BEKLENTİ
Göğün kızıllığı tükendiğinde
akşam ezanı okunmak
ilk yıldızlar görünmek üzereyken,
tüm günahlara gönüller açılırken
kirlilikler tükenirken,
karıncalar yuvalarına dönerken,
kuşlar tüneklerinde
yorgunluklarına “Dur!” demek üzereyken
ölmeliyim;
aç,
susuz,
uykusuz,
habersiz,
kimsesiz,
şiirsiz…
* Dilsel olan hiçbir şey şaire yabancı değildir. Mehmet RİFAT
MUTLULUK ÜSTÜNE
Mutluluk;
dallarında…
Önce bir fidanın
Sonra bir ağacın…
* Şiir özlemdir, ağlayıştır, yakarıştır. Şiir, onurdur. Şiir, başkaldırıdır. Cem MISIRLIOĞLU
HASET -veya- GIPTA
Ne bir Orhan Veli,
Ne de bir Cahit Sıtkı,
Ne bir Zeki Müren,
Ne de bir Yıldırım Gürses
Olamazsın!
Bunu bil!
Ve yaz
ve yaşa
kendince!...
* Bir şiiri iki ay önce yazmış olmam, bu konu üzerine on sene önce düşünmediğim anlamına gelmiyor. Gökhan UĞUR
“KAHIR” DESEK?
Her başlangıçta gözyaşı vardır;
sevinçten
Her sonda da
kederden.
Yaşarken de gözyaşı dökmeyi bilsek
Umarak,
anlayarak,
inanarak…
* Şiirin dilsel bir ürün, yaratım olduğu bilinir, öyle söylenir. Ancak dilden yararlansa bile onu aşan yazınsal bir yaratıdır. Yani yeni bir “dil” yaratmaktan çok, var olan dilden öteye geçmektir. Kemal GÜNDÜZALP
RÖTAR
Geciken bahardan
hep şikâyet ederiz
Geciken kıştan
söz eden var mı?
* Anlamı olmayan şiir artık şiir değildir, çünkü artık dil değildir. Jean COHEN
HUZURSUZ ŞİKÂYET
Yaşamak mıdır yaşamak;
sömürerek duyguları?
Şikâyet, sitem, endişe
ahlama, vahlama, sızlanma,
aç, yalnız, hiç
hüzün, üzüntü, hazan
karanlık, siyah, gece
yaşam; bilmece…
Ama yaşamalısın
hem duygu sömürüsü yapmadan!
* Şiirin dili, doğal bir dil değildir; şiir dili doğal dilin aşılmasıyla ortaya çıkar; şair doğal dili aşarak şiirini kurar. Burada kurulan yeni şey, sanıldığı gibi anlamı öteleyen bir dil değil, tersine anlamlı bir bütün, yapıdır. Mikhail BAHTİN – Roman JACOBSON
KANDİL ARİFESİNDE
Fazla olduğunu bilince insan
(anlayınca değil)
çekip gidebilmeli
ama
çekip gitmek
kolay değil o kadar
hem elinde de değil
anlatabiliyor muyum?
* Bir şiir üzerinde aylarca, bazen daha uzun süreler çalıştığım oluyor. Her seferinde başlangıçtaki o duygu birikimini yakalamaya çalışıyorum. Ataol BEHRAMOĞLU
KANDİLDE
Bazen;
Konuşurum kendim, kendimle;
“Dünyaya neden geldim ben?” diye…
Topraktan alıp,
gene toprağa döndürmek için
toprakla mı, benimle mi
eğlenmekti maksadın
Allah’ım?
* Şiiri yorumlarken, genellikle şiir kişisi olarak şairi alıyor, buna dayanarak değerlendirme yapıyoruz. Sabit Kemal BAYINDIRAN
MUTSUZLUK
Seni düşündüm yine;
ıslak bir Nisan sonlarında
sabah ezanından sonra
gün ağarırken
güneşin ilk ılıklarına koşuşan
serçe cıvıltılarında.
Sonsuzluğu yudumladım yine
çiy gölgelerinde
ve daha sabah sabahlığını bilmeden
ben (sensiz)
bitecek bir günün
hüznünü yaşamaya başladım
ışıklarında…
* Her sanatçı için, suyu hiç eksilmeyen bir kaynaktır şiir. Cemil MERİÇ
HÜZÜN ve HAZİN
Sensizliğin şarkısı
gece umutlarında
dilden düşmeyen sessizliğim
yankılanır kulaklarımda
Sensiz yalnızlık…
Ben sende beni özlerken
Sen, bende taş kalpli
olabiliyorsun
Hazin!
* Gökhan UĞUR; Bir şiiri yazmanın bazen seneler öncesine dayanabildiğini düşündüğünü anlatmış bir söz dizisinde. Gerçek şu ki; bir şiiri o günde, yaşanıyormuş gibi hemen o anda dize getirmek, dizelemek, serbestliğini veya uyaklarını çözmek, o anın göstergesi değildir. Ayların, yılların birikimi, bir tepkime (bu dondurma yiyen bir çocuğun dilini çıkarışı, rüzgârda eteği savrulan bir genç kızın telâşı, bir annenin yavrusunu ünlemesi, kuşların cıvıltıları, bir köy ortamında kaplumbağanın sürünüşü, derede iribaşların kıpırdaması, su sesi, merdiven tahtalarının gıcırdaması, bir kapının çarpışı, deniz, gök, şimşek, mavi vs. vs gibi) herhangi bir şekilde olabilir. Bu da; şiir için hazır bir zemine konmak gibi gerçekleşmedir. Erol KARATEKİN
VER ELİNİ
Aşsız, susuz olabilirim
ama sevgisiz
ama umutsuz
Asla!
* Her şiir, kendi an’ının dışa vurumu, her şiir, şairin o an’lık boşalmasıdır. Celâl HİKMET
LAİK OLMAK (ÜSTÜNE)
Güne başlarken “Günaydın!” demeli tamam,
Bir işe başlarken besmele çekmeli tam,
İyi niyeti göstermek gerek diyerek
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Gönle şeriat da, laiklik de dolmalı,
Dinin yanında, sosyal hayat da olmalı,
İnsan aradığında kendini bulmalı
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Ezanda, ulusal marşta his oluşmalı,
Tüm müsabakalarda eller kavuşmalı,
Her halde ve şartta kalbe sevgi doluşmalı
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Farz, sünnet… Zorunluluğa da gelinmeli,
Günah, sevap… Gereklilik de bilinmeli,
Eğitim için tüm tabular delinmeli
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Çıplaklığın ölçüsü değil medeniyet,
İnsan yaşamında sergilenmeli mi et?
Türbana, çarşafa da dememeli; “Evet!”
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Vatan, bayrak, cumhuriyet kutsal emanet,
Korumalıyız, etmemeliyiz şikâyet,
Bunlara sevgide olur mu hiç ihanet?
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Saygılar; anne-babaya, sevgi evlâda,
El uzatmalı, akrabalara, ecdada,
Koşmalı fukaraya, düşküne imdada
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
Ölüm tadılacak, bütün canlılar fani,
Kazık çakılmış mı? Bakın, dünyaya hani,
Gönül gönüle olalım… Duam bu; yani
Merhaba! Günaydın! …Ve (de) aleyküm selam!
*Bir şiir başka bir dile çevrilemiyorsa, çevrilmeden kalan şey ne ise o şiirdir. Robert FROST
MÜSRİF
Benle hem ılık, hem mesut, hem de mutluyum ben,
Kor gibi yakıp buz gibi dondurma beni sen,
El ele, göz göze yaşamak düşü yerine
Beni yalnız bana bıraksan, israf etmesen.
Seninle doğdum ben, seni bir ömür yaşadım,
Sensizliğe atmadım ömrümde hiç bir adım,
Seninle anıldı, seninle söylendi adım,
Beni yalnız bana bıraksan, israf etmesen.
Uzak kalmasan, yanımda, yakınımda olsan,
Esirgemeyip hep kalbime, gönlüme dolsan,
Ben hep senin için soldum, bir kez de sen solsan,
Beni yalnız bana bıraksan, israf etmesen.
Oldun bana sevginle vallahi yaşamda put,
Ya da tapınacak bir mabut, bir ilâh yahut,
Bir kere, n’olur bir kere de sen elimden tut!
Beni yalnız bana bıraksan, israf etmesen.
* İyi şair şiirin içinde ne var, dışında ne var iyi bilir. Ya da hisseder. O, biçime önem vermez. Öze de önem vermez. Bu ikisinin ilintilerine önem verir. Ayrıca, ona göre şiir denen varlık, öz ve biçim toplamından fazla da olabilir, az da. Hüseyin CÖNTÜRK
İNTİHAR
Sen;
“Bu dünyanın külfetine”
ve
“Üç-otuz paraya değmez!”
deyip
kendi kendine
kendi başına
kendinle barışık
kendine küskün
gittin.
Yıllar geçti aradan…
Yıllar sonra ben
yaşamamak anısına
yaşamak adına
seni anlıyorum
(anlamak denirse kendimde).
* Şiir ve müziğin Tanrı’nın insanlara bir lütfu olduğunu düşünüyorum. Ali Naili ERDEM
AĞLAMAK ÜSTÜNE
Ağlasam…
-ki ağladığım da oldu
uyaklarda, dizelerde-
Anlamazsın ki gözyaşlarımdan
boşa gider
ömrüm gibi…
* Aslında her şair şiir üzerine, düşünürken kendi yazdığı ya da yazılmasını istediği bir şiiri öne sürer. Mustafa CELEP
SEVMEK VE SAİRE
Kur’an’ı okumak… Tamam, ancak anlamı da bilinmeli,
Bunun yanında namaza-niyaza vaktinde gelinmeli,
Allah sevgisi olunca, yüreklerden korku silinmeli
Ve ondan sonra durup sormalı; “Dünya, yalan mı, gerçek mi?”
Korkarak İslama ait şartları getirmenin yerine,
Cennete gideceğimize inansak gerine gerine,
İnmesek dualarda (yalaka gibi) o kadar derine
Cennet dedikleri gibi ulaşılamayacak erek mi?
Cennet neresi? Cehennem nerede? Hiç giden-dönen var mı?
Sırat Köprüsü; gerçekten geçilemeyecek kadar dar mı?
Bilgiçlik, bilgelik, yetersiz bilgi insanlığa sığar mı?
İnandık âmenna!.. Yalnız korku; ibadet için gerek mi?
İslam’ın şartı beş, imanın çok… İnananlar için evet,
Allah’ın elçisi sonuncu peygamber Hazreti Muhammet,
Korkmasak olmaz mı? Haydi, korkmadan edelim gel ibadet
Gideceğiz Ahrete mutlak… Dünyada kalan mübarek mi?
Yalan, gıybet, iftira… Saymakla bitmez hem yasak, hem günah,
Yetim hakkı yemek, iftira, zina, içki olur mu mubah?
Hepsinin cezasını verecektir öte tarafta Allah
Günü gelince anlaşılacak yaşam; sanal mı, gerçek mi?
Hırsızlık yap, çal-çırp, götür-sat, adam öldür, katil ol, halt et,
Yalan yere yemin et, sözünü tutma, kin tut, et ihanet,
Bütün bunların sonunda utanmadan yalnızca tövbe et
Hem de her birini, hiç unutmadan birer birer, tek tek mi?
Saygıda, sevgide gereğini yapıyor muyuz bakalım?
Yalnızca din-iman korkusunu mu kafamıza takalım?
Ulaşılamayacak değerler için kına, mum yakalım!
Sonra soralım bakalım bizi umursamayan felek mi?
Ana-baba hakkı önemli, dememeli bir an “öf!” bile,
Hem sevgi, hem de saygı kutsal… Getirmeli daima dile,
Gerektiğinde onlar için çekebilmeliyiz biz çile
Sormamalıyız; “Bu yükü bu vücut kaldırabilecek mi?”
Sinirli, asabi, hem agresif olmak o kadar mı kolay?
Kalp kırmak, gönlü yaralamak (hiç yüzünden) değil mi olay?
El ele tutuşup sevgi vererek desek çok şeye; “Hay! Hay!”
Dünyada çok zor şeyler var ama en zor olan şey sevmek mi?
* Şiiri şiirle tartın, şairi şiirle tartın, şaire değil, şiire bakın. Bülent ÖZCAN
CİNAYET
Bu sabah
niye güneşin yüzü asık?
Neden erkenden çekilmiş yıldızlar
ayı gökyüzünde unutarak?
Bir yanlışım var galiba!
Evet!
Ben öldürdüm
Beni öldürdüm
Ben hak ettiği için.
Hak etti.
Ve şimdi dünya rahat!
* Çoğu şairin şiirinin altından imzasını çekseniz, o şiirin kime ait olduğunu anlayamazsınız. İmzası olmadan şairi tanımanız için şairin kendi sesiyle şarkı söylemesi gerekir. Ödünç sesle şarkı söyleyen gülünç olur. Kemal BAYINDIRAN
NİSYAN
-Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür!-
Kolay olsaydı unutmak
Unutulurdun;
Yırtılınca albümdeki resimler.
Zor olmasaydı zihinden atmak
Silinirdi hücrelerdeki isimler.
Ve zaman nankör olmasaydı
Ardı ardına geçmezdi günler, aylar, mevsimler
Ve de yıllar…
* Ölümün manasızlaştığı yerde aşk da ölüyor. Ben ölümden değil, şiirsiz bir ölümden kurtulmak için âşık oluyorum. Ahmet ALTAN
İNSAN OLMAK
Geçince zaman
Ne gün
Ne de giden geliyor geri
Tükenince ömür
İnsan ölüyor
-belki de insan olamadan-
* Şiir, söz sanatları içinde, ulaşılmak isteneni, biçim ve öz bakımından bize son noktada devreden bir edebi etkinliktir. Şiir ile şiir olmayan arasında çoğu zaman bir harfin yerleşeceği boşluk yoktur. Şeref BİRSEL
ÇİN MASALI
İlmi Çin’de öğrenmek yerine
Ülkemizde, okulumuzda, ailemizde
Kısaca yerimizde öğrensek
Ve adam olsak!
* Şiir, dilin standart kullanımını bir üst düzeye taşıyabilmek için bozar. Hayriye ÜNAL
BEN OLSAYDIM…
Sorunlar (keşke) benden kaynaklansaydı
Çekerdim ağzıma fermuar
Ya da iyiyle kötü arasına bir duvar
Gönül bahçem, beynim
olmazdı böylesine tarumar
Ben yıksaydım gönül, huzur kapısını
Tanrıya ellerimi açardım
Huzursuzluktan kaçardım
Af diler
Gönül bahçeme neşe saçardım.
Ben olsaydım…
Amma velâkin
Ben değilim...
*Şiir, kimliğimizdir. Şiirin, kendi var oluşumuzu belli bir yere oturtmak ve temellendirmek, kendi yerimizi çizebilmek bakımından çok önemli bir konumu var. Çünkü kendimizi geliştirirken en çok bulabileceğimiz şey odur. Hilmi YAVUZ
ÖZLEMİN SAÇMALIĞI
Işığa sarılmak istediğimde
Gündüzle gecemi ayırır bir fermuar
Aydınlatmak isterken gönlümü
Önüme dikilir koca bir duvar
Akı siyaha sorarım
Yine de akı ak diye ararım
Ve sonra
Sensizliğimi yalnızlığıma sorarım
Özlem anlaşılmaz karanlık
Dudaklarımda hıçkırık
Ben kolu-kanadı kırık
Yalnızlığım hiçliğimde şımarık!
* Eğer, bir şiirden etkilenmiyorsak, o şiir, şiir olarak anlamsızdır. Bahadır YÜCEL
DAVET
Zırt-pırt girmek düşüncelerime,
sonra esir eder gibi beynimi,
küskünlüğe düşürürcesine gönlümü,
ve çaresizliğe iter gibi bedenimi,
yakışmıyor,
bir ikindi üzeri…
* Şiirin vukuatı çoktur. Ama günümüze kadar sapasağlam gelmiştir. Banu DOĞAN
SIKINTIM!
Saklanma çabasında ay
pala pala siyah bulutların arkasına
kendini siyahlardan sakınan
tek-tük, bir-iki yıldız
gayret vermede aya
kentin solgun ışıklarında…
Beklenti huzursuz
gelecek kaygısında gibi bunalım
ve avuçlanan karanlık…
* ... Çok bunaldılar mı, gezilere çıkamayanlar, oturur şiir yazarlar. AFORİZMA
MEVT
Yalnızlığım çığlık çığlığa
bereketsiz
sıfır noktasında
söz yok
sadece bir ezan sesi
uzaktan
uzaklardan
avuçlarımda…
* Gizli şiir sayısı, gizli işsiz sayısından aşağı değildir. Birçok şiirler, varlıklarını duyuramaz, kendilerine bir elin uzanmayışına sessizce katlanırlar. Behçet NECATİGİL
GÖÇ DESEM!
Diş diş ısırılmak istiyor
Toprak-su-hava
Oysa;
gözler görmüyor,
kulak duymuyor,
dişler…
yok ki!...
* Herkes bir gün en azından bir şarkı duymalı, iyi bir şiir okumalı, hoş bir resim görmeli ve eğer mümkünse bir kaç mantıklı kelime söyleyebilmelidir. Johann Wolfgang Von GOETHE
ÇARESİZ!
Zıkkım
-ve de zıkkımın peki-
durmuyor şişedeki gibi
eksildikçe
kahır çoğalıyor
Sonunda
evren tükeniyor
çaresiz!..
* Şiirsiz sanat kör ve sağırdır. Ne zamana ne gelişime ayak uydurabilir. Şiir, mükemmeli aratan ruhun kendisidir. Hasan Alp ERDOĞAN
ÇÜRÜK HİPOTEZ!
-Allah’ın işine karışmak mı? Hâşâ! Tövbe!-
Günün yirmi dört saat olduğunu
kim söyledi ki?
Tükenmeyen dertler
sığmıyor yirmi dört saate…
Bir sonrakinden de zaman alınıyor
Sonraki günlere borçlu oluyor insan.
İşte bu yüzden dertli insanlar
erken ölüyor
veya çabuk ölüyor!
* Şiir, hayatın kendisidir, özetidir. Umut SOYSAL
EDİRNE
Ayrıldığımız bilmem ne kadar oldu? Kaç sene
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Bir kez daha ziyarete uydurayım bahane
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Selimiye, Eski ve Üç Şerefeli Camiiler,
Anlatılmaz güzellikler, yaşanmalıdır değer,
Nehirleri, köprüleri görmeli birer birer
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Herkes Kapalı Çarşıda, müzelerde gezerdi
Aç-açık yoktu, herkes kanaatkâr içer-yerdi,
Sana tüm turistler; “Trakya’nın İncisi” derdi
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
İlk payitahttan sonra sen de seçildin payitaht,
Ulusumuzun çok şanlı tarihinde oldun baht
Gençliğimin bir döneminde içimde kurdun taht
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Havan, suyun güzeldi! Güzeldir, umarım hâlâ,
Yollarına denirdi ki; “Bal dök de, öyle yala!”
İklimi, yeşilliğini almıyordu havsala
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Tüm mevsimler; yaz olsun, kış olsun sende güzeldi,
İnsanlar farklı, insanların seninle özeldi
Benim sende aklım, yüksek tahsil fikrim düzeldi
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Ya evlerin? Bir katlı, en fazla iki-üç katlı,
Bahçeli, ahşap panjurlu, kapılar tek kanatlı,
Araba, fayton geçerdi sokaktan hem çift atlı
Seni unutmadım, hiç unutmadım Edirne!
Devayı miskle, badem ezmesi meşhur mu yine?
Takılıyor mu beşibiryerde yeni geline?
Boyacılar; “Boyayalım!” diyor mu her geçene?
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Hatıralarımda; “Er Meydanı” da yer alıyor,
Orada Askeri Birlikleri unutmam çok zor,
Hayal… Rüya… Veyahut da gerçek… Gel de bana sor!
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Hâlâ; “Taştan mı köprü” Karağaç yolundaki?
O ağaçlar duruyor mu Söğütlük solunda ki?
Yaşıyor anılarında hâlâ, Erol’un da ki
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
Ömür tükendi! Ben içindeyim hâlâ özlemin,
Hatıralar canlandı, TV ekranında demin,
İsterim bir kez daha görmek, etmeden ant, yemin
Seni hiç unutmadım, unutamadım Edirne!
* Şiir; “Ay hevesim geldi, canım istedi, hayalim canlandı, ilham geldi!” gibi safsatalarla kaleme alınmaz. İster serbest, ister bir iki hece takviye ya da azaltılmasıyla vezinle kendiliğinden oluşur dizeler, bazen iki satır içinde (Bana bir mektup geldi / İçinden ben çıktım, Ece TÜMERKAN, SEVİNÇ) bazen sayfalarca (Han DUVARLARI, Faruk Nafiz ÇAMLIBEL) devam eden… Erol KARATEKİN
BİLMEM!
Güneş doğdu mu bir kez batıdan hiç?
Hem battı mı doğudan oldukça geç?
İyi haber mi? Onu bir kalem geç!
Deve dikeni mi? Diken mi? Bilmem!
Yalnızlık mı? Söz edilirse şayet,
Var mıdır etmeyen ondan şikâyet?
Duygunun sömürüsüdür nihayet
Kara kedi mi? Dert çeken mi? Bilmem!
Yaşam hak! Kader çizilir doğuşta,
Gereklilik daha ilk ağlayışta,
Anlaşılır çok şey, her arayışta
Gelirken var olan seken mi? Bilmem!
Gelmek elde değil, gitmek de öyle!
Geçiyor ömür; “Eh! Şöyle, böyle!”
Fark etmemek mümkün mü? Doğru söyle!
Suçlu gelen mi, yoksa giden mi? Bilmem!
Zorunluluk, gereklilik, zevk nedir?
Beden bizde de olsa, ruh kimdedir?
Şu âlemde yol göstermek töredir
Hâkim; güdüleni güden mi? Bilmem!
Eziyetsiz yaşamak veremez tat,
Çözülmez sırlarla dolu tüm hayat,
Göçerken getirince bir salâvat
Gelen Azrail mi, iten mi? Bilmem!
Durum bu! Gerekmiyor hiç himaye,
Zaman geçiyor, durmadan saniye,
Sanılmasın ki sözlerim kinaye
Şiir mi, kendime sitem mi? Bilmem!
*Şiir, fikirlerden söz açmaz, onları bir aktör gibi temsil eder. John GIARDI
YALNIZLIK MUTLULUĞU
Yalnızlığımın adını;
“Sen!” koydum.
Ve
Yakınmalarım sona erdi.
Şimdi mutluyum!
* Şiir, yaşamımızı renklendiren, yürek coşkusunu düşünce ağırlığıyla yansıtan bir açılımdır. Yekta Güngör ÖZDEN
KALP KRİZİ
Yıllardır
sevgi üstüne sevgi üreten kalbim
(en azından ben öyle sandım)...
Bir gün
Bu yükü taşımayacağını
(taşıyamayacağını)
Biliyordum.
Zamanlaman harika!
(Yoksa berbat mı?)
* Şiir, sessiz bir çığlıktır, sessiz ağlamadır, sessiz gülmedir. Şiir, duygularımızın odaklaşan ifadesidir. Şiir, yaşamın ta kendisidir. Hasan Alp ERDOĞAN
YOKLAMA SONU
-Kalp krizinden sonra-
Ne güzelmiş kuş seslerini duymak,
ağacın yeşilini,
göğün mavisini
ve
gülen insanların gözlerini görmek
doyasıya
karanlık bir dünyadan çıkınca.
* Ataol BEHRAMOĞLU; Bir şiir üzerinde aylarca, bazen daha uzun süreler çalıştığını, başlangıçtaki duygu birikimini yakalamaya çalıştığını belirtmiş. Ben diyorum ki; aynı akan bir su, atılan bir ok, alınan bir nefes gibi gerisin geriye yakalanamaz aynı duygular. Ancak çöpe gidecek kadar da eskimiş olamazlar. Sadece eskiye göre biraz daha zahmete girmeye, duygusallığa gerek gösterir, diye düşünüyorum. Erol KARATEKİN
AÇIKLAYIŞ
Kaderimin önüne geçemiyorum,
kadersizliğimden ötürü
bir küçük çocuk
bir iyi akşamda diyor ki;
“İlerle!”
Önüme dikiliyor
setle, hecelerle, kafiyelerle
kader...
Bir bugünü yaşamak ne kadar zor!
* Şiir, sevgidir, umuttur, yaşamdır. Cem MISIRLIOĞLU
AÇIKLAMA (Mülâhazat)
Gönül bahçemde
açsa beyaz çiçekler
örtse toprağı bir bulut gibi
ve kefene
muhtaç olmadan
yatsam sonsuza değin…
* Şiir, yürekleri ısıtan sözlerin uyum ile ifade edildiği cümlelerdir. Jesica SUNA
ARANMAK
Kısa bir ömre
çok sevgi sığdırmak mümkün.
Ben
bunu başardığıma
inanıyorum!
* Şiir aşktır, yaşanması gereken hayatı şiir tadında yakalayabilmek, güzellikleri şiir tadında yaşayabilmek (tir)… Şiirle sevgiler coşuyor, şiirle sevgiler pekişiyor… Bütün duygulara hitap ediyor şiir. Gülay TATAR
BİLECİK
Yıl bin üç yüz…(1) Osmanlı Devleti kuruldu ilk,
Başkent Söğüt’tü önceden, sonradan Bilecik,
Yaşandı el ele ve omuz omuza birlik
Oldu Cumhuriyetimize ilk kan Bilecik.
Belokome Kalesi(2) denmiş, hatırda bazen,
Bilecik’in eski adı değil bu, denilen,
Tekfur dersini almış, deyince yalnızca; “Ben!”
Tarih için isim almış o zaman Bilecik.
Bilecik Mülâkatı(3); tarihte önem taşır,
Tarihi olgularla, tek kendiyle yarışır,
Manav-muhacir, Yaban-Türk el ele çalışır
Dünyadaki kültürler için vatan Bilecik.
Bir başka doğar ay, parlar güneşi bir başka,
Ertuğrul Gazi, Şeyh Edebali nefes aşka,
İnsan saygı duyar, imrenir, çıkarır şapka
Çünkü Cumhuriyet Tarihine şan Bilecik.
Zamanımızda seksen bir il gibi bir inci,
Hem laiktir, hem Müslüman ihtiyarı-genci,
Atatürk, Hazreti Muhammet özde birinci
Bir tek Allah’a kulluk edip tapan Bilecik.
Küçücük coğrafi arazi, azıcık nüfus,
Medeniyet; ilimizde en önemli husus,
Genç-ihtiyar tüm insanında birikimli us
Kuzeybatı kısımlarda bir alan Bilecik.
Yedi il, üç bölgeye komşu Yurdumda tek il,
Dört iklimde, dört yönde Türkçe konuşulur dil,
Herkes iyi bilir, kimseler yabancı değil
En güzel, en şirin, en çok tanınan Bilecik.
İlçeleri; Osmaneli, Bozüyük, İnhisar,
Gölpazarı, Pazaryeri, Söğüt, Yenipazar,
Hepsinde tarihten anlatılmaz eserler var
Tarihte büyük cevherleri bulan Bilecik.
Bazı değerler unutulmuş nedense birden,
İpekböceği varmış -söylenir- çok önceden,
Şimdi seramik, mermer yaşama etki eden
Geçmişe, geleceğe önder olan Bilecik.
Eski çağlarda terkedilmiş büyü, sihirler,
Dağ, tepe, bayır demeden dolaşır nehirler,
Elele, yan yana kardeş gibidir şehirler
Her yönde canla can, yabanla yaban Bilecik.
Uzun değil yollar, çok rahat, ulaşım süsü,
Karaköy Rampası, Yayla, Bekdemir Köprüsü,
Dağlarda, bayırlarda davar, hayvan sürüsü
Onlar ile yaşanır en güzel an Bilecik.
Tünellerle bezenmiş demiryolları ilkin,
Karayolları ayrı, kentlere geçmek için,
Deniz-göl yakın, sanki bir adım, “Buyrun geçin!”
Bir şehir ki; dört bir yandan varılan Bilecik.
Doğası kuvvetli, depreme dayanıklı il,
Sakarya’da kum ocakları sanki bir sahil,
Koruları, ormanları bol, hem yeşil yeşil
Mutlu, mesut olur sana ulaşan Bilecik.
Yazında, kışında, baharında da vardır tat,
Su, hava ve ekmeği verir insana hayat,
İnsan seyri kısıtlanamaz en çok bir saat
Bir evlek bahçesi ömür için can Bilecik.
Üç mahsul almak mümkün topraklarından şükür,
Oyun havaları, zeybek, folklor ayrı kültür,
İnsanının ağzından çıkmaz kötü söz, küfür,
Yaşam için aranılan bir derman Bilecik.
Dört iklimi, mikro kliması sanki zemzem,
Meyvelerden yetişmeyen yok, pek çeşitli hem,
Sebzelerde de çeşit çok pazarlarda her dem,
Doğa sana vermiştir bir armağan Bilecik.
Ne kadar anlatsam, tarif etsem almaz şiir,
Ömrünü tüketsen tükenmez bu güzel şehir,
“Bilecik hep güzeldir!” Doğru söze ne denir?
İnsana sevgi, saygı aşılayan Bilecik.
(1) Şeyh Edebali’nin Bilecik’e kadı atanması 1299 yılındadır. Osmanlı Tarihinin bu yılda başladığı kabul edilir. Şiirde uyak uygunluğu ve bir kısım tarihçilerin kabulü nedeniyle başlangıç tarihi 1300 denmiştir.
(2) Belokome; Bilecik’in eski adı olmayıp Bizans Döneminde şimdiki Bilecik’in yerinde bulunan Bizans Tekfurunun Kalesinin adıdır.
(3) Bilecik Mülâkatı (Bilecik Buluşması) : Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul Hükümeti temsilcileri arasında 5 ARALIK 1920 tarihinde Bilecik İstasyonunda gerçekleştirilmiştir.
* Bazen zapt edemezsin kendini, bir dolmuşta, ya da bir ulaşım vasıtasında, meraklı bakışlara aldırmaksızın, hatta uyku sırasında uykundan fedakârlık ederek sıralarsın dizeleri. Dolmuştan indiğinde, ya da tekrar yatağına uzandığında huzurlusundur. Emek isteyen bir değeri yaşamışsındır. Erol KARATEKİN
HIRSIZ
Hırsız-uğursuz mudur dünyada muhtaç yalnız?
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Karanlık geceler, kap-kaç mı verir ona hız?
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Çalmak varken, boşu boşuna çalışmak niye!?
Bu mudur ahlâklı olanlar için hediye?
Nasıl girecek helâl olaraktan mideye?
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Kişisizken ev (pek hoş), bomboş, yokken hiç şahit,
Tüm insanlar yorgun, derin uykudayken, yahut,
Fenerin de olunca çalman için sana put
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Kolay bir iş! Namusunla kazanmadan almak!
Özellikle koyu gecelerde çırpmak, çalmak,
Nasip olur sana inşallah belânı bulmak
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Ey Hırsız! Alın teri, el emeği bilmezsin,
Bilmezsen tabiidir kutsal kazançla gülmezsin,
Kaybedenler gibi gözyaşlarını silmezsin
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Bilirim namus, haya, ar, edep sen de hiç yok,
Senin gibi kişiliksiz insan dünyada çok,
İnancın boş, sanma ki sen açsın, gerisi tok
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Din-iman, farz-sünnet, ibadet ne arar sende,
Sevgi-saygı, şeref-itibar yoktur hanende,
Sen de anla çalmayı, başına geldiğinde
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Alanların mal sahibi olma hakkı yok mu?
Gayretli olan birine mal edinmek çok mu?
Namuslulardan çalmak tüm hırsızlara hak mı?
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Kasteden ister olsun hırsız, isterse cani,
İslam’da vardır yeri, cezası bunun, hani?
Kişinin hırsızdan yanıyorsa eğer canı
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
Allah’ım tek sen bilirsin bize mi hep nasip?
Dolaşmaz mı hiç hırsızların ayağına ip,
Yasalarımız ceza konusunda acayip
Elin, kolun kırılsın, neslin kurusun hırsız!
* Şiirin içindeki fikir, elmanın içindeki gıda kadar saklı olmalıdır. Paul VALERY
GEÇMİŞ YILLARA SİTEM
Gülmek için bahane yarat
somurtmak yerine.
Gülün dikenine katlanamazsan
-tahammül edemezsen yahut-
kokusundan da nasip alamazsın.
Yaşamak güzel!..
Doğmamak elimizde değilse de
ölmeyi geciktirebiliriz en azından.
Yaşam;
istenildiği kadar uzar o zaman.
Herhalde!
* Şiir, matematik gibi kolaydan başlanıp öğrenilmez. Kolaylık, bir beğeni olarak yerleşiverir insanın kişiliğine, sonra da kolay kolay değiştirilemez. Turgut UYAR
SİL BAŞTAN
Rekabet güzel bir şey ama
iyi olmanın sınırı yok,
kötü olmak ise;
anında her yerden başlar.
* Rahat düşkünlerine uzaktır bazı algılar. Güçlü şairler de çaba ister. AFORİZMA
MEMAT
Ağarmış saçlar, geçmiş baharım, yazım,
Bitmekte gelen kış, geçmiyor ki nazım,
Bir ömür tükendi farkında olmadan
Bu da herkes gibi benim alın yazım.
Dost doğru söyler, kişiye acı gelir,
Yaklaşır dönüş vakti, verilir emir,
Doğrularla birlikte ömür tükenir
Hazırlıklı olmalı, etmeli hazım.
* Şiir; tatarcıkların saatidir, / ateşböceklerinin saniyesi / Tabiatın yıllarıdır şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
ÖLMEK ÜZERE
Ben bu yerlerden gidersem
-öncelikle-
şen olsun arkamdakiler...
* Gömleğim, sevdiğim kız, yaşadığım şehir Sımsıcak şiirlerime girmelidir. Ataol BEHRAMOĞLU (ŞİİR ÜSTÜNE BAZI DÜŞÜNCELER’DEN)
YUSUF KİM?
Nedir bu Yusuf’un
Biz Yusuf olmayanlardan çektiği?
Adınız ne olursa olsun
Yusuflamayanımız var mı içimizde
bir badire içine düştüğümüzde?
Yusufçuk böceklerinin de
aralarındaki sohbetlerinde
“yusufçuk!” diye konuştuklarını duydum.
Amma doğru,
amma yanlış!
* Şair olmak, çoktan seçmeli birçok sınavdan –kavgadan- yüz akıyla çıkmayı gerektiriyor. Tahsin ŞİMŞEK
DOYUM SIKINTISI
Nedir doya doya yaşamak?
Var mıdır doya doya yaşayan?
Bir mücadele yaşam
doğuştan-ölüme kadar.
Aradaki mesafe
O kadar kısa ki...
“Doya doya” demek mümkün mü
bu kısacık süreye?
* Şiir saf zamana ulaşmanın yolu, varoluşun gerçek sularının derinliklerine dalıştır. Octavio PAZ
ACZ
Ömrümün her gününde yaşadım;
Güneşin doğuşunu
Ayın süsleyişini gökyüzünü...
Ben önde
sen Kaf Dağı’nın arkasında
bir yeşillikte
bir kızıllıkta
kahverenginin doruğunda
mavinin ufkunda.
Sen büyüdün
ben küçüldüm
aciz...
* Kıskanılacaksa büyük şair / Hayatıyla kıskanılmalı / Şiir, hayata göre kolay bir eylem. / Bir gün uğraşılarak güzel bir şiir yazılabilir: Turgay FİŞEKÇİ (HER ŞEY YIKILIRKEN ŞİİRİ AYAKTA GÖRDÜM’den)
YALNIZ, SUSKUN BİR GECE
Bu gece ay;
kendini parçaladı hırsından...
Aydınlığı,
yakamozları,
mehtabı simgelerken
yalnızlığın simgesi olmanın kahrından.
* Şiir, insanın içinden geleni kâğıda en güzel ve anlamlı bir şekilde dökmesidir. Veysel ÇELEBİ
BY - PASS
“Damarlarımdasın!” diyemiyorum
Çünkü;
onlardan birini doktorlar
seni daha çok yaşayabilmem için
alıp kalbime yamadılar,
kalbim;
içten olduğu gibi
dıştan da senin şimdi.
* Aşk, en güzel bahanesidir şiirin. Yılmaz ERDOĞAN
YOĞUN BAKIM
Kısa da olsa
Uzun geliyor geceler
Gün ise bitmiyor
Temmuz ortalarında...
Yarım adam mı oldum, ne?
* Kuralların, kuramların ve değerlerin yerinin tamamen şairin sezgi, zekâ ve iradesine boşaltıldığı, iç ve dış dünyanın en dolaysız şekilde karşı karşıya geldiği beşeri tecrübeyle hayat bulmalıdır şiir. José Ortega y GASSET
NEKÂHAT
Çok istediğin
çok arzuladığın halde
ve elinde
olanakların tümü mevcutken...
Yapamamak,
sarılamamak,
öpememek doyasıya imkansızsa...
Ben yüreği yaralı,
ben ilaçlara mahkûm,
ben yorgun,
nefessiz, susuz, uykusuz, aç...
Siz özel...
* Yemiş vardır dalında güzeldir, yemiş vardır tabakta. Şiir vardır beni heceyle yaz der, şiir vardır serbestle yazılmak ister. Cahit Sıtkı TARANCI
BEDAVACI
Ucuz yaşıyordum evvelden
Bana biçtiğin ömrü uzattım
Bir operasyonla
-sanıyorum-
Şimdi;
Bedava yaşıyorum bedava
“Hikmetinden sual olunmaz!”
Bağışla bedavacılığımı Tanrı’m.
* Şiir her ne kadar toplumsal olguysa da, bireyin ürünüdür. Kemal BAYINDIRAN
FİRAR
-Bir anlık dalgınlıktan yararlanıp
kafesinden kaçan muhabbet kuşuna-
Özgürlüğün tutsaklandığında
Özlersin özgürlüğünü
Oysa boşunadır bilmediğini özlemek.
Doğuştan özgür olsaydın
bilirdin özgür yaşamayı.
Oysa şimdi;
bilmediğin bir dünyada
bilmediğin özgürlük uğruna
-belki de-
yaşamını yitireceksin.
Ve kimse sana;
“Aferin!” demeyecek!
* Şiirin savaşkan olduğunu herkes bilir. Savaşanlardan günümüze dek sağ kalan yalnız odur. Banu DOĞAN
SOL ELİM
-Kadirşinas-
Hep nankörlükle suçladım
Sensizliğin ne olduğunu bilmeden.
Bilemedim;
Sen olmasan
Ötekinin işe yaramadığını tek başına.
Sesinin çıkamadığını,
destekli olamadığını...
İşin kötüsü;
hep kötülerle
kötülüklerle aynı anda andım seni.
Oysa senden alınan bir damar
hayat verdi bedenime.
Sol kolum,
sol elim
tahammüllü elim.
* Şiirimiz, ayak değiştirmesi gereken bir dönemeçte, genç şairlerin yol arkadaşlığını bekliyor. Hüseyin Avni CİNOZOĞLU
ODAM, BENİM ODAM -veya- PASAKLI DÜNYAM
Kalemlerim, silgilerim karmakarışık,
Kitaplarım, kâğıtlarım pek sıkışık
Hepsi benle barışık...
Bilgisayarım,
notlarım bölük-pörçük
dizelerim sahipsiz, karışık mı karışık?
Düzensiz resimler hem orda-burda
bazısı birbirine yapışık
ama şık mı şık
hele bazı notlar kâğıtlarda
kırışık mı kırışık
(yüzüm gibi meselâ)
burası benim odam;
benim kimliğim...
Kapı mı çalındı?
Bir ses mi var dışardan, dışarılardan?
- Kim o?
Kimse yok,
hem hiç kimse
Sadece yalnızlığım
odamda
-pasaklı dünyamda-
duvarlarda,
çizgilerde,
dizelerde...
* Şiirler nereden geldiği belli olmayan, tanımı yapılmayan, bütün yaşamımızı etkileyen boyutları evrence süren ateşböcekleridir. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
KAHIR !
Bir daha dünyaya gelirsem...
-ki hiç mecburiyetim yok!-
Niye geleyim ki?
* Öykü; şiirin kız kardeşidir ama şiir, öykünün değil. Tahsin ŞİMŞEK
YALNIZLIK SİTEMİ
Gökle denizin kesiştiği çizgide
Sen, sen ve sen
Dupduru, engin
-tarafsız kalamamanın imkânsızlığı ile-
Baş başa bıraktınız beni maviliklerde
ben başıma
hayallerimle...
* Şiirde neyin söylendiğinden çok, nasıl söylendiği önemlidir. Jean Paul SARTRE
NANKÖR KEDİ
Kapattığında gözlerini
Kalmaz dünya ile ilgin, ilişkin
Yaltaklanman için
Gerekli değildir gözlerini açman
Hoşlanırsın sevilmekten, okşanmaktan
“Bir lokma, bir hırka”
misali derviş gibi
her şeye “Eyvallah!”
En çok da Mart ayındadır fark etmezliğin
ve sınırsız nankörlüğün
aymazlığın
yani vurdumduymazlığın...
Bana da öğretsene!
* Şiirler anlatır aşkı sevdayı, sen de bir şiir yaz bunun üstüne… Selma ONBAŞI (SEVGİ ÜSTÜNE’den)
SESSİZLİĞİN GERÇEĞİ
Yıllar ötesinden bugüne ulaşan sesin;
“Aşk; imkânsızı umut etmektir!” diyor,
Sensizliğe uzanan ellerim boşlukta
Kendi gerçeğini bekliyor.
* Şiir, acı, sevinç, özlem odaklıdır. Şiir, ruhumuzun derinliklerinde saklıdır. Hasan Alp ERDOĞAN
EROL DA KİMDİR?
İsim; isimdir, Her şeye kızar, Torunlar emel,
Cisim; cisimdir, Suç, kusur arar, Yaşama bedel,
Aklıselimdir Sor! Etme ısrar! Söz alıp da gel!
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Çareler varken, Saçı yok, dişsiz, Sorsan da yoksun,
Bul-ver ararken, Fersiz, hem işsiz, Nişansız oksun,
Sesi, sorarken Nesi dikişsiz? Bilmem ne (.)oksun!
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Aramak gerek, Gitmez yoluna, Dizde yok derman,
Bulmasa erek, Takmaz koluna, Geceler yaman,
“Heyhat!” mı desek? Bakmaz çuluna Var mı hiç soran?
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Say! Kafadan at! Hem aç, hem tok, Kalpsiz mi denir?
Fırsat, bu fırsat! Az değil, dert çok, Hakkı da yenir,
Yalan mı fakat? Gönülde yok, yok Gün var, ödenir
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Kıymeti bilmez, Hem tok, hem de aç, Kalp topal işler,
Yüzü hiç gülmez, Kalmamış hiç saç, Eza genişler,
Günah çekilmez Olmaz böyle taç Kolay mı işler?
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Soru sormak zor, Gelse de sabah, Bir yarım adam,
İstiyor efor, Yazdığı günah, Azcık natamam,
İşte orda dur! Çekse de bir ah! Yeri geldi tam;
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Sanma ki zeki, Bir başka sabır, Gelince vakit,
Çok sinameki, Çekilmez kahır, Bulunmaz şahit,
Anlat! Sor! De ki; Bir bitse dır-dır Demeli mi git?
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Bulsa vakit boş, Eski tas-hamam, Taşkınca ünüm,
Şiir olur hoş, Bilse ki haram, Kalmamış günüm,
Sor, peşinden koş Gülme! De; “Tamam!” Gelince ölüm
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
Biraz su, ekmek, İçki, sigara, Kesilince ses,
Ona yeter demek, Gençlikte hata, Alınmaz nefes,
Başka ne gerek? Yasak olsa da Söylemek abes
Erol da kimdir? Erol da kimdir? Erol da kimdir?
BUN
-Cahit Sıtkı TARANCI ve Yahya Kemal BEYATLI’nın aflarına sığınarak-
“Yaş otuz beş, yolun yarısı” denmişti!
“Delikanlı çağındaki cevher” den de
söz edilmişti...
Yarım tama ermek üzere
Ne cevher kaldı o günlerden,
Ne de fer
Başlamak üzere “Sessiz Gemi” ile sefer...
Rıhtımda biri, birileri olsa da
Razıyım; olmasın gözleri nemli
Razıyım; sallamasın mendilini...
Gitmek değil,
Gitmek zorunda olmak mesele!
* Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer. Şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır. Arif DAMAR
SABIR!
“Sabreden derviş, murada erermiş!”
“Sabırla koruk helva olurmuş!”
“Sabır acıdır, meyvesi tatlı!”
Aklıma gelenler,
Aklıma takılanlar...
Ve ben seni düşünürken
sabırla
hâlâ sabrediyorum.
* Şiir kelimeyi olduğu gibi almak değil istediğini yeni bir anlamda estetize etmeyle yazılır. Deniz ÇETİN
ŞARKI
İçim coşuyor, bildiğin zaman,
Neşem koşuyor, güldüğün zaman,
Cismim yaşıyor, geldiğin zaman,
Ben sana yanan, sen anmayan,
Yaşanan denip, hiç yaşanmayan.
Gözler suludur, kandığın zaman,
Gönlüm uludur, andığın zaman,
Sabrın yoludur, yandığın zaman,
Ben sana yanan, sen anmayan,
Yaşanan denip, hiç yaşanmayan.
Fırsat ararım, bulduğum zaman,
Sırrı sorarım, olduğu zaman,
Kefen yararım, öldüğüm zaman,
Ben sana yanan, sen anmayan,
Yaşanan denip, hiç yaşanmayan.
* Şiirin dili, gündelik dilden, doğal dilden farklıdır ve bunu şiire aşina olmayan insanlar bile hemen fark eder. Özdemir İNCE
BEN DEĞİLİM!
Bir çizgi ortada
Ne öteden beriye
Ne beriden öteye geçmek mümkün!
Açlık desem;
değil!
Susuzluk desem;
değil!
Uykusuzluk?
Hiç değil!
Yasak mı?
Yasak!
Günah mı?
Günah!
Bir halt edemezsin vesselâm...
Çünkü bu ben;
Ben değilim!
*Hani sarım sarım açılan bir tomurcuğa, vişne rengiyle batan güneşe, iyi yapılmış bir resme bakıp çok duygulanınca; “Şiir gibi” dersiniz ya, şiir denilen güzel odur. Selahattin ARSLAN
İSYANIM
Her şeye değil
çok şeye yeniden başlayabilmek
mümkün olabilseydi eğer
Dünyaya yeniden gelmeyi
düşünmezdim bile!
* Şiirin büyük suçları da var. Övgülerde tat verici olarak kullanılmasına izin verdiğinden şiir sık sık yargılanır. Banu DOĞAN
YAŞAM KURGUSU
Yaşamı bilmek
(veyahut da) anlamak yerine
Yaşamayı bilsek
Ve anlasak
yerinde,
yeterince
ve bilgece...
* Şiir, bir nevi duyguların söz ile ifade edilişidir. Duyguların dile gelmesidir. Aşkın GÜNEŞ
PİŞMANLIĞIN ZITLIĞI
İnsan olarak pişman olmanın götürüsü
köpek gibi pişman olmanın götürüsünden
daha mı az ki?
“Köpek gibi pişmanım!”
denir?
* Bir şiirin şiir olabilmesi için konu bütünlüğünün olması gerekir, birbirini tamamlamayan sadece uyak olsun diye yazılan sözcükler şiir olmaz. Deniz ÇETİN
SIKINTININ ÜLKESİ
Beyazın
Siyaha egemen olduğu çizgide
Sen
Aydınlığa hâlâ özlem duyuyorsan
Gafil değilsin demektir!
Ama ne yazar, ülkendesin!
* Şiir, başkalarının sözcüklerini kullanıp, başkalarının söylemediği şeyleri söylemektir. Şükrü ERBAŞ
GABİ (LER)
Güneş nasıl aydınlatırsa aydınlatsın günü
Ay nasıl ışırsa ışısın geceye
Körsen eğer
göremezsin
Çünkü bilmezsin
aydınlığı, ışığı...
İşte gözleri açık olup da
Göremeyenlerin durumu...
Ve daha hazini;
kör kalmakta ısrar eder
bu zavallılar.
* Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Nazım Hikmet RAN
GEVŞEK
Sır küpüydü…
Günlerden bir gün...
Şimdi değil!
* Bir sözlükte bir maddeye bakarız, bir süre sonra bir başka maddeye ve kapatırız kitabı. Sonra bir yenisine, ya da tekrar evvelce baktığımız birine. Şiir kitapları için de geçerli. AFORİZMA
RİCAT
“Keşke!” diyebileceği
Ne yanlışı olabilir ki insanın
Geri dönemeyeceği?
* Şiir; örümceğin sesidir, / duvarın şarkısı / Duvarcının türküsüdür şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
AZAT
Zorlanıyor musun benim olmak için?
İstersen azat edeyim?
*Herhangi bir yer ve zamanda anlamın donduğunu sanırız bazen. İşte o zaman nesnenin içinde saklı olan müziği duyar kimileri. O kişiler ozan, duyumsananlar şiirdir. İhsan TOPÇU
PİŞMANLIK
Karabasan mı, bilemiyorum, dört bir yanım?
Bir sonrayı düşünmeden geçmiyor bir anım,
Özlüyor ama istemiyor bir şeyi canım
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
Ekmek-su, temiz hava... Belki de yaşam güzel,
Doğduk ama, doğmaya ödemedik ki bedel,
Ölmeye beklenecek, kapıyı çalsın ecel
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
Yaşamanın -diyorum- bir sebebi olmalı,
Düşününce insanlar bu sebebi bulmalı,
Ahret sualleri ondan sonra sorulmalı
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
Dizlerde, kollarda takat... Yok ki gözlerde fer,
Elinden tutan sanıyor ki kazanmış zafer,
Ruhun bedende arkadaşsız, kalmış derbeder
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
Doğarken ağlamışım, mutlak gülmüştü çevrem,
Ölürken güleceğim, ağlarken (belki) evren,
Yaşadığımı sanarken, geçer yaşam devrem
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
Altmış-yetmiş yıla sığan bir ömür değer mi?
İnsanlar, bu kısacık yaşama “Evet!” der mi?
Takdir Allah’ın ama kitap bunu över mi?
Yaşamaksa bugünü yaşıyorum; pişmanım.
* Şair öncelikle bir yazın insanıdır. Şiir yazan ve söyleyen kişidir… Kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür. Atakan KARTALTEPE
DÜNYA HALİ
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş,
Yalandan kimler ölmüş ki? Kimisi yalan dermiş,
Bakmışlar birisi, mazeretsiz ipe un sermiş
Allah’ım, erdiremedim dünya haline akıl.
Yalan-dolan, ihanet, alavere-dalavere,
Dünya Kanunu bu! Öyle mi dönüyor habire?
Bilmeli, hiç kimse bir şey götürmüyor kabire
Akıl erdiremedim Allah’ım, dünya haline.
Huzurunda saf tutarız, aklımızda hile,
Biliriz nasıl, yine de yaparız bile bile,
Aldatmak mı kişiyi? Hem gözyaşı sile sile
Dünya haline akıl erdiremedim, Allah’ım.
Persing, dövme yaptırıp göbeğimizi açarız,
Keçi sakal bırakıp, uzun saçlarla uçarız,
Sevgi-saygı istenince korkmuş gibi kaçarız
Erdiremedim akıl, dünya haline Allah’ım.
Kılık-kıyafetimizde yok uyum, yok ki düzen,
İçimizde kir-pasak-leke doludizgin yüzen,
O kadar çok ki (sayılmaz) ana-babayı üzen
Allah’ım, dünya haline akıl erdiremedim.
Tanımadım insanları, bazen gibiler koyun,
Desise-iftira-gıybet, “Ah! Of!” Bin bir tür oyun,
Bunlara karşın, yalakalıkla bükerler boyun
Dünya haline Allah’ım, akıl erdiremedim.
Güneş de, ay da doğup batıyor, hiç dinlenmeden,
Doğuyor, yaşıyor ve ölüyoruz... Bilmem neden?
Ömür denilen kavramı hiç anlayamadım ben,
Allah’ım, akıl erdiremedim dünya haline.
* Şiiri bekleyen tehlike, dilin kirlenmesidir. Uydurukça, Türkçe olmayan sözcüklerin kullanılması ile dilimiz kirlenmektedir. Dolaylı olarak şiirimizi de kirletecektir. Hasan Alp ERDOĞAN
SONA DOĞRU (MU DESEM?)
Bir sonbahar daha
sararan yapraklarla kaldırımlarda
Büzülmüş kuşlar, düşkün esen rüzgârla
(göçmen kuşlarsa çoktan göç etmişler)
Ağustos böceklerinden eser yok üzgün yeşilde
karıncalar çekilmişler yuvalarına
Gidenin gelene bıkkın daveti bu
Ve gelen gideni alkışlar beyazla
Kararan karanlığa inat
beyazlar içinde...
* Masum ve doğal bir dağ çiçeğidir şiir. İhsan TOPÇU
ŞİİR DÜNYASI
Gün gelir coşar duygular,
Zapt edemezsin
Gün gelir uyur-gezerdir
sessiz, sakin.
İkisinin arasındaki boşlukta ise;
duygusuzsundur
“Şiir dünyan yok!” demektir.
Ve de;
Yaşamıyorsundur tabii ki!
* Şair öncelikle bir yazın insanıdır. Şiir yazan ve söyleyen kişidir. Toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve duyarlıklarının kaynağı olarak görülen ilerici ve dönüştürücü bir kişidir. Atakan KARTALTEPE
ŞİİRLERE BAŞLANGIÇ VE SON
Şiire seninle başladım
Göz açıp gördüğüm
Nefes alıp duyduğum
Dizelere, uyaklara
sığdıramadığım sendin hep
İsterim seninle bitsin.
* Şiir öylesine ayrı, öylesine apayrı bir dildir ki, başka herhangi bir dile çevrilemez, hatta yazılmış olduğu kendi diline bile... Jean COCTEAU
YUH!
Sana;
“Benim ol!” dedim
dinlemedin
Yazıklar olsun!
Güle güle!
* Sözcüklere ruh verme sanatıdır şiir ki, okudukça canlanır sözcükler... Bülent ÖZCAN
SOKAK
-Bir kentte yıllar sonra-
Ne sütçü, ne yoğurtçu geçiyor o sokaktan
Ne de “patates, soğancı” sesi duyuluyor
Hatta sokak köpekleri, kedileri bile yok
Rüzgâr kol gezmekte o sokakta yalnız.
Üç camiden yükselen ezan sesleri yankıda
O iki kumru terk etmiş bahçeyi açlıktan
Hatta kurtlu kiraz veren ağaç bile kurumuş
Yalnızlığın ıslığı, bunalımıyla sokakta.
Ne kapı, ne pencere var, dostça açılan
Bırak hikâyeyi -gerçek yaşanan- masal gibi
Unutmak, serbestçe takılıyor hatırlanmaya
Yalnız sessiz sessizlik sokağın havasında.
Bir buruk iştah damağında kaldırımların
Bir ayak sesinin özlemi sağır kulaklarda
Saçlarında çiy-gözyaşı bulutları karışık
O Sokak ağlamakta şimdi unutkanlığa.
Sık sık ampulü patlayan lâmba direği yok
Kokoreç hayranı şarapçı gözükmüyor
Bulutlar küskün, güneş mahzun, ay “Adam sen de” ci
Sokak, unutulmanın hüznünde bitkin ve şaşkın.
Ne şarkı, ne türkü, ne şiir okunuyor toprakta
Nefes yok, soluk yok, ses-seda yok, sessizlik yalın
Yorgun, pısırık, aciz, ritimsiz, akortsuz renkler
Sokak, bir zamanlar sokak olmanın üzüntüsünde.
* Şiirde büyü vardır. Hazreti MUHAMMED
RAZIYIM
Yalnızlığımın boyutlarında sonsuz yasam,
Karanlık dört yanımda, her yön sabahsız akşam,
Bir yeis ki; bunun için çok gönlümde tasam
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
Ayrılık soğuk ızdırap, elemli, hem yorgun,
Yaşam; insana verilen armağanken durgun,
Boşlukta sallanır eller, yemiş gibi vurgun
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
Tümden kısıtlı yaşam, düşte huzursuz uykun,
Çerçeveler kalkmış, anılar gereksiz suskun,
Gerçek ile hayali ayıramaz olmuşsun
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
Ne ayak sesi, ne çıtırdı, sessizlik derin,
Ne saçlarını okşayan bir el, sanki serin,
Bana beni değil, tüm sevdiklerimi verin
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
Bıkkın bir beklenti, yalnız, hüzünlü, hem üzgün,
Ak bile sıkıntıda, kara kendince özgün,
Beklemekle geçmese kalan ömrümde bir gün
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
Bir tas çorba, bir bardak çay, umutlu bir özlem,
Ufka dalan yorgun gözlerde beklenti her dem,
Kavuşmak olsa da sonda, vallah bir daha demem
“Bekleyenim olsa da, razıyım kavuşmasam...”
* Şiirin ölüm tarihini boşuna aramayın. Banu DOĞAN
YAŞAMAK DENİRSE?
İçimde söndüremediğim zorlu bir yangın,
Dayanmak zor, çaresizliğine ayrılığın,
Gönlümde hatıralar olmuş darmadağın
Bu da yaşamak! Ama anlamak mümkün değil!
Yalnızlık... Telâfisi güç, anlatılmaz durum,
Sanıyorum ki bedenim yok, yaşamıyorum,
Düşünmekle çözülmüyor beynimdeki sorun
Bu da yaşamak! Anlamak mümkün değil ama!
Çözmek öylesine zor ki onursuz siyahı,
Gönül özlüyor ulaşmak için her sabahı,
(İsyanıma ortak edip yalnızca Allah’ı)
Bu da yaşamak! Ama mümkün değil anlamak!
Oysa yaşamak güzel, sevilince sevince,
Gün öyle aydınlanır, neşe döner sevince,
Yaşamda sağlık olur bilinen tek güvence
Bu da yaşamak! Mümkün değil ama anlamak!
* Şiir, sevginin kalesidir. Aşkın GÜNEŞ
DAYANAMIYORUM!
Ben babasıyım, öfke ile bağırırım,
Ben annesiyim, sitem ile çağırırım,
Ben nineyim, nedeni bilmez ayırırım
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Bağırmaya tolerans yok; “Bağırma!” deriz,
Anlamayıp derdini, baş etini yeriz,
İşimize gelir, dövercesi severiz
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Bağırırız hiç yoktan, bağırmak ne demek?
Kulak çekmek, çimdiklemek çirkin halt yemek,
Çok mu görülmeli sabır ile istemek?
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Doğru mu acep, hışımla çekmek kolundan?
“Çocuk bu!” adı üstünde dönmez yolundan,
Kalkmamalı her zaman ebeveyn solundan
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Yalnız doyurmak, içirmek değil meziyet,
Korurken bebeği etmemeli eziyet,
Onun istediği güler yüz, iyi niyet
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Parka götürürüz hava alması için,
Kızarız pabucuna azıcık kum girsin,
Ağladığında küskünce o için için
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Yemeği yemedi diye bağırınca,
Suyunu içmediği için çağırınca,
Evet’ler yetmez, kahrederek hayır’ınca
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Oyuncaklarını dağıttı hemen azar,
Suyunu oynayıp döktü mü? Kötü nazar,
İlâç içmez, popoya tokat azar azar
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Kusurluysa, manalı bakarız yüzüne,
Gözyaşını yakıştırmayız gözüne,
İşimize gelmez, inemeyiz özüne
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
Ne sitem olmalı, ne kinaye, ne ima,
Çocuklar şen ve hoş tutulmalı daima,
Kaş çatılıp kaba davranılırsa ama
Ben güçsüz bir dedeyim, dayanamıyorum!
* Her şey şiir olamaz, ama şiir her şey olabilir. Cemal SÜREYA
TREN
Yolundan sapmayan bu tren
bunalımının doruklarında
yolundan sapmış beni
nereye götürüyor?
Hayal dünyama mı yoksa?
* Şiir, manevi acı ve sevincin satırlara sinmiş halidir. Şiir, duygu alışverişidir şairin. Hasan Alp ERDOĞAN
SÖNEN YILDIZLAR
Gece yıldızlar söner
ansızın...
Bilirim senin geleceğini
Işıksın dolu dolu
hem gönlümü
hem ruhumu aydınlatan
köhneliğine aldırmadan...
* Şiir Anayasa’ya aykırıdır, doğanın ahlâkı kovduğu yerdedir, yasadışıdır. Cemal SÜREYA
DEĞİŞİKLİK
Gün geçtikçe
bana benzememekteki
inatlaşman artıyor.
Ben;
eski ben değilim,
“Zamanla değişirmiş insan”
Ama
bu kadarı da fazla değil mi?
* Şiir, deniz gibi kendi, yalnız kendi anlatır. Arif DAMAR
OLAĞAN
“Ben” yanına almayınca “sen”i
“Sen”, “ben” ile olmayınca
Elbette sen-ben ayrımı olacak
Ben ile sen arasında
Olağan...
* Şiir, fikirle değil, kelimelerle yazılan bir edebiyat türüdür. Stéphane MALLARME
KAHIR (BİR KEZ DAHA)
Ben suskun nankörlükler için kötü yazıyım,
Sazda tek bam teli kalmış ozanın sazıyım,
Kaderde varsa ayrılık, kaderim; razıyım
Sevdiğim, ayrılıkta alkışlanacak mıydım?
Zannettin ki yaşamda görülmeyecek restin,
Bir serseri inat yüzünden darıldın, küstün,
Bilemedin sevgim, her şeyden ne kadar üstün
Ey sevgili, böylesine dışlanacak mıydım?
Gücenmekse maksat, bulunur mutlak bahane,
Gülmek yerine somurtmak mı olur şahane?
Denilmemeli her omuz silkişte; “Bana ne?!”
Ben doğruları söylerken haşlanacak mıydım?
El sallamak öylesine zor ki, uzaktan hele,
Sabırsızca kahretmek yetmiyor bile,
İnsana kader midir, hep çekmek çile?
Çileyi çekerken bir de hoşlanacak mıydım?
* Dans, müzik ve şiir dediğimiz üç sanat, bir tek sanat olarak başlamıştır. Fırat İLİM
SIKINTIM OLUNCA
Gönül, ömrü tükenip sonlara ulaşırken,
Bir bahar diledi, umup da diyerek “Erken”,
Kaderi yazmış Tanrı; “Şu gün, şu saat!” diye
Israrla isyan etmeli mi “İnsanım” diyen?
Zamanında yaşamalıydı, yazı, baharı,
Zaman varken düşünmeliydi, kârı-zararı,
Heder olarak tükenen boş zamana bakıp
Hiç ummamalıydı geri gelmeyen çağları.
Her şey zamanında uygun, zamanında gerek,
İmkânsız umutsuzluğa umutlar eklemek,
Verilmiş olan süre yaşanacaktır yalnız
Pişmanlık, nedamet, geriye bakış boş emek.
Yaklaşırken ölüm, geriye özlem niyedir?
Oysa yaşam canlıya en güzel hediyedir,
“Ne idik, ne olduk?” Önemli değil o kadar
Geriye dönüş Yaradan’ın kendisinedir.
* Şiir, ne tek başına anlamdan, ne de tek başına söyleyişten doğmaktadır. Zaten ikisini birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Suut Kemal YETKİN
HİKÂYE (ya da) BİR VEYA BİRLER
Her ikimiz de Bir’inden çektik, güç anlatması,
İkimizin de zordu, Bir’i kenara atması,
İkimize de dert oldu, sözlerinin batması
Ama kaderdi… Yazılmıştı… Yaşandı ve bitti!
Sonra başka Bir aldı, attı başka bir dünyaya,
Özerklikten nasipsiz kaldık, kimsesiz ve yaya,
Başka başka dünyalar… Kimseye anlatılmaz ya!
Boşlukta kalan duygular kendiliğinden gitti!
Kader; üç-beş kez yönü değiştirmeye çalıştı,
Bir o kentte, bir diğer kentte yollar çatıştı,
Anlatmak kolay, anlaşılmak tarafsız kalıştı
Anlaşılmadı, anlatmamız olamadı ciddi!
Ve kaderdeki Bir’ler çıktı karşımıza özel,
Ama iyi, ama kötü, ya berbat, ya da güzel,
Bir Fatiha’yla noktalanacak gibiyken ezel
Dışarıdan görülenler sadece ümitti!
En sonra da sen-ben olarak yaşam dönemi…
Bu yaşamın yoktu gerçekten hiçbir önemi,
Ben öldüm… Ama sen yaşamaya devam et, e mi?
Tükendi yıllar… Sensiz bir ömür böyle bitti!
* Şiir, sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Ama sözcük nedir? Bir anlamı, bir çağrışımı, bir gölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir. Sözcük insanoğlundan haber verir. Sözcük boş bir kalıp değildir. Ozanın duyguları, düşünceleri, hayalleri, dünya görüşü, felsefesi, kişiliği, her şeyi şiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okşamasını bilmek gerek. Hangi sözcük, hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek. Cahit Sıtkı TARANCI
KARIMA
Sakın çökme, budur sana ilk uyarım,
İstemem benim gibi olmanı yarım,
Bir önerin varsa ben ona uyarım
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Sana bir şey olmasın, yoksul kalırım,
Sensizlikte yalnızlığa darılırım,
Ben de arkandan toprağa sarılırım
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Bir ömür tükettik, el ele beraber,
Sensizlik düşüncesi beynime keder,
Seninle yaşamak beni mutlu eder
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Doktora gitmen gerek, reçeteni al,
Perhiz yap, yeme ne yumurta, ne de bal,
Sensin beni hayata bağlayan tek dal
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Vücudundan sağlığın hiç eksilmesin,
Çünkü; anneannesin, babaannesin,
Sen; yaşamda benim için bir tanesin
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Beri gel ömrüm, biraz olsun gel beri,
Kalmasın gönlüm heyecanda hiç geri,
Düşünmem sensiz gitsin yaşım ileri
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Sağlıklı yaşa, hülyam kalmasın yarım,
Sen yoksan yaşamaktan ben de cayarım,
Gün-gece fark etmez hayattan kayarım
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Şu kadar yıl üzdüm seni biliyorum,
Hatan yok mu? Var! Hepsini siliyorum,
Yeter ki iyi ol! Hakk’tan diliyorum
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
Özlem olmasın içimde, yaşayamam,
Bu kalbi, bu bedende taşıyamam,
Bitmiş bir ömre yeniden başlayamam
Hayat arkadaşım, tek göz ağrım; karım.
* Şiiri tanımlamaya çalışmak, gökyüzüne merdiven kurmaya benzer. Bülent ÖZCAN
SÜNNETÇİ DEDE
-Sünnetleme’nin lügât manası; bir tabaktaki yemeği iyice sıyırarak yemek. Halk dilinde ise, atılması, dökülmesi olası bir şeyi sevabını almak için yemek, bitirmek eylemi olarak vasıflanmaktadır.-
Çorbanın dibi kaldı, yemedi torun,
Önemli değil, sakın yapmayın sorun,
Sünnetlemek asli görevimdir benim
Yeter ki çocukları iyi doyurun.
Meyve püresi, yumurtanın beyazı,
Sebze çorbasıyla, pilâvın birazı,
Dede hazırdır sünnetlemeye hemen
Öksürük ilâcının uçmasın gazı.
Balık kılçığını temizlemek gerek,
Ne zaman bitmiş, dolapta yok hiç ekmek?
Dede hazır kuvvettir, market şurada
Kolay mı yaşam, vermeden ödün, emek?
Alt bezi gerek, dede yarış, koş hemen,
Gecikti emzik yıkaman, temizlemen,
Sünnetlenecek o kadar çok şey var ki
Uzatma! Kısa sürsün içmen, yemen.
Bir şeyler lâzımsa dede gider alır,
Yoksa bebekler hevesle bakakalır,
Beğenmese de alınanları nine
Sünneti sever dede, bırakmaz hatır.
Bardakta su, tabakta kalmış yoğurdu,
İnanmak zor, artan artanı doğurdu,
Masada kalanlar o kadar çoktu ki
Hazmedemedim de, mideme oturdu!
Dede az çocukların yanında yatsa,
Yemeklerine azıcık çeşni katsa,
Müşkülpesentliği bir kenara atıp
Orucuz, yemeklerin tadına baksa.
Bulaşıkları mı yığıldı bir alay?
Gereği yapılacaktır mutlak, kolay!
Dede gelecektir üstesinden hemen
Yeter ki edilmesin, istihza, alay!
Adım çıktı ya; “Sünnetçi Dede!” diye,
Sünnetlemek neden zor olsun, hem niye?
Mutlu olurum her şeyi sünnetlerken
Ve bu dizeleri ederim hediye...
* Büyük sorunlara el atmak, şiiri küçültebilir kanımca. Edip CANSEVER
BİR REKLÂM!
Neden her an ikiyüzlülük, hem riya?
Hayal dünyasında mısın, ya da rüya?
“Seviyorum!” demek o kadar kolay mı?
İnsanda sıkılma olur, ya da hayâ...
Sevmek o kadar mı kolay? Anlat hele!
Kimler mutlu olmuşmuş, çekmeden çile?
Leyla, Zühre, Züleyha’yı kenara koy
Sevgiyi bilememiş çok şair bile.
Sevgide gösteriş doldurulsa tasla,
Kavuşmak olur elem, hüzün ve yasla,
Kişi kaybolmamalı bir hayat için
Yoksa aradığını bulamaz asla.
Yakışmıyor gözündeki sahte yaşlar,
Mutlu isen neden çatılıyor kaşlar?
Sevgiyi küçümsememelidir kişi
Yosun tutmaz asla yuvarlanan taşlar.
Gerçek mi dilinden dökülen her dua?
İbadetinde yok mu hiç mübalağa?
Tartmayacak sanma Tanrı sevabını
Kalmayacak şuna da, buna da Dünya!
Kolay sanma hiç, mahşerdeki hesabı,
Herkes ellerine alacak kitabı,
Dürüst olanlar mükâfatı alacak
Tanrı soracak, kul verecek cevabı.
* Şiirler vitrin gibidir. Duyguların vitrinidir. Herkes kendi yaşamsal kesitine ve oranına göre vitrine bakar, alacağını alır. Hasan Alp ERDOĞAN
SIRADIŞILIK
Farklı sayılmaz;
ne akşamın, ne de sabahın yeli
biri serin
öteki onun gibi aşağı-yukarı
biri aydınlığa çıkarken
diğeri karanlığa inerken.
Yani;
doğarken
ve ölürken ki gibi.
Arasında yaşam
ve çok kısa...
* İnsanın bulunduğu ruh durumuna göre değişik anlamlar çıkarabildiği kelimeler topluluğudur şiir. ANONİM
İTİBARLI OLMAK
Etiketin varsa
Mutebersindir;
Bey!
Beyefendi!
Muhterem Bey!
Zatıâlileri!
Sayın Bay!
Emredersiniz Efendim!
Başüstüne Efendim!
Hay Hay!
Hani Nasrettin Hoca’nın
“Ye kürküm ye!” örneği.
Yoksa
“Yoksun!” demektir
Gerisine gerek var mı?
* Şiir ölmemiş, … ıssız adam mahallelerine iltica etmiş. Ertuğrul ÖZKÖK (Ahmet HAKAN’ın “şiir ölmüş!” sözüne karşılık).
ZIRT-PIRT
“Zırt-Pırt” girersen
hülyama, rüyama
“Zırt!” deyip çıkarsın
hülyamdan, rüyamdan
“Pırt!” deyip kaybolursun
dünyamdan.
Böyle bilesin!
* Şiir sanatı, kendi hareketlerini tabiatın hareketlerine uydurduğu zaman en yüksek derecesini bulur; o zaman, tabiata öyle yaklaşır ki, ikisini birden ayırt edemeyiz. Nicolas Boileau DESPEAUX
SANA
Günüme güneş, geceme ay-yıldız denksin,
Gözüme fer, kulağıma sessin, ahenksin,
Umut dünyama, hülyalarıma da renksin
Anladın değil mi bahsettiğimi kimden?
Bedenimden, kalbimden daha yakındasın,
Belki de güçsüz kimliğimin farkındasın,
Gönlümde saklı mutluluğun parkındasın
Haberin var herhalde cismimden, ismimden?
İstediğin gibi, hem o kadar sıfat say,
Seni sana anlatmak değil asla kolay,
Bunu yazmak belki sürer on binlerce ay
Öğrenmen için yeterli, gelmen izimden.
Üşümüşsem ısıtırsın, sanki sobasın,
Yokluğumda çocuklarım için babasın,
Dertlere, sorunlara çaresin, çabasın
Seni nasıl -bir an- düşürürüm dilimden?
Meyvesizse taşlanmazmış gölgesiz ağaç,
Sayende tokum, kalmadım bir gün bile aç,
Yapsam da saçlarına nurdan ilahi taç,
Ödeyemem eğilip bükülsem belimden.
Yarım adam olduğumda sığındım sana,
Aç-susuz kalmadım, ikramın oldu bana,
Sağlık dilerim senin için Yaradan’a
Şüphe etmez inanırım, tutar elimden.
Ulu Allah’a borçluyum, binlerce şükran,
İnanıyorum ki senindir bendeki can,
Dinlemiyor ruhum ne emir, ne de ferman
Anla! Ben böyle de memnunum bu halimden.
Duyamamışsam ben, görememişsem yahut,
Abestir sana demem; “Kurtar beni, gel, tut!”
Keşke Tanrı’dan sonra yapsam seni bir put
Kâfir ölürüm, sapmış gibi ecelimden.
* Şiir, ne göktedir ne yerde / yolu insandan geçen güzelliktedir. Ahmet İNCE (ŞİİR YÜREK MEYVESİDİR’den)
(DİNİ) BAYRAM (LAR)
Bugün bayram, duygulanmak doğal, olağan,
Neşe, sevinç, mutluluk bir anda yaşanan,
Kalkmalı erken, arzulu olmalı her an,
Bugün bayram... Namaz ile başlar heyecan.
Yaşamak coşkusu gönülde hevenk hevenk,
Bayramlarda kutsallaşıyor tüm yedi renk,
Umutlar, düşünceler hayallerimle denk,
Bugün bayram... Sabahında başladı ahenk.
Hazırdır yerinde çikolata ve şeker,
Aile camiden çıkılmasını bekler,
Eller uzatılır, öpülür teker teker,
Bayram sofrasında herkes mutluluk diler.
Büyükler kalkmadan kalkılmaz sofradan,
Hele baklavanın da tadına bakmadan,
Su içilmez tatlılar mideyi yakmadan,
Şükür Duası sonu beklenir, bıkmadan.
Bugünde insanın ulaştığı yer doruk,
Yüzler gülerken sanki alınmaz hiç soluk,
Sabır ile helva olurmuş ekşi koruk,
Mutluluk coşkusu bayramda oluk oluk.
Şeker Bayramında davulcu bekler bahşiş
Kurban Bayramında kurban kesmek büyük iş,
Kutsaldır bayramlarda Allah’a yöneliş,
Çünkü geliş gibi dönüşte ona imiş...
Mutlu olmak için eğer bayramlar yolsa,
Yalnız bugün değil, hayat hep bayram olsa,
İnsan gönlüne hep bayram neşesi dolsa,
Ve de dualar her zaman yerini bulsa.
* Bütün şairler gibi, kimi zaman bir düşünceden, kimi zaman bir duygulanmadan, bir kırgınlıktan, bir öfkeden yola çıkarım şiirin başlarında. Bazen de düşündüğüm, kurduğum, tasarladığım şiirin dışına çıkarım. Bir ayrıntı, yakaladığım bir imge şiirin bütününe egemen olur. Kimi şiirlerimi aylarca çalışarak bitiririm, kimini de bir oturuşta. Bitirdiğim bütün şiirleri ezberlemiş olurum. Biçimciliğe karşıyım, ama biçime çok önem veririm. Ayakkabı gibi, ne bol gelmeli biçim, ne de dar. Tam oturmalı şiirin muhtevasına. Arif DAMAR
SABIR SORUNU
Sabrın da sınırı var,
Sabır taşı olmaya gerek yok,
Açım,
sanki bitmiş gibi bahar,
Kış içinse elbette karnım tok.
* Şiir, hem ozanın hem de yazıldığı çağın resmidir. ERIK STINUS
YARGI
Kalbimi çalan suçlu
Ayağa kalk!”
ki görebileyim seni!
Yalnız mısın?
Tek başına mısın orada, ortalıkta?
Görünüyor musun?
Peki
ben niye göremiyorum seni?
* Şairler, söz sultanlarıdır; hekimler saltanatlarını vücut üzerinde kurarlar; şairlerin dil güzelliği ruha zevk verir, hekimlerin özverileri hastaları iyileştirir. İbn-i SİNA
ÖYKÜ GİBİ
Bazı deyişler
senin için mi yazılmış?
Örneğin;
sevgi üstüne,
aşk üstüne,
tarih üstüne...
Hayırdır inşallah!
Sen kimsin?
* Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka bir musikidir. Şiirde ‘nefes’ ve ‘ses’ iki temel öğedir. Dizenin ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa ya da ister en hafif perdeden olsun, ister İsrafil’in sûru (borusu) kadar gür olsun, kulağı bir ses gibi doldurmazsa halis şiir değildir. Nazım Hikmet RAN
ZIRVALAMA
Zırvalamak istersin
(bazen)
vakit dardır
zırvalayamazsın
vakit olduğunda ise
zırvalaman mümkün değildir
velhasılıkelam
anlamak da zor
anlatmak da!
* Şiirin düşmanları, bu meslektekiler ya da müşteriler arasında değil, şairin kendi içindeki uyum eksikliğindedir. Pablo NERUDA
İLHAM
Gün geldi bir serçe bile konmadı
bahçemdeki çiçeklerin dallarına.
Gün geldi
-hatta gece, geceler geldi-
bahçemdeki kuşların cıvıltıları ile coştum,
tüm kuşlar
sardı, kapladı dört bir yanımı.
Ve kendimi mutlu hissettim
dizelerde.
* Şairin gücü, sözcüklerle kuruduğu ilişkide, onlara bakışındadır. Mustafa KÖZ
AŞKI KISACA BİR TARİF(!)
Aslında aşk denilen olgu karmakarışık,
Kişi kendiyle bile olamıyor barışık,
Gece mi karanlık veya gündüz mü aydınlık?
Farkında olmaz, yalnız aşkı yaşar âşık.
Pembedir umutları, dünyasında genelde,
Yalnız beyaz süsler, hülyalarını özelde,
Zeki değildirler, uyanık da sayılmazlar
Akıllar kalır kendileri için güzelde.
Gece bitmez, gün dönmez bazen, âşıksan eğer,
Hiç dik değildir baş, âşıklar hep öne eğer,
Sevilenin ufacık bir gülümsemesiyle
Âşık olanın eğik başı göklere değer.
* Ben şairim, gaibi kurcalayan çilingir; / Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir… Necip Fazıl KISAKÜREK (ŞAİR-1939)
AYRILIĞA ISLIK
-Ölüm Allah’ın emri, Ayrılık olmayaydı!-
Yollar ne kadar uzun, uzak,
Geliş olsa, gidiş olmasa,
Ayrılığa konulsa tuzak
Dönüşte göze yaş dolmasa.
Yuvadan ayrılırken kuşlar,
Dönüş o kadar olur ki zor,
Ayrılıklar özürsüz başlar
Acı olur yüreklerde kor.
Üzüntü kederde heyecan,
Bıkkınca olurken egemen,
Unutulmaz sevgiler bir an
Gereksiz “Seviyorum!” demen.
Yapraklar düşerken hazanda,
Hüzün bekler tüm sabahları,
Ayrılık simgeleşir anda
Unutturuverir Ah’ları.
Ayrılık acılar yedirir,
Dertleri içirir ayrılık,
Yalnızlık giysisi giydirir
Kor olur bedeninde ılık.
* İnanıyorum ki, insanlık dünyadaki hükmünü sürdürdükçe şiir de varlığını devam ettirecektir. Mustafa Nihat MALKOÇ
BİR DOĞUM BEKLENTİSİ
Her doğum;
yeni bir gün
Her yeni gün;
yeni bir umut
Her yeni umut;
yeni bir emek
Her yeni emek;
mutluluk demek...
Yeterli değildir,
mutluluk için emeklemek!
* … Şiirsel duyguyu düpedüz duygudan ayıran temel özellik onun, deyim yerindeyse kaydedilmiş, şiirle tespit edilmiş bir duygu olmasıdır. Metin ALTIOK
GİDEN BİR DOST ARKASINDAN
Gidiyor sevilenler, emekli, ya işte,
Emretmiş Tanrı, sıra yok ki bu gidişte,
Çevren dopdolu iken yalnız gitmek var ya
İnsanı kahreden, bu yalnız gidiş işte!
Zamanı-vadesi yeten gidecek elbet,
Hiç kimse kazık çakmayacak ilelebet,
Gönül-kalp rahatlığı olursa kişide
Azrail’e söylenir tek kelime; “Evet!”
Sıcak sıcak sarılmalar kalkmıştır artık,
Sofrada bir tabak, bardak eksiktir, kalkık,
İlk günler Yasin, Tebareke, Mevlit, Kur’an
Sonradan kalmaz genizde bile hıçkırık.
Belirlenen vadedir insanlara ömür,
Kimisi (sanır ki) yaşar, kimi sürünür,
Fark etmez kısası-uzunu o gidişte
Bakarsınız Azrail kapıda görünür.
Hayat akarken oluşur uyak, heceler,
Çözülmüyor kusursuz, yalan bilmeceler,
Çünkü sona doğru hızla geçiyor zaman
Buna mukabil bitmiyor asla geceler.
Ben de oldukça yoruldum, yorgunum artık,
Zamanım tükenmiş epey durgunum artık,
Birikmiş yılların yılgın yalnızlığında
Küllenmiş hatıralara kırgınım artık.
“Bana da bi şeyler, haller oluyor!” derken,
Belki gün kararırken, belki daha erken,
Çalındığında kapı; “Kim o?” diyemeden
Belki gelişi bile bilmeden giderken.
Çok canlının düşüncesinde yaşar mutlak,
Dileği; “Üç gün yatak, sonra kara toprak!”
Hakk’a, cana, canana eziyet vermeden
Keşke giden dost gibi gereğe ulaşsak!
* Şiirlerin yansımalarını pırıl pırıl bir ruhta seyre dalmak, ne büyük bir zevk benim için. André GIDE
ÖKÜZ(!)
Kızılan insanlara bazen niye “Öküz” deriz?
Halbuki öküzlükleri insanlardan kalan iz,
Tabiatın verdikleriyle kalsalardı eğer
Bitmezdi öküzlük için kendilerinde deniz.
Gerçekten bazılarının iki ayağı vardır,
Sığmazlar bir yere, otobüsler onlara dardır,
Ayak ayak üstüne atıp yitirirler saygı
Elecekte-delecekte gözler, kısa ayardır.
“Öküz!” deyip de geçmemeli, bilmezler hal-hatır,
Yaşlı, hasta, gazi... Yoktur zihinlerinde tek satır,
Ne edep bilirler, ne kural, ne de medeniyet
Öküz sanırsın amma, cinsleri katırdır katır.
Her şey Allah’tan değil, aslında olsan da gözde,
Ebeveyn öğretmemişse, öğretmen n’apsın sözde,
Öküzlük nesepten miras değil, yokken var olur
Adam olmayı istemezse eğer insan özde.
Bazen onlara değişik başka şeyler de deriz,
Örneğin eşekle özdeşleştirir, bahsederiz,
Babanın suçu nedir? Suç kendisindedir asıl
Vitesten atan (!) öküzlere bazen deriz; “Keriz!”
Bazıları tüm yollar kendilerinin sanırlar,
Tüm kuralları kendi dışındakiler için tanırlar,
Öküzler var ya, her zaman her şeye egemen
Belâ ancak başlarına gelince sakınırlar...
Kem söz sahibine aittir, ya edilen küfür?
Anlayamazsın, bilemezsin bu öküz hangi tür?
Sakındıkça, çekindikçe kişi böylelerinden
Çıldırtırcasına seni düşüncelere götürür.
Var böylesi cemiyette, niyet hakaret değil,
İnsanlık öğrenmemek, bilmemek mazeret değil,
Doğal insan olmak, insanca yaşamak meziyet
Saygı, sevgi, tebessüm göstermek merhamet değil.
Öküzlük üzerine beste yapılırsa eğer,
Bu beste (sanırım) güzel olur, hatta şaheser,
Çünkü öküzlük insanlara has bir gaye
“Keser döner, sap döner!” Ve her şey aslına döner.
* Konusu ve biçimi ne olursa olsun şiir, taklit sanatlarındandır. ARISTOTELES
SENSİZLİK DÜŞÜNCESİNDE
Unutmadım asla seni
Hem hayatımın hiçbir anında;
İsmimde, cismimde,
Tenimde, etimde,
Gözümde, özümde,
Sesimde, nefesimde,
Yazımda, çizimde,
Yazımda, kışımda...
Gün aydınlanmıştı seninle
Ama kararık şimdi
Sensizlik düşüncesinde...
* Şair; bir sanat dalının işçisi ise ki öyledir bence, o zaman bir sanatçıdır da. Atakan KARTALTEPE
KİM KİME?
Sana,
Yaşarken;
“Beni bağışla!”
demek isterdim
Göçerken değil!
*Şair, hem toplumsal nitelikli dilin bir ustasıdır, hem de bireysel sözün yaratıcısıdır. Mehmet Rıfat
MEYDAN OKUYUŞ
-Ölüme-
Yine vurdun
bir gece sessizliğinde
yüzüme beni.
Ben sana;
“Çekil git başımdan!”
dememiş miydim?
Yıllara meydan okuyup
titrettin bir güzel anımı.
Bana yazık değil
Yoruluyorsun!
* Şiir hem varlıktan, hem addan, hem sözden, hem yazıdan, hem anlatıdan, hem de şiirden yanadır. Giuseppe UNGARETTI
“SENİ SEVİYORUM!” DEMEK
Dünyada en kolay belki de en zor cümle;
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Haykırmak isterim sevdiğime tüm gücümle;
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Karanlığı yırtarcasına doğunca güneş,
Siyah, aslı beyaza dönerek olunca eş,
Neşe, sevinç olunca mutluluklara üleş
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Başkasının hayatını yaşamaktır, sevmek,
Cümlelere sığmayanı anlatmaktır, övmek,
Bunlara karşın, kendini ruhen dövmek
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Denizin öfkesi birleşince gökyüzünde,
Yazın solunca baharın neşesi hüzünde,
İsterim yedi renk şekillenince yüzümde
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Dolaşsa parmaklar saçlarında muhabbetle,
Nefeslense gözlerinde dudaklar şefkatle,
Açılınca eller Yaradan’a ibadetle
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Doğan bebeğin seslenişi gibi anneye,
Gencin serzenişi gibi herhangi bir şeye,
İsterim çağrı gibi Azrail’e hediye
“Seni seviyorum!” demek “Seni seviyorum!”
Hissetmek zor ama söylemek o kadar kolay,
Doğruyu söyleyen için gerçek olmaz olay,
Kabir görünüverince kişi için saray
“Seni seviyorum!” denir “Seni seviyorum!”
* Şiir yazıldığı dilin içindedir. Tercüme ile yazılan şair, hemen hemen yoktur. Yahut şiiri için değil, düşüncesi için sevilir. Ahmet Hamdi TANPINAR
FELSEFE
Göğün mavisi kızıla dönebilir,
Eğer gelirse aşka,
Denizin mavisi de siyaha gelir
Eğer bilmiyorsa renk başka.
Kanın kırmızısına, sütün beyazı
Narın ekşisine, balın ağdası,
Yaprağın yeşiline, hazanın sarısı
Ve de hepsine
Yalnız aşk egemen olabilir.
* Sanatkâr; toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra, alnında ışığı ilk duyan insandır. Mustafa Kemal ATATÜRK
O DEĞİLSE, KİM?
Sen;
Benim gönlümde yaşattığım
O sen değilsin
O sen olamazsın
O sen olabilmen için
“Bir fırın ekmek yemen gerek!”
derler ya...
Hazin!
* Şiir çokça acılardan, biraz da mutluluktan beslenir. Talat KIRCAN