmüş
yüksek, hem kalın
Alçak ve dar olsaydı da
fark etmezdi bir bakıma...
Sesler küsmüş olduktan sonra
Ne söylesem boş!
* Şiire başlayan bir insan, hangi yaşta olursa olsun, en az on beş yirmi yıl iyi bir okuyucu olmak zorundadır. Ondan sonra da şiir yazmağa başlamak için gerekli olan kendi dünyasını, dilini, biçimini bulmak zorundadır. Cahit KÜLEBİ
İSABETLİ BİR DUA
Ellerimi semaya açtığımda
(Tanrı sanki yalnız yukarıdaymış gibi)
tek şey dilerim Tanrımdan;
“Tüm kullarının dualarını kabul ettikten sonra
benim dualarımı da kabul et!”
Çok beklemeyeceğime inanırım...
* Şiir tarif edilmez, kendi adesesiyle sözü getirir. Cenap ŞAHABETTİN
ZITLIK (veya İKİLEM)
Harika!
Şahane!
Fevkalade!
Bravo!
Bir bebeğin ilk adımı atışı için söylenenler
Tüh!
Kahretsin!
Yazık!
ise;
bir yarışta ikinci olan bir sporcunun
son adım eksikliğidir.
* Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım. Bedri Rahmi EYÜPOĞLU
TAN
Ben;
Güneşin aydınlığını
içimi sımsıcak kapladığında severim.
O sıcaklık ki gönlüme işler
O zaman çevrem de sıcaktır
Erişilmez, doyulmaz.
Güneş doğmuştur bir kere
Ve asla batmaz!
* Yeni şairimiz; vezinsiz ve kafiyesiz değildir. Ama ondaki vezin ve kafiye ritmini bir nabız atışı gibi duyabilmek şartıyla. Orhan Veli KANIK
SAĞANAK
Bir karamsarlık gönlümde;
anlamadığım,
anlayamadığım,
anlatamadığım.
Habersiz,
Sıkıntılıyım.
Cismim daralmakta ve
hıçkırmak üzereyim.
Gözlerimde;
gök gürültülü sağanak yağış
başlamak üzere...
* Şiir aldatmaz. Şiir çalıp çırpmaz. Doğruluktur şiir, emektir, alın teridir. Arif DAMAR
EN GÜZEL BEBEK
En güzel bebek,
rahat uyuyan değil,
gülen,
mutlulukla
huzurla gülen
bebektir.
Çirkin bebek
zaten yoktur!
* Şairler gitti, meydan müteşairlere (şair olduğunu iddia eden kişilere) kaldı. Murat BARDAKÇI (Attila İLHAN’ın ölümü üzerine)
GÜLLERİ SEVDİĞİM İÇİN
Nerede?
ne zaman?
nasıl?
hangi bahçede olursa olsun
açmış çiçekler görsem;
o çiçekler “güldür” benim için
hem beyaz, hem kırmızı
yani ak ve al,
dikensiz,
sabahın çiyi üzerinde saklı
yüzleri güneşe dönük, masum
ve hep gülen…
* Şair, şiirin peşinde yılmadan, yorulmadan mütemadiyen koşan adamdır. Atakan KARTALTEPE
ÇOĞALAN SİTEM
Bir avucunda sağlık,
bir avucunda mutluluk varken
dağları devirmenin
denizi yakmağa çalışmanın
âlemi yok!
Gel de bunu kendine anlat
egoist!
* Tıpkı insan teki gibi, her gerçek şiir de eşsizdir. Erdal ALOVA
DERTSİZİM DİYEN (beri gelsin)
Dertsiz baş var mı başlar arasında?
Tanrı canı yaratırken
canı dertle özdeşleştirmiş (galiba)
Ama Tanrı büyük
dermanını da vermiş birlikte derdin
beterin beteri olsa da
dermansız dert yok
yeter ki can bula dermanı
Kaf Dağı’nın ardında olsa bile!
* Şiir, bir düşünceyi, duyguyu bin eder, bin sözcüğü bir. Erhan TIĞLI
GÖÇEN GÖÇÜK (ENKAZ)
Her tarafta arıza
onarmak zor.
Yeniden yapmak
imkânsız adeta.
temel yorgun.
Ufacık bir zelzele
ve bir sabah ışığı
görüntü tamam
gibi.
Ve enkaz ortada
yok edilmeyi bekleyen.
* Şiirin orta hallisi veya kötüsü için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir; ama iyisi, yükseği, harikuladesi aklın kurallarını aşar. Onun güzelliğini tam olarak görenler, bir şimşeğin ihtişamına benzer bir pırıltı görmekle kalırlar. Büyük şiir muhakememizi tatmin etmez, allak bullak eder. Michel de MONTAIGNE
BİR YUDUM SEVGİ
-Anaya, babaya “Üf!” bile deme! (AYET)-
Dostun dosta kahve ikramının
kırk yıl hatırı varsa
Ana-babanın seve seve
hem karşılık beklemeden
yaptıklarının
ne kadar hatırı olur (ki?)
Bin yıl mı?
Sonsuz bir süre mi?
Hayır!
Onların istekleri, istedikleri
bir yudum sevgidir
yalnızca
ve sadece gönülden.
Bilenlere
(bilmeyenlere değil)!
bilmek isteyenlere!
* Şiir, her yerdedir. Ahmet OKTAY
HORTUMLAMA
Hortumlanan dünyada
filin yalnız olması
file karşı nankörlük değil midir?
Hortumlayan yalnız fil midir
hortumlayanlar adına?..
* Şiir, peygamberlerin sözleri gibi, çeşitli yorumlara elverişli bir anlam genişliği taşımalı. Bir şiirin anlamı başka bir anlam olmaya elverişli oldukça, her okuyan ona kendi yaşamında anlamını verebilir ve böylece şiir, şairlerle insanlar arasında ortak bir duygulanma dili olmak aşamasına erişebilir. Ahmet HAŞİM
BİR İSTANBUL SABAHINDA
Bir başka oluyor İstanbul sabahları...
Bir vapur güvertesinde
martıların eşliğinde
sabahı soluyarak
yürümek denizde
güzel
İstanbul sabahlarında...
* Şiirsel denklemle, matematiksel denklem, çelişkili bir benzerlik gösterir. Matematikte belli bir kuralla bütün denklemler aynı biçimde çözülür, oysa şiirde, her denklemin çözümü, kendine özgü yeni bir kuralı bulgulamayı gerektirir. Tahsin SARAÇ
GİDEN GİDENE
Hani geçimsiz insanlar vardır ya
-genelde yaşı ilerlemiş olanlar-
“Ak” denilene “Kara” diyen
mızmız,
miskin,
hırçın,
nankör,
kaknem,
huysuz
sevecenlikten yoksun...
İşte onlardan biri gitti bugün
ve;
ne “Güle güle!” diyeni vardı arkasından
ne de “Allah rahmet etsin!” diyen
Mecburen, mecburiyetten olanlar dışında…
* Şairlerin, özellikle kullandıkları dilin inceliklerini iyi bilmeleri, milli kültürü tanımaları, geçmişteki şiir örneklerini iyi tahlil etmeleri ve araştırmaya dayalı bir yapı içinde müşahede yeteneklerini geliştirmeleri gereklidir. Atakan KARTALTEPE
YAKINKEN UZAK OLMAK!
Senden ayrı olmak var ya
Bilemiyorum açlığımı, susuzluğumu
Tattığımı, doymayı
Boşlukta kalıyor ellerim sopsoğuk
Ve gözlerim kapanmıyor bir türlü
Hayalinle uğraşmaktan.
Ben seninle olmak istiyorum bir tanem
seninle
esirgeme seni benden
lütfen!
* Günümüzde yazılmakta olan şiire getirilen eleştirilerin temel noktası, şiirin ucunun nereye değdiğidir. Mustafa CELEP
SIFIRDA
Ay düşmüş denize
sahilde
ilk ışık huzmesi ile çıkarmak
mümkündü belki
ama yardım eden olmadı
Bir yolcu
matarasında saklayarak
gerektiğinde
(belki)
yerine iade edilebilirdi…
* Şiir, kapatmalarla dolu bir haremi, ele güne açmak gibi. AFORİZMA
KİM BİLİR?
-Bir doktorun deyişinden esinlenerek; “Tetik; yılların birikimi olabilir, belki yıllar süren bir birikim, kim bilir?”-
Ne zaman eve gelsem
bir ürperti posta kutusunda
önleyemediğim,
Ne zaman telefonum çalsa
bir heyecan arayan numarada
zapt edemediğim,
-veyahut da kapı zilinde görüntülenen
postacı veya kuryede
şekillenen şaşkınlık-
Oysa çok sevdiğim var(dı!)
(sevenim demiyorum belki de)
Bir yanlış
(başlangıçtan değil,
ortalardan bir yerden)
beni bugüne, bugünlere götüren
anlamsız,
peşi sıra sürükleyen
kim bilir?
Belki bu yanlıştır eskiden kalan
kalbimi tetikleyen
kim bilir?
Biri;
“yılların birikimi de olabilir” dedi de hani
anlamsız,
peşi sıra sürükleyen
kim bilir?
* Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir musikidir. Şiirde “nefes” ve “ses” iki temel öğedir. Dizenin ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa ya da ister en hafif perdeden olsun, ister İsrafil’in süru (borusu) kadar gür olsun, kulağı bir ses gibi doldurmazsa halis şiir değildir. Yahya Kemal BEYATLI
HÜLYA
Günüm aydınlanır birden
Bakarım gelen sensin
gülen gözlerinle
Ilık bir serinlik kaplar damarlarımı
bakarım tutmuşsun ellerimden
“Hoş bulduk!” derken
Bir sıcaklık kaplar tüm varlığımı
bakarım nefesin mevcudiyetimde
dudaklarınla
her yer aydınlıktır
her yer ılıktır
her yer, her şey coşkulu güler
Bu dünyamda körlük, sağırlık nedir?
Bilmem
aç, susuz değilimdir
yorgunluk, uykusuzluk yoktur cismimde
mis gibi kokar hülyam bile
düşüncelerim;
azat edilmiştir kendiliğinden...
Ve sonra sert sert bir ayaz eser duvarlarda
-hiç istemediğim-
durdururcasına zamanı
bu;
“Allahaısmarladık!” demektir ki,
sevmem...
* Ustalık kazanılır; ama çocuk olmak yitirilirse, şiirin büyük damarlarından biri yok olur. İlhan BERK
GÜLMEK
-Daha önce de; “gülmek sana yakışıyor!” demiştim, değil mi?-
Gülmenin sana bu kadar yakıştığını
bir başkası söylese inanmazdım
kesinlikle.
Oysa dünyamı aydınlatan gülüşünü
ben bile kıskandım
ve kıskanç olmakta zorlanmıyorum.
İnanır mısın?
* Şiir, okurun iç dünyasına yaptığı gizemli yolculuktur. Hasan Alp ERDOĞAN
ZİYA KARAARAP
-Takvimde böyle biri vardı (galiba)-
İsmi; cismine ters,
Soy ismi şiddetli bir benzeşimdi kendine
Karanlıkta da olsa ağzını kapardı
esnerken
(kibar adamdı)
Karanlık işleri yoktu
ama kara kediden korkardı karanlıkta bile
“Her yer karanlık!”ı söylerken
karanlık gecelerden hoşnut olduğunu anlardım
Siyah zeytini ve karadutu
(hatta “Çatalkaram, çingenemi”)
sevdiğini
söylemek gereksizdi sanırım.
Rakıyı bile
Sırf karartmak için
Kolayla içerdi.
İlk sevgilisi karalığı
(belki de teninin uygunluğu demek gerek) dolayısıyla
Afrika dolaylarından biri idi (galiba).
Sonraları;
hep karanlıkta göz kırptığı için
doğru-dürüst sevgilisi olmadı...
Öldüğünde
karanlığa yolcu edilirken
ışık olsun istedi kabrinde
(ölmeden çok, çoook önce)
ismine uygun!
* Şiir bütün insanlığın ortak malıdır. Johann Wolfgang Von GOETHE
LÂF OLA BERİ GELE!
-Gergin ortamlarda gebe genellemeler-
Gülün değeri yoktur, Kin gütme! Asma kulak! Yuva için er gerek,
Olmazsa bağlayan dal Nefret yok dosta, sakın! Olmazsa olmaz yuva
Petekte değer çoktur, Karaya dense de ak, Er için sultan erek,
Doldurunca onu bal. De ki; “Eh! Biraz yakın!” Olmazsa biter hava.
Yakınlaşma harama, Bir lokma ekmek yeter, Özenme kumar, oyun,
Helâle olsun çaban Yaşam için gayrete Didişme zar, kâğıtla
Uğraş, yön ver daima, Bir yudumcuk su beter, Sonra bükersin boyun,
Israr etse de baban. Ölmek için her derde. Ömrün geçer ağıtla.
Hırka yeterlidir ki, Fakire el uzatsan, Mutluluk için tek söz,
Kanaatkârlar için Gitmez duan yabana Yeter de artar bile
Sıcak soğuk nedir ki? Düşmüşe tekme atsan, Görmek ister ise göz,
Hissetmeli mi? Niçin? Hayır gelmez çabana. Gereksiz çekmek çile.
Tek kendini düşünme, İstersen darmadağın, Tutamayacaksan söz,
Ele de olsun saygın Bir fiske yeter, artar Utan, verme yandaşa
Yapacaksan üşenme, Bozulmaz koca yığın, Gizlide olmasın göz,
Kimse kalmasın dargın. Kıyamet kopsa tartar. Sır verme arkadaşa.
Dizlere yeter derman, Yaş gelse de doksana, Şüphe insana zarar
Olmazsa takat nedir? Mutluluğu bilmeli Sevdiklerinden bile,
Gönüldeki tek ferman, Bakmamalı noksana, Sevgi insana yarar,
Sevgi üzerinedir. Noksanlara gülmeli. Düşmanlarına hele.
Ölüm hak mı insana? Birkaç dize nasihat,
Getirmezse can cinnet, Yazdım çizdim buraya
Yasak öldürmek cana, Öyle kısa ki hayat
Yasaktır ona cennet. Hiç zaman yok duaya.
* Övgü duvarını aşan şair, şairdir. Bülent ÖZCAN
BEYAZ ÇAĞRI
Bazen yaprak kıpırdamaz, sararan
Bazen buz sarkıtları oluşur, dallarda
tende
şıpır şıpırın
şakır şakıra dönmesi özlenir
insan bedeninde,
zaman geçtikçe
mevsimler hissettirir kendini
bir o yana, bir bu yana.
Ve her yer, her şey
beyaz olur, hem bembeyaz
karanlığa giden yolda...
* Şiiri sabırla beslemek / suskunca dinlemek gerek. Ahmet İNCE (ŞİİR YÜREK MEYVESİDİR’den)
ÖZLEMİ ANLATMANIN BİR BAŞKA ŞEKLİ
Bir inat yüzünden
çapraz dolandı yolum
yengeç misali adımlarla
küskünlüksüz,
dargınlıksız,
özlem duygularının karmaşıklığına boş verircesine
saygınlı (ama).
Hani;
“Yüreğine taş basmak!” denir ya hani
işte öyle öyle bir şey...
İnadı bir yana koyup
yorgun bir yürek vurgunluğu ile
boşluğu değil,
seni kucaklasın istiyor kollarım
doyasıya,
hatta
ölesiye...
* Belki bir dünya şiiri bazı şeyleri değiştirebilir. Gila BENMAYOR
HEXAKOSIOI HEXEKONTA HEXAPHOBIA (666 KORKUSU)
-06 /06 /06 ; 2006 yılı Haziran’ın 6’sı
666’nın İncil’deki Şeytan’ın numarasının olduğu söylenir-
Çok zaman aynı senaryo;
“Âlem solacakmış!”
(seneye de aynı senaryo sanırım,
bir önceki seneden kalan gibi...)
İnsanlar bunalmak ve bunaltmak için
neden bu kadar çok yanlış üretirler ki?
Hayata bakış açımız
bir aynaya bakışımız gibi olsa
gülümseyince
açımız da gülümsemez mi ki?
O halde
haydi;
gülümseyelim biraz!
* Mana şairin karnındadır (El-mana fi batn-i şair) Arap ATASÖZÜ
İŞÇİ
-“En ağır işçi benim/gün yirmi dört saat/seni düşünüyorum” diyen Şaire-
“Bir müddet ağır işler yapmayın!”
dedi,
bir operasyon sonrası hemşire.
Seni düşünmemi yasakladı
(sanki, bir bakıma)
Oysa yasaklayamaz,
yasaklaması mümkün değil ki!
* Hediye alacak imkânınız yoksa sevdiğinizin kulağına şiir okuyun. Savaş AY
BAZI BAZI
Gün olur derbederim,
gün olur derbederden beterim
bazen kendime yeterim,
bazen çabuk, hem çarçabuk biterim,
kendi kendime kendimsiz
yoğun özlemle kaplanınca kendim
kendimi terk ederim
uçsuz-bucaksız-sınırsız...
* Şairlik basite indirgenecek bir olay değildir. Gerçek şair tüm insanlığın yükünü omuzlarında hisseden kişidir. Atakan KARTALTEPE
EŞŞEK
-Bir başka HARNAME-
Ne çok söyleriz, hele bulursak destek,
Engellemez deyişi olsa da köstek,
Şeddeli de söylenirmiş anlamam pek
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
Birine kızınca tekerlemesi çok,
Hatalıdır denemez, hatası hiç yok,
Aç, açık durur, hissettirir gibi tok
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
Gam-keder bilmez, yükünü taşır her an,
Duymazdan gelir, küfürle acısa can,
Kırbaçla yılmaz, vurunca çıksa da kan
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
Bir söylese, bin işitir, bunu bilir,
Sopa atılınca kendi sudan gelir,
Yokuş yukarı yükle sesi incelir
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
Hor görülmemeli, yakındır insana,
Hem de insandan daha gelir yakına,
Nankör değildir, uysaldır bir bakıma
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
Bilmez eşşekliğini, nedir hakaret?
“Aslan” da dense aslı eşşektir nihayet,
İnsana benzetilmesidir şikâyet
Yalnız eşşek değil, eşşek oğlu eşşek!
* Bir şairi, bir şairin yazması, bir romancıyı bir romancının yazması, bir eleştirmeni bir eleştirmenin yazması… Ayrı biz lezzettir. Doğan HIZLAN
TARİF
Yılgın bir kadehte
yalnızlığım susuz.
Özlem bu kadar yalnız kalmamıştı gözlerimde
durgun.
Miskin damlalarla bir yaz yağmuru
içimdeki yangını
söndürmeğe çalışmanın zavallılığı içinde
kararan gönlümü seyrediyor.
* Geldiğinde yine heybesinde şiiri olsun… Elif Derda KALKAN
BUNALIMIM!
Tanrı
dağları, denizleri, ağaçları yaratmış
güzel, âlâ…
İnsanları, hayvanları, kısaca canlıları da…
Tamam, amenna…
nefreti, aşkı, sevgiyi de…
İyi de,
ayrılığıi özlemi neden yaratmış?
Anlamak mümkün değil!
* Şiirin yüceliği, çok denenip varılamamasından değil, birkaç şairin varmış olmasındandır. Özdemir ASAF
SUÇ VE CEZA
Beni gülen gözlerinden uzak
Beni tatlı dilinden yoksun
Beni senden yalnız bıraktın.
Ben sensizim,
Ben sensiz kaldım.
Suçlu!
Ayağa kalk!
Ve cezalardan ceza beğen!..
Ama sana kıyamam ki!...
* Şiirin amacı bizi şiir hâline sokmasıdır. Edgar MORIN
EGE’DE AKŞAM
-Kuşadası’nda-
Ege’de
denizin gök yerine
göğün denize egemen olduğu bir kesitte
Yakamozların esaretine
“Dur!” diyecek gücüm yokken
ben
Ege’ye egemen olma zavallılığını yaşıyorum
kulaçlarla,
oltalarda…
* Heykelsiz, müziksiz, mimarisiz, şiirsiz devrim, bu bir cesettir. Falih Rıfkı ATAY
SONA ERECEK BİR GÜNDE
Kümülüs bulutlarında durgunluğum
tan yorgunluğunda bıkkın
incir ağaçlarının
ertesinde güneş
güne başlamak üzere
İşte bitmeyecek bir gün daha;
aç,
açık,
yoksul...
*Şiir, gerçeklerin dilde yoğunlaşmış düşsel yansımasıdır. Seyfettin BAŞPINAR
MAVİLİKLERE AKŞAM DÜŞERKEN
-“İzmir’in nesi meşhur?” dersen-
Dalgaların kıyıda şakıması
kuşların şakımasıyla bütünleşiyor
Tüm mavilikler beyazlarla süsleniyor
usul usul
Ve sokulgan yeşilliklerde
ismin şekilleniyor
Seni özlüyorum
tarifsiz...
* Şiir insana kendisinin satın alınamayan, ölçülemeyen, kontrol edilemeyen kaldırılamayan hakiki yüzünü gösterir. Faysal SOYSAL
GRUP
Güneş çekilirken
denizin diplerine doğru yavaş yavaş
yanımda sen.
Adımların,
adımlarım yavaş yavaş
Gülümsemen...
Sessizlikte sesin çağıl çağıl
Hem yavaş yavaş
Nefesini hissederken tenimde
sevgini soludum
hızlı hızlı...
* Şiir, disiplinli bir çalışmanın ürünüdür. Lale MÜLDÜR
TEK ÇİÇEK
Karanfil, gül, lâle...
Başta gelir renk renk
Sonra beyazlardan bir demet;
papatya, manolya, nilüfer, glayör...
renk cümbüşü;
çiğdem, gelincik, begomvil sıra sıra...
Ve bin bir türlü isimde
şarkılarda, türkülerde, dillerde
ağaçların dallarında (baharda)
meyvelerin, sebzelerin
çiçeklerini saymıyorum dizi dizi...
hele dağların uçlarında
denizlerin derinliklerinde
kümelerle, dağarcıkta...
Benim gönlümde tek çiçek
hepsinden öte
Sen...
* Şi’r zevkinden olmayan âgâh / Ehli nazmı mezemmet eylemesün / Kendi cehline i’tiraf etsün / Her kerâmâta sihr söylemesün. (Mealen; “şiir zevkinden anlamayan, nazım sahiplerini kınamasın. Kendi cahilliğini itiraf etsin de her keramete sihir demesin!” FUZULİ (Tahir ÜZGÜR’ün Açıklaması)
AH! SEN! (MİSİN YAHU?)
Ben seni sen olarak tanıdım
Doğmak altında, yaşamak üzerinde, ölmek üstünde...
Ben seni sen olarak bildim
Ben altında, sen üzerinde, biz üstünde
Ben seni ben olarak hissettim
Karıncalar altında, balıklar üzerinde, kuşlar üstünde
Ben seni sen olarak sevdim
Ay altında, güneş üzerinde, dünya üstünde
Ben sana sen olarak tapındım
Toprak altında, ateş üzerinde, su üstünde...
* Hafızamızda yer etmiş sanatçılardan hiç birisi kendisini tam olarak “Şair” kabul etmemiştir. Atakan KARTALTEPE
SEBİL
Susamışlar ülkesinde
Bir damla suya bin temenna edildiği anda
Bir duru nehir
(hatta bu nehirden alınan bir testi,
hatta hatta bir bardak su)
olmak isterdim
mutluluğunu görmek için susamışların...
* Hava ve kara limanları gibi yer yer şiir limanları da olmalı; şiir trafiğinde yersiz tıkanmaları önleyecek limanlar. AFORİZMA
İSTERSEN
Durduk yerde
Durduğun yerde
Bir kuş kanat çırpsa
başının, saçlarının üzerinde
serinliğine ulaşsan
zenci yapraklarının
sevincin, neşenin mutluluğun
tarifi gibi görsen istençle, istekle?
Kaybolsa da o kuş
o serinliği hep duysan içinde
mümkün inan,
istersen!..
* Şiir, hâlâ çekiçle yazabiliyor. Ahmet OKTAY
ÇAĞRIYI TARİFE NE HACET!
Karamsarlık deniyor bazen yaşananlara
(yazılanlara)
gök yalpalıyorsa
kayıyorsa yeryüzü ayaklarının altından
çok şey durmuyorsa yerli yerinde
ağzında tat
kulağında ses yoksa bihaber
gözlerin duruyorsa sadece miskince yerlerinde
güneş yükselmeye,
ay alçalmaya patavatsızca isteksizse
toprak, su, ateş çekiyorlarsa seni rasgele bir güçle
(ve hissettiklerin yanlış değilse
-belki de-)
bunun adı;
“Karamsarlık” mıdır?
* Şiir, uzaklara hazırlıktır. Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Hayrettin GEÇKİN
ASRİLEŞMEK (!)
Fıstık yeşili dumanlarında şekillenirdi
trenlerin ayrılık
Şimdi modern teknikte
Buharlı trenler kalktı
Gri mazot kokularında dizelleşti ayrılık
Mekanikleşti sallanan mendilli eller
Ve
ayrılık şarkıları-türküleri...
* Şairleri seven, şiirleri de sever. Ali Ziya ÇAMUR
ÇARESİZLİĞE DAİR
Uzak kalınca senden, dağ-deniz-şehir-nehir,
Hastalığın işledi kanıma gibi zehir,
Elimden bir şey gelmiyor; “Çaresizim!” denir
Ne anlatayım sana, çaresizliğe dair?
Hayr’etmez bana, ne sabah, ne gün, ne de gece,
Hasta olman bana sanki çözümsüz bilmece,
Hastalık haberin berbat bir zamanda gelince
Ne anlatayım sana, çaresizliğe dair?
Geçer mi gönlümde açılan yaralar hemen?
Sükûn vermez bana derhal “Evet!” demen,
Mutlu değilimdir sen öyle hasta yatarken
Ne anlatayım sana, çaresizliğe dair?
Gözlerime hiç uyku girer mi, bundan sonra?
Hülyalarım umutlu sürer mi, bundan sonra?
Ömrüm sağlıklı, esen yürür mü, bundan sonra?
Ne anlatayım sana, çaresizliğe dair?
* Yayınlanmış bir şiire, onu okuyan herkes büyük bir kibirle yaklaşır… İşte o kibri yıkan şiir, güçlü ve yeni şiirdir. Yıkan, yıkılmaz. Süleyman ÇOBANOĞLU
ŞÜKRETMEK ÇOK KOLAY!
Sabahların mahzunluğunu yaşayan var mıdır
benim gibi,
benim yaşlarında?
Yorgun bir gecenin sonunda
Mahmur açınca insan gözlerini
İlk ışıklar gözlerine
İlk sesler kulaklarına
Dolarken sokaktan
Dudaklarında buruk bir tatla
Boşlukta kalır elleri insanın.
İşte o an,
Açık kalan pencereden bir çağrı
Ulaşır gönlünün en ücra köşelerine kadar insanın
Bu,
Sağlık için şükretmektir ki;
“Çok şükür Tanrım!”
* Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir. Arif DAMAR
ÖZLEMİ TARİFTE SIKINTI
Öylesine gemiler gördüm ki deryada
Sağa-sola yüzen
Öylesine uçaklar vardı ki gökyüzünde
Uçuşturan
Öylesine trenler vardı ki yeryüzünde
Yana, yola koşuşturan...
Hiçbiri almadı
Koynuna, kucağına, kollarına beni
Kavuşmam için sana
Ufukta izleri kaldı sadece
her birinin ayrı ayrı
Ve arkalarından bakan ben
Yalnızlığımla, özlemlerimle...
* Reklâmla şair olunmaz. Oğuzhan AKAY
SINIRSIZ GECE
-“apansız uyanırsan gecenin bir yerinde”-
Yıldızların altında tüketmek bir ömrü
Akşam-gece (hatta gündüz) demeden
Salınan dalgaların sessizliğinde
Ömrün heba olmadığını bilerek
Sessizliğin sessizliğinde duru, berrak
Uzanarak kolunun üstüne
(kulakların sessizliğin sessizliğine de kapalı)
perçem perçem duyguların
(uzanamadığın yokluğa ulaşan)
ve Tanrının nefesi üzerinde ama
anlamadığın
anlayamadığın…
* Şiir, duygular senfonisidir. AFORİZMA
KEPENK (dünle yarın arasına)
Hem
sabahlardan akşamlara doğru gün boyu
hem
akşamlardan sabahlara doğru gece boyu
bir damla su
bir lokma ekmek
bir nefes sağlığa muhtaç
yapış yapış yaşam…
Cennetle de müjdelenen ruhun direnişidir bu
unutarak dünü
umut ederek bugünden yarını…
* Şiir, bütün ülkelerin ilk sesidir. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
SON KARE
Gözlerimde yağmur taneleri
başımda bulut
kulaklarımda sessizlik
takatsizlik kollarımda
ve avuçlarım boş
bomboş
günahtan sevaptan yoksun.
* Şiir; kamyonetlerin mavisidir, / kamyonların yiğitliği / Faytonların yazılmamış tarihidir şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
“HOŞBULDUK!” DE!
-bir rüya ötesinde-
Beni kendimle
ben başıma
benimle bıraksaydın
olmaz mıydı?
Ben sensizliği kabullenmişken
beni bana bırakmaman
sana zorlaman
haksızlık değil mi?
Ah!
Sen!
Yıllar ötesinden
yılların birikimi yılları
ekleyerek gönlüme
geldin…
Her şey bir kenara,
her şeye rağmen
“Hoş geldin!”
* Ben kendi payıma bir iki iyice şiir yazdımsa, bunların tümünün içeriğini önceden iyice pişirdim. Sonradan uygun biçimlerini, ne çeşit uyakla, ne çeşit ölçü ile yazılabileceğini, boyutun aşağı-yukarı ne olabileceğini, dilinin edasını, çeşnisini peşinen kestirmeğe çalıştım. Yani çok zahmetli bir çalışmadan sonra işe koyuldum. Nazım Hikmet RAN
GÖNÜL PENCERESİNDEN BAKMAK
Gün gelir;
Everest de, Abis de yakındır sana
Gün gelir;
dilin, gözün uzak kalır sana.
Yakın uzaktır,
yakınlaştıkça
Uzak yakınlaşır,
uzaklaştıkça…
* Çağımızda pek moda haliyle neredeyse her politikacının ideolojik bir metin okur gibi şiir okumaya başlaması, şiirin ideolojik bir metin olduğunun değil, okuyanın ideolojisine en kolay alet edebileceği, duygusal bir sömürü aracı olarak şiiri görmesi cahilliğidir. Yelda KARAKAŞ
FECİRDE SEVİNÇ
Güneşin doğuşunun
aç bir gönüle yararı olmaz mı?
(hem nasıl?)
Ezan kesilir
kızıl bulutların maviliğe egemen olduğu bütünde,
tüketir yıldızlar ışıklarını,
gözünün feri gelir
dünyanın ilk ışıkları güneşten istekle alışında...
Ve bakarsın
gönlün doymuş sonuçta
İşte fecri bunun için severim.
* Şiir, sözcüklerin birbiriyle ahenkli ritmi ve dans etmesidir. Bir ezginin, şarkının omurgası şiirdir. Hasan Alp ERDOĞAN
YALNIZLIK İSYANI
Bazen hissedersin,
Bazen yavan kalır hislerin
yarım-yırtık,
naçar-güçsüz...
Anlamazsın,
anlayamazsın,
anlatamazsın
Bir yorgunluk kaplar tüm düşüncelerini
ve yalnızlığınla baş başa olduğunu anlarsın!
Sen senle berabersindir
Yalnız...
Ve seni
senin bile bırakmak istemesine
isyan edersin,
anlamsızca...
* İki şiiri birbirine benzeyen herkes ziyandadır. Yücel KAYIRAN
TARİFSİZ
Denizler taşsa
tepetaklak olsa dağlar
yarılsa gökyüzü baştan başa
bölünse dünya birkaç parçaya
ay-yıldızlar donsa
güneş yansa yahut
Heryerde, herşeye egemen olan Tanrı
unutsa sevabını-günahını kullarının…
Yine de hiçbir şey
hiçbir zaman
sana özlemimin anlatımı olamaz.
* Şiir yazmak bir yaşam biçimidir, yardakçılık eylemi değil. Yelda KARAKAŞ
TO MISS AND TO MISS
-özlemek ve özlemek- yine
Çağlayan bir keman sesi, gözlerimde
saçlarımda
fısıltılı bir seher yelinin dokunuşu, ahenkle
kıpırdamak istemeyen gözkapaklarımda
kokun
uzanan ellerime
dokunası sıcaklığının beklentisi ile
yine
seni özlüyorum.
* Şiir insanı özgürleştirir iddiası, ancak şiirle kendiliğimiz arasında doğrudan bir ilişki kurulduğunda geçerlilik kazanır. José Ortega y GASSET
“ÖLMEK KADERDE VAR!”
Bu sabah deniz de yorgun (galiba)
benim gibi.
Ne bir kıpırtı, ne bir titreyiş
kışın geldiğini hissedip
balıklarda mı çekildiler (acaba)?
göçmen kuşlar gibi,
huysuz yabanilerin kış uykuları gibi...
Hazandan sonra elbette (ki) kış gelecekti
takvimlerin kaderi bu.
Ancak;
kışın bu kadar erken geleceğini
bilmiyordum
(doğrusu!) ...
* Her iyi ve hızlı koşan insandan nasıl iyi atlet olmazsa, Türkçe konuşan ve yazan her kişiden de iyi bir şair olmayacağı muhakkaktır. Atakan KARTALTEPE
ŞERBETÇİ DÜKKÂNI
Her devrin adamının
her kafasının tası attığında
nabzına göre şerbet verilseydi eğer;
Şerbetçi Dükkânı açar,
münasip bir şekilde köşeyi dönerdik
valla!
* Şiirin belli bir kuralı yok. Hatta şiirin bugüne kadar yapılmış demiyorum, yapılabilmiş doğru dürüst bir tanımı bile yok. Yani diyeceğim şiiri anlatmanın mümkünü yok. Talat KIRCAN
SEVGİNİN ULAŞILMAZLIĞI
Öyle bir sevgili ki;
karıncadan cüce
Öyle bir sevgili ki;
Peygamberden yüce.
Öyle bir aşk ki;
avuç içinde zerre
Öyle bir aşk ki;
sonsuz,
Evrenden öte.
* Her insan biraz şairdir. Çünkü genellikle ister çocuk yaşlarda olsun, ister ileriki yaşlarda olsun edebiyata ilgi, şiire duyulan sevgi ile başlar. Mete KARAKAŞ
SESSİZLİĞİN DİNLENİŞİ
Mavi bir çarşaf; yürüyemediğin
yine mavi bir çarşaf; uzanamadığın
sitemkâr bir duruşla ufukta el ele veren...
Ve uzaklığın yakınlığa tecessüsü
duru ama hüzünlü.
Şımarık
-hatta şımarıktan da öte-
salınan Akdeniz salıncağında
kavuşan maviliklerde
sessizliği dinliyorum
sessiz...
* Tek başına imgelerin varlığı yazıyı şiir yapmaz. Adil OKAY
ISLAK ÖZLEM
Yağmurun denizi ıslattığına
şahit oldunuz mu hiç?
Çisil çisil bir birikim
gönüllerden aşağı
ve mutluluğu, saadeti, gülücükleri
kucaklar gibi
özlemden maada...
* Şiir, en uzlaşmacı göründüğü noktada bile, yabanıl ve hazırlayıcı olmayı başarır. Ahmet OKTAY
EGOİSTİN DÜŞÜ
Yaşamaktan zevk alamadı!
Ölüm kurtuluş olsaydı (eğer)
yaşamaktan vazgeçerdi
(hem de hemen).
Zaten ne buldu ki yaşamakla?
(Hem ne umdu ki?)
* Şiirin mayası “aşk” tır. Bu sevgilinin aşkı, vatanın aşkı, ana, baba, kardeş, memleket, doğa yani hemen her şeyin aşkı olabilir. Aşk olmadan pişen şiir, mayasız hamurun ekmeği gibi kara, kuru, tatsız olur. Şiir, bir musiki ise, aşk orada orkestra şefidir. Ahmet ÖZDEMİR
EGOİSTİN UYANIŞI
Sabahın yeli geçerken pencereden
Güneş de gösterince yüzünü az-biraz
Aydınlanır tüm düşünceleri
O; kendini düşünmekten öte
insan olur.
Aydınlıkta
Dünyayı görür...
* Tanrı, iyi şairleri şiir ağası olmaktan korusun. AFORİZMA
ANNENİN NİNNİSİ
Yağmur tanelerine
Güneş ışığı serpilmişti
çisil çisil.
Bahar,
yazın özlemini kucaklarken
serçeleri alkışlıyordu karıncalar
tüten toprakta…
Ve hepsinden önemlisi;
bir anne ninni söylüyordu bebeğine
usul usul
ılık ılık
doğa ile…
* Şiir, doğal dilin içinde kendi dizgesini geliştiren özerk yapılı bir üst-dil olduğuna göre, ilin temel işlevi olan bildirişim, şiirin de ayrılmaz bir parçasıdır. Serkan ERGİN
ÖZLEMİN ÇAĞRISI
Güneşin doğuşu ile aydınlandı yüzün,
Güneşi hiç sevmemiştim bu kadar,
gün boyu güneşli kaldı aydınlığın gözlerimde.
Sonra kara gözlerini bıraktı güneş
kendi yerine
Mehtap kıskançlığını belgeledi
yıldızlarıyla, ayla
ve ışık
ışıklığını bildi senin aydınlığında...
* Güzel ve mükemmel bir şiiri tamamladıktan sonra şairin on yıl dinlenmeğe hakkı olmalıdır. Rainer Maria RILKE
YAĞMUR ÖNCESİ
-hem yağmadı da zaten-
Dilimde tarifi imkânsız buruk bir tat,
gök kurşuni,
yer siyah...
gözlerimde perde,
kulaklarımda sessizlik
ve günah...
ve haram...
ve cehennem düşüncesi...
Yaşamaktan sıkıldım
(mı ne?)
* Şiir, sevdanın, haklı bir kavganın, zaferle biten bir çabanın adıdır. Özlemin kardeşidir. Bir çocuğun gülüşü, bir bebeğin ağlayışıdır. Bir yaprağın suya düşüşü, bir martı kanadının denize vuruşudur. Toprağı öpen yağmurun, rüzgârda uçuşan karın kokusudur. Ali Ziya ÇAMUR
“BANA SENİ GEREK SENİ...”
-Yunus EMRE’den-
-Ve kayan yıldızlarla dilekler yerine gelmez-
Bir yıldız kaydı
yakamozlarda fark edilen
Ben işte böyle bir gecede
beni kaydettim bana
benim
(içten) benim olması için.
* Şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir, korkar. Arif DAMAR
SİYAHIN ÖFKESİ
Hep siyah mıdır hüznün rengi?
Hep siyaha mıdır kastı hüznün?
İsyanı yok mudur hüzne siyahın?
Masum mudur diğer renkler?...
Örneğin mavi, yeşil, ya da kırmızı?
“Zulmetle ayrılık bestesi yapan (karanlık) geceler...”
hüznü de beraber mi yaşatır ayrı olanlara?
Öylesine zor ki cevaplamak...
* Her yeri kanat bir kuştur şiir. İhsan TOPÇU
YAĞMUR BEREKETİ (ORMAN YANGININA)
Dağların sesini büyütmeyin
(yangınla asla tükenmez ormanlar)
velev ki;
(düşen yağmur damlalarında)
sevgi seli olsun
yaşandığı gibi,
yaşanmak istendiği gibi...
* Şiir, dost meclislerinde hayatla dalga geçebilme cesaretini gösterebilmektir. AFORİZMA
HÂLE
Ufukta
dağların denizi
-ya da denizin dağları-
tüketemediği bir erimde
bir hâle süslemiş
dağın doruğunu
“Gel!” dercesine...
Yorgun beden
çalışsa ulaşmağa
ancak meleklerin gayreti yeterli olur ona
ki....
* Şiir kapısını açık bulursan hiç düşünme hemen gir ama özü-sözü bir olmak gerekir. Erhan TIĞLI
TANRIYA ÖZLEM
- Her an, her yerde-
Bir çiçek açtığında
veya bir kuş yükseldiğinde
ya da yerdeki su
(buhar olup) göğü, güneşi özlediğinde
Avuçlarım da semaya açılır...
Sahi?
Tanrı yalnızca
bulutların ötesinde
maviliklerde midir?
* İlk dize Tanrıdandır. Paul VALERY
BİR ŞARKI ERTESİNDE
-“Bundan sonra adını kırk yılda bir anarım” Şarkıdan-
Nerdesin şimdi?
Bilemem,
bilmem de gerekli değil!
Yaşadıklarım, yaşananlar önemli.
Ve tükenmesi sessizce, isteklice
“benim için üzülme!”
demek o kadar kolay ki...
Hele
hele “üzülmeyi” yaşamadığını bilirken...
Dünya tekti,
bölününce ikiye
(ve bu dünya;
“yarım elma, gönül alma!” dünyası değil!)
yok oldu!
* İsterseniz sevdiğinizi yere çalar, dilerseniz yıldızlara çıkartırsınız. Yere çaldığınızda acı, yıldıza çıkardığınızda özlem duyarsınız… Başka herhangi bir yazın türünde bu denli bir özgürlük bulamazsınız… Hasan Alp ERDOĞAN
ŞARKILAR DA SÖYLETİR!
-“Dünyayı sana bırakıyorum”-
Bir sıcaklık,
bir soğukluk,
bir ürperti bedenimde.
Beni çağıran bir sesin esiri gibiyim
-çevremdekileri bir bir eksilten sesin-
Ağzımın tadı yok eskisi gibi
kuruyan dudaklarımla
Kalbimin ritmini
hissedemez gibiyim.
Derman çekilmiş gibi
tüm mevcudiyetimde.
Ben;
-son zamanlarda-
beni hissedemez gibiyim
ve;
“Bir sabah uyanmışsın ki bir tanem,
ben yokum!”
* Sözcüklere ruh verme sanatıdır şiir ki, okudukça canlanır sözcükler... Bülent ÖZCAN
ALKOLİĞİM
-Bir komşuya tavır-
Bir araya gelmese de hiç yakam, iliğim,
Canım ister mutlaka, hatta kanım, iliğim,
Medeniyet yasak, din haram demiş bildiğim
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
İçkidir, her ne cins olursa olsun, fark etmez,
Beklenir akşam, meret asla özürsüz gitmez,
Bir bardak, bir kadeh başlangıca bile yetmez
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Dolu gelir şişe, kendiliğinden kalmaz boş,
Dostlar meclisinde her şeyim karşılanır hoş,
Yine de ipin ucu kaçar, olurum sarhoş
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Bozuksa moral, tüm şişeler der adeta ; “Gel!”
Sevgi ile okşar saçlarımı sanki bir el,
Kaynak belli, ortam belli, kimse sayılmaz el
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Balık, kırmızı et, beyaz et, meze ayırmam,
Şişe gelince, düşman görmem, dostu kayırmam,
Gerçektir ki, yalakalıkla kemik sıyırmam
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Dışarıda her yemek kazançtır benim için,
Sebeplerini hiç araştırmam, “Neden-niçin?”
Teklifi reddetmem, derlerse; “Buyurun, için!”
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Para yoksa, satılır ceket-pantolon bile,
Yalnız kendim değil, çevrem de çeker çile,
Yine de vazgeçemem, içerim bile bile
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Arkadaş; arkadaştır yalnız, gelince akşam,
Fesat yoktur, neşedir çevrem, nereye baksam,
Geceler aydınlanır, köşemde bir mum yaksam,
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Bizim takım mağlupsa, kalmışsa berabere,
Kızmışsam, şoföre, bakkala ya da berbere,
İşte hazırdır sebep, içmek için habire
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Etkiler hayran olduğum her dize, her şiir,
Veya ulaşan bir şarkı, aşka-meşke dair,
Ondan sonra iplerim kopar, olurum şair
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Geçemez aklımdan eseri bile sövmenin,
Ucu, bucağı yoktur, sevdikleri övmenin,
Yarar yoktur, aşırıda dizleri dövmenin
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Yok işim, namaz-niyazla, sevap ve günahla,
Mahmurluğum geçer ulaştığım her sabahla,
Hiç gereği yoktur, işim olmaz “Ah!” la “Vah!” la
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
Hele bir de olursa bir şeyin yıldönümü,
Anlayamam, hem asla göremem önümü,
Tuhaftır, bu durumda hatırlamam ölümü
Saklamak gereksiz, çünkü ben bir alkoliğim!
* Bir şiirin ilk okuru, daima şairi olmalıdır. Tahsin ŞİMŞEK
MIREILLE
Senelerce, senelerce evvel
iki deniz ülkesinin
birinde ben, birinde o
kalemlerde, dosya kâğıtlarında tanıştık
yaşamı yazarak yaşadık...
Fransızcam yoktu;
un, deux, trois, quatre, cinq demenin dışında
ama
Edith Piaf’ı, Mireille Mathieu, Silvie Vartan’ı
öğrendim şarkılarda;
Les enfants de Pirée, Le plus belle pour aller dancer
pelesenk oldu dudaklarımda
Chateaubriand’ı, Baudelaire’i bildim dizelerde
Eyfel Kule’sinin yüksekliğini,
Hürriyet Anıtı’nın nerede olduğunu
Fransız Bayrağının
Kırmızı, mavi, beyazdan oluştuğunu öğrendim.
Tabii ki o da;
önce Atatürk’ü
sonra Zeki Müren’i, Orhan Veli Kanık’ı,
Mehmet Akif Ersoy’u
ve Türk Bayrağının ay-yıldızını
Türk parasının kuruşunu, lirasını öğrendi
aldığı hediyelerde.
Mireille idi adı, kısaca; “Mimie” dedim,
uysun diye ben de bana; “Mehmet” dedim
Oysa Errol Flynn denmesi daha cazipti o yaşlarda...
Sonra gün koptu
aylar, yıllar yok oldu arada.
O bir başka deniz ülkesine yol aldı
telli-duvaklı,
ben denizlerden karalara çekildim
düğünle-dernekle
üç çocuk, dört torun
ışık, mutluluk ve huzurla...
Zaman geçti, bir su gibi aktı
ayları, yılları tüketerek yaşları
yine ve yeniden
yaşlara inat.
Bir gün, yıllardan sonra bir gün
“Ben geldim!” dedi
değişmeyen bir eski dost olarak
“Hoş geldin!”
demem o kadar kısa sürdü ki
“Güle güle!” derken.
Ve zaman tükendi
bir akşam ezanında
(belki bir kilise çanında da)...
* Şair uysal değildir. Uysallaştığı an şair olmaktan çıkar. Sorgulayan, eleştiren, bir tavrı olmalıdır şairin. Atakan KARTALTEPE