NİNNİ


Tenni, tenni teneni,
Çok severiz biz seni,
Çevre topla seveni
Ninni bebeğim! Ninni!

Minnacık, mini mini,
Duyuruyor sesini,
Özledim nefesini
Ninni bebeğim! Ninni!

Durma sen, sakin sakin,
Hopla, zıpla hem tepin,
Bir çık yukarı, bir in
Ninni bebeğim! Ninni!

Olma sakın hiç nezle,
Sıkışma sakın gazla,
Kendini sıkma fazla
Ninni bebeğim! Ninni!

Acıkınca de; “Agu!”
Susarsan de; “Bu!” “Bu!”
Uyumaktır doğrusu
Ninni bebeğim! Ninni!

Yanakların sanki bal,
Gül goncasına tek dal,
Gülüşünde kalmaz hal
Ninni bebeğim! Ninni!

Memeden bıkacakmış,
Dişleri çıkacakmış,
Yasağı yıkacakmış
Ninni bebeğim! Ninni!

Yere basınca sağlam,
Olacak büyük adam,
Gayrı ne desem yalan
Ninni bebeğim! Ninni!

* Şair, derdi olan adamdır, takıntılı olan adamdır. Celâl HİKMET

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

HAYAT AĞACIM

Hastaysam, o ilâcım,
Sevabıma duacım,
Başımdaki tacım,
Benim Hayat Ağacım.

Erken doğdu, yol aldı,
Her tarafa nam saldı,
Sülalemiz çoğaldı
Benim Hayat Ağacım.

Mevsimlerden yaz da var,
Onun için hep bahar,
Ömür sonuna kadar
Benim Hayat Ağacım.

Gözlerimde yorgun fer,
Kulağımda yok sesler,
İçerimde etmiş yer
Benim Hayat Ağacım.

Kederime çok uzak,
Sevincime hep ortak,
Özlemime yok tuzak
Benim Hayat Ağacım.

Açlığım için nimet,
Susuzsam yağmur, rahmet,
Cismime tok bereket
Benim Hayat Ağacım.

Dilimdeki çift hece,
Sanki soyut bilmece,
Ona lâyıktır ece,
Benim Hayat Ağacım.

Renklerden ak, hem apak,
Yıldızlardan asma tak,
Güneşten de çok parlak
Benim Hayat Ağacım.

Yılları sürüyecek,
Çabukça yürüyecek,
Bebektir büyüyecek
Benim Hayat Ağacım.


* Her şey şiirdir. Ataol BEHRAMOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DEDİLER Kİ...

Dediler ki; “Güzel şeyler yaz hep, güzel şeyler söyle,
İçinde neşe, sevinç, heyecan dolu olsun şöyle,
Karamsarlık, yeis, gam, keder, elem olmasın öyle
Sevinç, neşeyi paylaşalım, hüzün, elemi değil!”

Dediler ki; “Yaşamda her an kötü de var, güzel de”,
Çareler tükenmez düşünülen, umulan emelde,
Pişmanlık yer etmez bilinsin gönlümüzde genelde
Hiç kimse yalana, yanlışa, kötüye duymaz meyil.

Kişi, yaşama uygun yaşayıp da önem verince,
Yaşam mutluluk, saadet dolar, hem de değerince,
Adımlar atılır iyiye, güzele gereğince
Sevgiler çoğalır, gür damlalar gibi çisil çisil.

O; gören gözüm, işiten kulağım, konuşan dilim,
O; ilmime, dinime ve ruhuma ulaşan elim,
O; iyi, mantıklı düşünmeme sebep, aklıselim,
O; bebeğim, Allah’a inancım için kesin delil.

* Şiir, insanı insana yaklaştıran şeydir. Sait Faik ABASIYANIK

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

SÖYLE!

Benzetsem özlemini; dağlar gibi mi?   
Gözyaşlarım da nasıl; çağlar gibi mi?
Kalbimin çarpıntısı... Ağlar gibi mi?
Nasıl yaşarım sensiz? Ver gayret! Söyle!

Ulaşılmayan uzun yollar gibi mi?
Saramayan boş eller, kollar gibi mi?
Susuz kalan vefasız çöller gibi mi?
Zor sorulara denir mi; “Evet”? Söyle!

Kor gibi, yüreğimi dağlar gibi mi?
Çaresizliklere el bağlar gibi mi?
Koruk bile yapmayan bağlar gibi mi?
Ne yaman şeymiş değil mi gurbet? Söyle!

Duru, dingin, cesur yağan kar gibi mi?
Şeşi olmayan tavlasız zar gibi mi?
Kavuşulmayan sevgili, yâr gibi mi?
Ödenir mi hiç hasarsız diyet? Söyle!

Kesin dönüşsüz açık bilet gibi mi?
Sonucu olmayan bir anket gibi mi?
Gidilmeyen bir kokteyl, davet gibi mi?
Olur mu böyle şaşkın nedamet? Söyle!

Şakımayan şirin bülbüller gibi mi?
Dikensiz açan beyaz güller gibi mi?
Yapraksız, filizsiz yoz dallar gibi mi?
Öpülür mü böyle çıplak demet? Söyle!

Seğiren, bilmeyen gözlerim gibi mi?
Gitmeyen, dermansız dizlerim gibi mi?
Yanlış anlaşılan sözlerim gibi mi?
Çekilir, dayanılır mı bu dert? Söyle!

Senden uzak sanki yaşamak gibi mi?
Çıkamayacağım basamak gibi mi?
Sensiz bu bedeni taşımak gibi mi?
Dilden sakınılır mı merhamet? Söyle!

Utanınca büzülen dudak gibi mi?
Sevgiyle öpülmeyen yanak gibi mi?
Sesimi işitmeyen kulak gibi mi?
Yaşanır mı gönülde bu halet? Söyle?

Hükmedemeyen bahtsız kral gibi mi?
Bilinilmeyen darbı mesel gibi mi?
İnanılmayan öykü, masal gibi mi?
Saygın olur mu başsız keramet? Söyle!

Karaya çalan gri-beyaz gibi mi?
Abdestsiz kılınmayan namaz gibi mi?
Kabul olmayacak bir niyaz gibi mi?
Ödenir mi garibana zekât? Söyle!

Doya doya koklayamamak gibi mi?
Bilincimde saklayamamak gibi mi?
Gönlüme odaklayamamak gibi mi?
Bil! Nedir düşüncemdeki hikmet? Söyle!

Sana gelmeye üşenmemek gibi mi?
Sensiz yaşamı düşünmemek gibi mi?
Bu dizeleri döşenmemek gibi mi?
Neye edeyim ki mukavemet? Söyle!

Uzak kaldık, biçare, yorgun, bitkinim,
Göklere ulaşmış, sensizlikle kinim,
Seninle sende, ben daima seninim
Bana gelmen olmaz ki hiç zahmet, söyle!

Nasıl yaşarım, düşünemem ne biçim?
Suyum olsa içmem bir yudum, bir içim,
Ben sensiz yaşamayan, bir ölü, hiçim
Ne kadar bana verilen mühlet? Söyle!

Sorunlara çözüm üretmek gibi mi?
Yanlışlara ayak diretmek gibi mi?
Soyut fikirleri çürütmek gibi mi?                     
Seni hep düşünmek az mı cüret? Söyle?

Dilsizleşen cümleler, kelime, hecem,
Rüyasız, yaşamadan geçilen gecem,
Ulaşamadığım bilgi ve derecem
Bilmemem, öğrenmemem gaflet mi söyle?

Yeter! Bu kez bu kadar ayrılık yeter!
Anla beni! Sensizlik ölümden beter,
Gün gelir, uyaklar, dizeler de biter
Bitmez torunum sana bu hasret, söyle!

Çok yakından geliyor torunun sesi,
Onu pek çok özledi çünkü dedesi,
Bu satırlar ona Bayram Hediyesi...
Değil mi bu mutluluk, saadet? Söyle!

* Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir. Luis ARAGON
(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

BENDEN UZAK KALMA (OLMA) SAKIN!
                                                                                              -Uzaklaşırsan ölürüm!-

Beklemek... Saatlerce seni beklemek... Yoksulluk
Uykun bitene kadar dualarla başucunda
Çaresizliğe, yoksunluğa sanki etmek kulluk
Sonuç; gülüşlerini ummak iki avucumda.
            Gecemde karanlığa yön veren çoban yıldızı
            Sığ çöllerde susuzluğumu durduransın sen
            Ramazan açlığımın umarsız verdiği hızı
            Kesip doyuran, ezan okutan heyecansın sen.
Sen adımlarıma yol gösteren kılavuz fener
İçimi ısıtan korsuz bir ateşsin torunum
Işık, ısında kelebek gibi pervane döner
Sen gönlümdeki dünyaya bir güneşsin torunum.
            Sabır taşları ile cismimde yaparken hasat
            Rüyama, hülyama, duama gülüşün egemen
            Kendine geldi arzu, istek ve ümitle hayat
            Yaşadığımı hissediyorum gülüşünle ben.
İçtenlikle gülüyorsun görünce beni madem
Gönlüm de gülüşüne aynı içtenlikle ortak
Cismimde yer almaz, yaşamam asla bir an matem
Gülüşün çünkü öylesine temiz, pak, saf, çıplak.
            Seni sevmek olmamalıdır enteresan bile
            Gönlümüze dolduruyorsun sevgi rüzgârını
            Bunu biliyor sokaktan geçen insan bile
            Yıkıyorsun içteki sevgisizlik duvarını.
Karanlıktan aydınlığa çıkıp; “Müjde!” der gibi
Gariplikten, hiçlikten sevgilere döner gibi
Yalnızlığa, yalnızlığıma “Git işte!” der gibi
İsterim demeyi; “Sevgini hep bana ver!” gibi.
            Gitme buradan, ayrılma sakın benden, ölürüm
            Gözlerinden, gülüşünden uzak kalmak bana eziyet
            Nefesini duyamamak, sana dokunamamak; zulüm
            Seninle olmak, seninle yaşamak bana ibadet.
Ömrüm tükenmek üzere, kalan sürem birkaç yıl
İzin ver; ömrüm seninle, yanında sona ersin
Cehenneme bile giderim, sorma sakın; “Nasıl?”
Sensiz yaşamaktansa bırak, deden ölüversin!...
            Ayrılık... Ölmeden ayrılmam... Anla beni! Bu bir!
            Güçlü ol! Tahammüllü ol yokluğuma! Bu iki...
            Ölünce taşı beni, oku Kur’an, getir tekbir
            Çünkü hiç kimse dünyaya kazık çakmayacak ki!

* İnsanı insana ancak şiir sevdirir. Sait Faik ABASIYANIK

 

 

 

 

 

 

GÜL (Kİ GÜLMEK SANA YAKIŞIYOR)

Bir kez güldün ya, neler oldu bilsen?
Çaresizliğin çaresi oldun sen,
Dermansızlığımın da dermanı hem
Gülmeyi öğrendim bu yaşlarda ben.

Birikmişken sorunlar yığın yığın,
Bir gülüşünle oldu darmadağın,
Başaramamıştım şimdiye değin
Çözümlendi bilinçsiz o kördüğüm.

Yalnız olmak bana sanki diyetti,
Gülüşünle yalnızlık o an bitti,
Asabiyetim uzaklara gitti
Bunun için güzel gülüşün yetti.

Ne parasız kalma, ne enflasyon,
Ne yürek çarpıntısı, ne tansiyon,
Kalmadı üzüntümüz bir porsiyon
Gülüşünle verdin hepsine sen son.

Çakır gözlü, güler yüzlü nar tanem,
Ak tenli, hem hareketli kar tanem,
Evimizin bereketi, nur tanem
Gülmenle kendimizdeyiz bir tanem.

Çabuk büyü, tez yürü, konuş hemen,
Sevgimize daima ol egemen,
Biz olamayız hiç sana öğreten,
Gülüşünle sensin bize öğretmen.

* Bir kişiyle bile konuşulmaz şeylerle dolmuşsa bardak, başlar şiir taşkını.  AFORİZMA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖFKELİ BEBEK

Bir de sinirli huyun varmış senin
Sana yakışmayan
Gönlünle gülüşüne saklayıp
Sindiremediğin
Uyandığındaki huzuruna zıt
Uykusuzluğunla uyumlu...

Dedim ya;
“Sana yakışmamış”
Sana yakışmıyor.

Sen hep gülmelisin
Ömür boyu
Benim için de...

Benim yerime de...

* Şiiri, imge, simge salatasına dönüştürmemelidir. Yılmaz ARSLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MİSAFİR BEBEK      

Sen geldin ya, bu sabah bir başka sanki,
Işıklar bir başka parladı inan ki,
Akşamı getiren sesleri dinlerken
Yaşadığım sensizlik öyle yaman ki!

İyi ki yazın geldin, bu çok şahane,
Kış olsaydı da aramazdık bahane,
Şimdi de bize misafir oluyorsun
Allah’tan bir şey mi isterim, daha ne?

Anlayamıyorum bazen hiddetini,
Öyle sesini yükseltme şiddetini,
Sonsuz ızdırap çekiyorum ağlarken
Sorma bana, söyleyemem müddetini.

Altındaki pişik seni kızdıran şey,
Zamanında uyumamak bezdiren şey,
Bilsen neler düşünüyorum gönlümde
Sana sevgim; bu şiiri yazdıran şey...

* En kapalı şiir bile tam karanlık değildir. Yarı gölge alanları seçmeye alışık bir göz için, şiirin yakınında saklı aydınlık bölgeyi bulmak zor olmasa gerek.  Behçet NECATİGİL

 

 

 

EGOİST (DEDE!)

-Öğüt verir gibi-

Omzuma koyup başını, beni avutma,
Büyüdüğünde yoksam da, beni unutma!
Beni ayrı sev, bak, başkasıyla bir tutma
Ahrete yolcu ederken, beni unutma!

Böyle kalmayıp yaşınla büyüyeceksin,
İstikbale adım adım yürüyeceksin,
Bazen somurtup da ayak sürüyeceksin
Ama yine de gül, sakın beni unutma!

İyilik yap ama, her an isteme diyet,
Allah aşkına olsun, dilediğin niyet,
Yaşamınla ilgili olmasın şikâyet
İyi yaşa yarınları, beni unutma!

Sözü yerinde bitir, gereksiz uzatma,
Gereken gereklidir, saklayıver, atma,
Güler yüzle bakmak sadakadır, kaş çatma
Gülmek sana yakışıyor, beni unutma!

Daha küçüksün ama, benziyor çok huyun,
Dedenden de geliyor (baban gibi) soyun,
Uykun göze, aklın başa, uzasın boyun
Aklınla, fikrinle büyü, beni unutma!

“Keşke!” kelimesi kullanma, tehlikeli,
Tüm düşünceler onunla olur lekeli,
Gür çıksın sesin, olmasın hiç netameli,
İlahi oku uğurla, beni unutma!

Edindiğin her nimette vardır bir külfet,
Hiç kusursuz değildir her güzel, hayal et,
Son trene, adıma kesilince bilet
Yolcu etmek için gel de, beni unutma!

* Yalın sözü yeğlese de yalınayak değildir şiir. Kemal ÖZER

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HOŞ GELDİN ÖZLEMİ

-Yaşamak gibi-

Denizini taşırıyor, gönlümdeki sevgiden ırmak,
Bunu, gelişinle yalnız sen yaratabilirdin ancak,
Yaptık ruhumuza, özgün nurdan bir salıncak
Gir-çık istersen beynimize, kendini gör-kendine bak!

Beyaz-siyaha, su-ateşe egemen sen biliyorsun,
Öyle bir duygu ki yarattığın, sımsıcak geliyorsun,
Söyle! Inga’yla ağlayınca, öfkeni mi deliyorsun?
Ağlama! Buna ne biz razıyız, ne de razı olur Hak!

Kundak yok sana, ellerin, ayakların her zaman özgür,
Sensizlik bize esaret, seninle olunca hürüz, hür,
Seninle yaşayıp seninle tüketmek isteriz bir ömür
Söylerim, işte budur; yaşayarak yaşamak...

* Şiir dediğimiz şey öz ve biçim birliğinden büyük de olabilir, küçük de.  Hüseyin CONTÜRK

 

 

 

 

 

GELMEDİN!

           
-Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun. Avni ANIL-

Yine akşam... Sensiz geçen bir gün daha... Gelmedin!
Sensiz nasıl ulaşacağız sabaha? Gelmedin!
Umut bağlıyoruz yalnızca duaya... Gelmedin!
Söyle! İsyan mı etmeliyiz Allah’a? Gelmedin!

Madem gelmeyeceksin, öyle ümit vermen niye?
Sabrettik, sabrediyoruz, yeter ki sen gel diye,
Akşamı getiren sesler durmuyor bir saniye
Kahrolduk ki, kahroluyoruz, vallaha gelmedin...

Gülüşün, hem de yaslayışın omzuma başını,
Bilgiççe ara sıra çatışın bana kaşını,
Öperek kurutmayı istediğim gözyaşını
Mümkün değil hatırlamamak, billaha gelmedin...

Ilık sular hazır, ayaklarına dökmek için,
Özlemimiz boyutsuz, sorma bize sakın, niçin?
Sensizliği yudumlarken mahzunca için için
Çöl ortasında susuz, özledik vaha, gelmedin...

Sabah güneşi açsın cismimizde ışıl ışıl,
Sen gel, uyu kollarımızda mışıl mışıl,
Biliyorsun sen, sevdiğimizi ne kadar, nasıl?
Gel ki sığınmayalım ah’a, eyvah’a, gelmedin...

Mısralara ne kadar döksem de yeterli değil,
Sevgide kusurumuz varsa, demelisin; “Eğil!”
Seni bekliyoruz özlemle, ne olur bil!
Sana kavuşmak için dua Allah’a, gelmedin...

* Her şiir, kendi an’ının dışa vurumu, her şiir, şairin o an’lık boşalmasıdır. Celâl HİKMET 

 

 

 

 

 

BEBEĞE ÖZLEM


Bir yaz sabahının ilk aydınlıklarında,
Güneşi beklerken ezandan sonra
Tarifsiz bir yalnızlık dört bir yanımda.

Gökte kaybolmaya yüz tutmuş
Ak özlem bulutları
Bir, iki...
Bilemedin, üç sonsuza doğru
-Mavilikler arasında-

Batı cephesinin aydınlığında
Güneydoğu cephesine yönelik bir uçak
Bir çizgi çiziyor
Kuzeybatı-güneydoğu ekseninde
Uzak!

Özlem yaratıyor bu mesafeyi...

Oysa uzatsan ellerini
Ulaşacak, kavuşacak gibiyim sana
Gözyaşlarına,
Gülümsemene
Sıcaklığına...

Bana gelmek istiyorsan sen de
Bir “Evet!” de
Yeterli...

*Şiir yalnız duymakla, parlak imgeler bulmakla değil, dil ve sözcükler konusundaki bu bilgilerle, bu sevgilerle, bu dikkatlerle yazılabilir. Cahit Sıtkı TARANCI

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

 

MEKTUP


-Ağlamak üstüne-

Çölde yağmur yağdırmak senin zaferin,
Bizi hep mutlu kılmak senin eserin,
Kış ortasında ılıksın, yazın serin,
Aferin! Gönüller dolusu aferin!

Yırtıldı takvimden bir sayfa daha, dün,
Tükenen ömrüm... Özlemin artmakta her gün,
Yokluğunda oldum ben böylesi üzgün
Hepsi önemsiz, mühim yalnız gülüşün.

Sen; gönlümüzde taht kuran efsanesin,
Dünyanın her yerinde bir tanesin,
Allah aşkına söyle! Nesin sen, nesin?
Bize, bizi kavuşturdu “Inga!” sesin.

Duydum, ağlıyormuşsun, ağlamak niye?
İhtiyaç mı var yoksa meme-ninniye?
Haberler gönderdim, duydun mu “Gel!” diye?
Kıyamam, ağlama! Gülmen bize hediye...

Neden ağlıyorsun ki; aç-susuz musun?
İnanmam ama, yoksa uykusuz musun?
Yakıştıramam hiç (inan) huysuz musun?
Ye, iç, uyu! Daima gül uzun uzun...

Geçmedi mi daha altındaki pişik?
Uykusuzluktan mı gözlerdeki şişik?
Emret! Âlemi edeyim delik-deşik
Yoksa saygını yitirir evde beşik.

Ağlaman uygunsuz, ağlama bir daha,
Gece sona erdi, ulaştık sabaha,
Duada nineler, beş vakit Allah’a
Ben de... Biz de... Yemin ederiz vallaha!”

* Şair, her şeyden önce şiir yazdığını bir saniye hatırından çıkarmasın. Cahit Sıtkı TARANCI

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

 

 

 

 

 

İMGE ve BENCİLLİK -veya- ÖRNEĞİN

                        - Gün geçmez bölmelerde yaşa. Dale CARNEIGE-
                                               - Hayallerinin esiri olma! Rudyard KYPLING-
                                               - İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar. Yahya Kemal BEYATLI-                                                                               - Hayal ettiği müddetçe yaşayan da ölür!-

Örneğin; görseydim sen atarken ilk adımı,
“Dede!” deyip söyleseydin ilk evvel adımı,
Ben de olurdum dünyanın en mutlu adamı,
O günler için Allah’a teşekkür ederdim.

Örneğin; açılsa kapı, sen içeri girsen,
İlk bakışta hissetsen, karşında beni görsen,
“Merhaba Dede!” deyip elinle selâm versen,
Gerçekleşen bu hayale teşekkür ederdim.

Örneğin, yıllar ötesini bir gün seçip,
Araba kornası çalıp, meşrubat içip,
Sünneti hayalde bir ara kendimden geçip,
Onu yaşadığım için teşekkür ederdim.

Örneğin; daha sonraları uzanıp şöyle,
Okul çağlarını yaşasam seninle öyle,
Çok da iyi olurdu değil mi? Doğru söyle!
Böyle düşündüğün için teşekkür ederdim.

Örneğin; örnek vermek için düşünmek uzun,
Bundan sonrasını ummak verir bana hüzün,
Vedalaşınca belki de yazın veya güzün,
Ahrete yolcu etmene teşekkür ederdim.

* Her insanın duygularını dile getirmesi ve hatta bunları şiir formuna sokup anlatması güzel bir şey, ama bunların hepsi şiir olmuyorlar. Deniz YILMAZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

FISILTIDA DUA


Bir gonca baharda nasıl çiçek açarsa,
Bir yıldız gecede nasıl ışık saçarsa,
Annesi bir bebeği nasıl kucaklarsa
Öylesi açtın, saçtın, beni kucakladın.

Sevgili torunum her zaman gönlümde aç,
Sevgini duraksamadan gönlüme saç,
Vakti gelince de ör başıma nurdan bir taç
Bırakma sakın beni sensiz, susuz ve aç.

Yeryüzünde senden eser, açan her çiçek,
Sevgimi oluşturur uçan her kelebek,
Bir araya gelince doğa öbek öbek
Hayran kalır (yeni doğmuş) bir aylık bebek!

Haykırmak isterim, fısıldamak yerine,
Sevgimi ispat gereksiz birilerine,
Muhtacım sadece iyilik haberine
İçindeki ışık yeterli becerine...

Tükenmesin hiç sevgin, yap birkaç kez düğüm,
Sonsuz sevgimle yapıyorum her an düğün,
Seni görmeyince yaşanmamıştır o gün
Yaşamadıysam, anlaşılacak öldüğüm.

* Şiirin birimi, şiirdir. Sezai KARAKOÇ

“EVERY WAY THAT I CAN!”

                                    -Eurovision finalinde-

Benzemez kimse sana, gülüş-ağlayışın,
Dudak büküşün, çatmasını biraz kaşın,
Gözlerinden akan billur gibi gözyaşın
Söyle! Nedir bunlar, daha gelmeden yaşın?

Zaman önemli değil, ister olsun akşam,
Altın mı pislendi? İstersin banyo, hamam,
Tahammülün yok kirli beklemeye... Tamam
Dünyadaki en temiz bebeksin vesselâm!

Açınca altını yaparsın hemen çişin,
Mutlandırır bizi daha başında işin,
Gözlerini açıp da dikkat kesilişin
Rabb’ımdan dilerim eksilmesin gülüşün.

Huzursuz olup uyuyamıyorsun bazen,
Sokağa çıkamayışın mı yoksa neden?
Sabırlı ol! Bizi dinle! Avun sen
Olmaz dışarı çıkışın kırk gün geçmeden.

Çabuk büyü, anla, öğren başla bilmeye,
Özledin mi? El işaretlerin “Gel!” diye,
Koştuk geldik hemen sana, bildin mi niye?
Ezanla konulan ismin olsun hediye.

Kurabiyeyle içtik, loğusa şerbeti,
Olacaksın inşallah evin bereketi,
Sıra gelecek okuyacağız mevlidi
Sonra da dolaşacağız tüm memleketi.

Nazar değmesin bebeğe “Elemterefiş!”
Beşiğine asılsın sarımsak birkaç diş,
Göz boncuğu gerek, diyelim; “Kem gözlere şiş!”
Sallanmak yok! Uyuyuver demeden; “Piiiş! Piiiş!”

Aksırdın, dedik bizler sana; “Çok yaşa!”
Önce büyü de, sen de “Torununu okşa!”
Geliş Güzel Bebek! Yaşları aşa aşa,
Sonra sınırsız yüksel, çalışa çalışa...

Dedenim, isteklerini yaparım ben,
Bilir, inanırım, asla şımarmazsın sen,
Açtım televizyonu şiiri yazarken,
Şarkıda ne diyor bak; “Every way that I can!...”
* Şiiri bir biçim sanatı olarak tasarlamak ya da tanımlamak, onu bir içerik sanatı olarak tanımlamaktır. Ahmet OKTAY

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

 

 

BİR ÖĞÜT DAHA!

Açalım mı şu öğüt faslını bir kere daha?
Sıkılma! Bence hiç kapanmasın derim bu sayfa,
Çünkü yaşamın; çok yönlü bilmediğin bir saha
Her türlü oyun için hazırlıklı olmak gerek.

Örneğin korkma hiç yılandan, kork yalandan ama,
Olma asla yargıç, duygularını yargılama,
İyi niyet; korkaklık; aptallık değil daima
Sev! Sevgin içinde kalsın, sevgi yaşa bilerek.

Ufkunu aç, gönlünde senin olsun her gördüğün,
Sakın! Hülyalarını kısıtlama, yapma düğüm,
İyilikler, güzelliklerle ruhun yapsın düğün,
Rüya, hayal değildir, yaşanandır yalnız gerçek.

Paranın esiri olma, paranın önemi yok!
Önemli olan insanlık, sen insan olmaya bak!
Aramızda yaşayanlar açken, olmayasın tok,
Elini uzat fakire, zengindense geri çek.

Öfke (söylendiği gibi); tatlı değildir baldan,
Karşındakinin konumunu düşün, anla halden,
Kendine ders çıkar, anlatılan öykü-masaldan,
Ayıp değil bilmemek, önemli olan öğrenmek.

Medeniyet; gerçekten “tek dişi kalmış canavar”
Uzun saçlı, küpeli, dövmeli, çıplak gezen var,
Bu ölçüler torunum, medeniyete mi sığar?
Bilirsin bunları, anlatmağa gerek yok tek tek...

Bu günlük bu kadar... Son öğüdüm; tutma sakın kin,
Gıybetten, iftiradan, kavga-dalaştan çekin,
Güvensin herkes sana, ol daima yetkin, tekin,
Yeni Bebek bil ki; “Gelecek de gelecek!”

* Şiir, ancak insana dönük olduğu zaman insanca söz olur.  Pablo NERUDA

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

 

“DEDE, ÖĞÜT MÜ?” DEME



Bir şeyler -çok zaman- öğrenmek için sorulur,
Bazı şeylerse, öğrenmek için kolay olur,
Atasözleri her zaman doğru değildir ki
Ağaçlar yaşken eğilmez, tersine doğrulur.

Çok kişi der ki; “Damlaya damlaya göl olur!”
Oysa; “Damlayaraktan da nice göller kurur!”
Sen çalış gayretle, fark etmezsin zaman durur,
Arzu eden, dileyen dilediğini bulur.

Dostluklar büyür, el ele verince gülerek,
Düşmanlık sona erer, olursa eğer erek,
Çözülmeli, sorunlar büyütmemek gerek
Çünkü çığ, küçük kar tanelerinden oluşur.

Sakladığın sır esirindir, eğer saklarsan,
Sen esiri olursun, dostuna açıklarsan,
Yaşamına set çeken kuralları aklarsan
Tasarruf etmezsin, ömrün hepsi senin olur.

Üç sınıf insan var; tam, yarım, sıfır... Dikkat et!
Uyanık davran, önünde olmasın engel-set,
Fırsat bulmasın kötü, çirkin, namussuz, namert
Yıkasan da iz kalır çünkü, atarsa çamur.

Boşa geçen zaman var, boş geçen zaman yoktur,
Kimisi akıl verir, sanki onlarda çoktur,
Bil kendini, kendini bilmek insana haktır
Coşkun akan sular da, bir yerlerde durulur.

Tertipli, düzenli olmaktan vazgeçme asla,
Dönmez değirmen taşı, taşıma suyla, tasla,
Teselli ararsan, başını annene yasla
Çünkü evlât, ancak anne nefesiyle solur.

Kimseyi gereksiz göklere çıkarıp övme,
Ama sakın sevdiklerini sözlerle dövme,
Sabırlı ol -yapmazsın inanırım- hiç sövme
Sevmeden sev, severken zaman kendinden durur.

İçki, ibadet yerini ayırmasını bil,
Kötülerde dik ol, Allah karşısında eğil,
Doğadan başkası bedene gerek değil
Hamur, ancak kıvamında olursa yoğrulur.

Bu dediklerim şimdilik başlangıç beraber,
İlerde de devam ederim istersen eğer,
“Dedem!” deyip sarar, öper, kucaklarsan beni,
İnan ki bu, benim için dünyalara değer!

*  Şiir, yaşamın gizemli ırmağıdır, gerisin geriye de akabilen bir ırmak. Yüreklere doğru aktıkça, sevdalar, umutlar, özlemler çiçeklenir. Bu ırmaktan yoğunlaşan duygular, sözcük bulutlarını gül yağmuruna dönüştürür, düşler evrenine kapılar açar, köprüler kurar.  Ali Ziya ÇAMUR

(Aslı; İsimlidir, ÖZELDİR)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SUS KALBİM!


Duracaksan dur! Tekleme kalbim artık,
Direnmek neden?... Çaban hem niye olsun?
Hâlâ bekliyor musun Hakk’tan da sağlık?
Fazladan yaşadığın hediye olsun!

Yaşamak mı bu? Hayır! Yasaktır gülme!
Sen anladığını zannet! Ama bilme!
Gitmek isterken, karşısı derse; “Gelme!”
Bırak kalsın gözyaşlarım (yerde), silme!

Bu bedeni taşıyamıyorum artık,
Çürüttüğüm, heba olmuş ömre yazık,
Tahammül elbisem olmuş yırtık-pırtık
Hiç kimse çakmıyor ki dünyaya kazık!

Tüketilmiş, tükenmiş bir ömür ama,
Çalışır, hem çabalar nefes almağa,
Sevdayla coşkun, aşkla yorgun daima
Sus kalbim, sus! Yeter! Direnme zamana!

Anlaşıldı mı yıllarca içten sevmen?
Alkışladı mı seni taşıyan beden?
Bilinmedi sıfatın kıymetin, zaten...
Sus kalbim! Çalışma, zaman ilerlerken.

Sevilseydin, derdim ki; “Seveni tanı!”
Say! Yaşamımda kaç tane tatlı anı?
Hülyamın kalmadı konuşacak bir yanı
Sus kalbim, sus! Artık dinlenme zamanı!...

* Bir solukta söylenivermiş gibi durur iyi şiir. Çoğu kez saatlerce, günlerce yormuştur oysa şairini. Hakan BİNTEPE

HA-VET {HA (-yır) + (-e) VET}


-“Evet!” demek isterken “Hayır!” demek gibi veya “Hayır!” anlamında “Evet!” der gibi-
- Evet’e Hayır’ı sorgulatırcasına-

“Ye kürküm ye!” örneğiyle edilsek davet,
Kenarından gösterilse az-biraz servet,
Yan cebe de konulsa yüklüce bir rüşvet,
Hiçbirimiz utanmayız ve deriz; “Ha-vet!”

“Bildiğim; bilmediğim!” deyip yalakalık,
Uzmanlıklara gösteriş kelalâkalık,
Şamatayı görünce kuru kalabalık
Sanki etrafındaki herkes keriz; “Ha-vet!”

Sanır mısın ki filozofsun, sensin Sokrat?
Yol eğriyse, adıma etmelidir dikkat,
Az bilmekle, bilgiçlikle uğraşma fakat
Cahilce bilmezken, çok mu biliriz? “Ha-vet!”

Unvan, nam, san, mevki, para... Biraz da şöhret,
Azıcık içerisine katarak şehvet,
Yemediğine kahret, edip de şikâyet
Bu durumda içinde kalmaz mı giz? “Ha-vet!”

Adam kayırma, iltimastır sebebimiz,     
Hak dışı torpille kesilir nefesimiz,
Bedava yaşamaktır güncel hevesimiz
Kötülük, hak yeme... Bırakmaz mı iz? “Ha-vet!”

Ne sarı, ne kırmızı, ille de turuncu,
Kara çalmak için gerek mi olmak uncu?
Ormanı yakan değil emlakçı, oduncu
Yanınca boşuna dövülmez mi diz? “Ha-vet!”

Karalamak kolay insanı dersin; “Yaşlı!”
“Hem sağlık sorunu var, hem de pek telâşlı”,
Göze batar, denir; “Zaten dolgun maaşlı”
Ama lekelersin deyip ”Yetersiz!” “Ha-vet!”

Bedavaysa mezara gireriz bulunca,
Hele menfaatler söz konusu olunca,
Din, imanı biliriz hocayla yolunca,
Ucuz satılmağa bakar, deriz biz; “Ha-vet!”

* Şair olmak, halk bahçesinden gül derleyebilmekle olanaklıdır. Tahsin ŞİMŞEK
(“Ha-vet” Sözünün buluşu bana ait değildir!)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ATASÖZÜNE SİTEM

Nasıl ki;
Damlaya damlaya göl olur
Sevgiler, mutluluklar da öyle büyür

Ve nasıl ki;
Damlalar buharlaşır,
Göller (denizler) kurur
Sevgiler, mutluluklar da öyle biter
Ölür

-varsa-

* İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız.  Percy Bysshe SHELLEY 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÜÇÜK  “ı”  HARFİ

Küçük “ı” harfi gibi
Kimsesiz, yalnız
Kendi başına değersiz
Kendi başına hiç
Kendi başına aç-susuz-çıplak...

Buna yaşam denmez
Bu; yaşam içinde ölmektir
Kendi başına
Tek başına...

* Yalnızlığın en zor elde edilen kavram olduğunu kanıtlamanın en sağlam yolu şiirdir. Doğan HIZLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÖRT DUVAR ARASINDA

Bir teselli aradım
Günler boyu
Hem de geceler boyu
Umutsuz
Ben yalnızlığı seven adam
Yalnızlıktan korkuyorum şimdi

Sen olsan
Kalmazdım boşlukta
Tesellim olurdun
Yenerdim yalnız olmak korkumu
Bir tanem, her şeyim...

* Şairin kullandığı sözcüklerde insanlar için çeşitli anlamlar vardır; herkes beğendiğini seçer. Rabindranath TAGORE 

 

 

 

 

 

 

 

 

NEDEN?

Gidişin
-Çöküşün
veya dönüşün-
arifesinde
(Ne denilirse densin)

Neden dut yaprakları üstüne üşüşen
-sonunu hazırlayan-
ipek böcekleri gibi
tükendiğini hissedersin dut dallarında?

Neden siyah daha siyahlaşır?
Bazen de
siyahın beyaza dönüştüğünü hissedersin
Neden?

Takvim yaprakları tükenirken
Eksilenlerin yerine gelmemesi
tamamlanmaması
tamamlanamaması
Etkiler iliklerine kadar cismi
Neden?

* Şiir fazla meşakkat gerektirmeyen bir iş gibi göründüğü için yazdığımız pek çok şeye şiir diyoruz. Hakan BİNTEPE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PLÂNET

Nerde dilim, kulağım
Nerde ellerim, ayaklarım
Nerde benim gözlerim

Güneşim, ayım, yıldızlarım?

Dağlarım, ovalarım, yollarım?

Eflatunum, sarım, kırmızım?

 ...                        

Plüton götürmüş
Tüm sevgileriyle.

Ben sevgisiz
Onlar sevgisiz
Yazık!

* Şiire taş taşıyan yaşamdan çalar kendini.  İhsan TOPÇU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ZAVALLILIK

Uzun yıllar ötesinden
Bir damla düş gibi
Bir hayırsever hatırnaz çaldı kapımı.

Yaşanmış
Unutulmuş...

Çocuktuk, pir olduk
Tek idik, çok olduk
Zaman ilerledi
Yok olduk!...

* Şiir, bir noktaya kadar dilin güzelliğini korur, yitip gideni yerine koyar. Gelişmesine de yardım edebilir, hem etmelidir de.  Thomas Stearnes ELIOT 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SIKINTI

Doğduk,
Yaşadık,
Yaşar gibi yaptık
-biteviye-
Sonsuzluğun ortasında
-ötesinde-
biçare…
Yalnızlık türküleri ile
tükenmiş,
Tüketilmiş sevgilerle dağarcığımızda
Tükenilmişliğe gülerek
Öldük
Bitkin!

* Edebiyat yapmayı, büyük söz etmeyi sevenler için şiir ne değildir ki! Şiir, bir çığlıktır, bir ilân-ı aşktır, sallanan bir yumruktur, bir umuttur, bir kurtuluştur… Cahit Sıtkı TARANCI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİDİŞ; O GİDİŞ!

Donuyor muyum?
Yanıyor muyum?

Sorma!

Demek ki;
Gidiyorum!

* ... Şairleri belli kalıplara sokmak işin kolay yanıdır. Ne ki, şiir, şiirsel özden yoksunsa, biçim yalnızca bir dümtek tekdüzeliği verir.  Adnan BİNYAZAR (Cahit KÜLEBİ için)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

UMUTLU ÖZLEM


Değişen, tükenen dünyamızda
Değişmeyen, tükenmeyen
Nefesin, kokun
Her şeydi.

Boşluğu kucaklayan ellerimde
Yalnızlığım şimdi
-ama-
umutlu.

Döneceksin!

* Çalçene şiircikler, bir kaşık suda gargara. Şiir bir durum, bir sorun üzerinde ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi sağlayan bir olgunluktur. AFORİZMA

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÜĞÜN

Son kuş da uçtu yuvadan
Şimdi yaşamaya başladığımız yalnızlık
Bir sonbahar akşamında.

Yalnız
Hüzünlü
Mutlulukla dolu
Mutsuz....

* Okuryazar olarak herkes şiir okur ama şiiri okuyamaz. Şiir okumak, şiiri seslendirmek, başka bir deyişle harfleri sese dönüştürmek demektir. Oysa şiiri okumak, o şiiri yeniden üretmek demektir. Bir şiir yazıldıktan (ya da söylendikten, ya da yapıldıktan) sonra, kendi başına bağımsız bir varlık konumuna gelir; şairden de bağımsız. Sabit Kemal BAYINDIRAN 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ECEL

Yaz sona erdi
Sonbahar;
Dökülen sarı yapraklarla
Ayağını sürümeden
Geldi
-geliverdi-

Kışa hazırım.
-hazırlıklıyım-

 

* Yazın sanatının en zor alanının şiir olduğunu düşünüyorum. Deniz YILMAZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAÇINCI ÖZLEM?

Aradığım
Bulduğuma inandığım
Sevgi için
Seni hep sevdim
Karşılıksız da olsa

Keşke
(Utandığım, utanılacak kelime)
Sen de sevsen
Sevmek istesen
Ve sevebilseydin!...

* “Âşık olamıyorum!” diye hayıflanmak yerine, başka âşıkların yazdığı şiirlerin, şarkıların tadını çıkarmak, romanların içinde kaybolmak daha iyidir. Mehmet M. YILMAZ

 

 

 

 

 

 

HAYAL -veya- RÜYA                

Bulutların el ele verip
Yeryüzüne inmeyi istediği an
Bahar çisentileriyle de
Bir esinti vurduğunda yüzüne
Masandaki kadeh bile şahane görünür.

Mentol rüzgârları
Okaliptüs çiçeklerini okşarken
Dalgaların yakamozlara egemen olma
isteğine boş verircesine

Kendini bulmaya çalışırsın
Çizdiğin panoramada...

Yılların yorgunluğunu...

Yorgun yılları...

Yokluğunu...

Yalnızlığını duyumsarsın!

Ve;

“İçmeyip de ne halt edeceksin?”
Diyen Dağ Başı’ndaki Orhan Veli gibi
İçersin.
Sarhoş olmazsın!

Olamazsın!

* Gerçek bir şairin gerek zihnen, gerekse sezgisel olarak Türk şiirinin dönüşümünü keşfetmemesine imkân yok. Hilmi YAVUZ

 

 

 

 

 

 

 

MIEKE VAN DIJK

Senelerce evvel
Polderlere egemen
“Bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı...”

Sarışın, uzun saçlı,
Çakır gözlü,
Çekingen,
Elleri ufacık hem...

Şiir gibi konuşan,
Şiir gibi gülen,
Şiir gibi...

Annabell Lee değil,
Edith Alméra değil,
Julia Candy değil...

O;
Mieke Van Dijk idi...
-henüz bir, bir buçuk yaşlarında-

Şimdi o
Bir haç altında
Soğuk kuzey yağmurlarının yıkadığı
Polderlere egemen bir deniz ülkesinde
Kalbimle beraber...

* Bazı kişiler vardır, ilk gençlik yıllarında tutkunu oldukları şiiri, yaşamlarını ne denli mimarlık / mühendislik gibi çok ayrı alanlarda sürdürseler dahi, hep yüreklerinde taşımışlardır. (Şair Raşit Muammer BİLGİNER için söylenen bir söz)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ACI

Ne duaların
Ne fısıltın
Ne de ayak seslerin...

Nefesin yetiyordu
Bu gece o da yoktu...

Sensizliğin
Ne kadar zor olduğunu
Bir kez daha anladım.

Ama seni
Hep paylaşmak zorunda mıyım?

* Şiirin darası hafiftir. Doğan HIZLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YALNIZLIK ÜSTÜNE

Yalnız yaşamak nedir, bilir misin?
Çevren dolu dolu iken
Sesler içinde sessiz...

Sen yalnız kaldın mı hiç?
Sen yalnız oldun mu hiç
Hiçlikler içinde?

Ben yalnızım
Sevgisiz...

* Şair, milletine kafasıyla, gönlüyle ve ruhuyla yapışıktır. Sezai KARAKOÇ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DUA


Sarhoş kadehlerle
Yalnızlığı paylaşmak zor
Yapay iskeletlere
Sarı saçları oturtmak
Sıcak şaraplara
Buz koymak gibi uygunsuz.

Denize atılan bir kor
Nasıl hiçse
Gönlümdeki yangına bakışların
Hatta öpüşün bile
Etkisiz...

Oysa bir ince rakı kadehinde
Bir buz küreciği olsan
Makbulüm,
Dileğim,
İsteğim,

Hatta
Sevgilim olurdun!

* Şair, en önce bir özümleyici, kendinde var olan şiir ortamına, ya da şiir duygusallığına bazı düşünceler katmadan edemiyor, onlarsız yürütemiyor şiirini. Edip CANSEVER

 

 

 

 

 

 

EDA

Unutamıyorum,
Unutamıyorum
Ayıp değil ya!

Hem ne önemi var?
Bir çift yeşil göz, çağıran
Uçuşan saçlar, rüzgârla

Ve şarap; beyaz
Ya da kırmızı
Endülüs’te raks...

-Yahya Kemal’e nazire yaparcasına anlatan-

Şal ve gül...

-Ama usta şairimizin ritmiyle değil-

Unutamıyorum;
Dalgalı saçlar,
Gülen dudaklar,
masum çehre

Şarap...

Buz...

Yanlış...

Ve ben...

Unutamıyorum!...

* ... Önünde sere serpe uzanan sözcüklerin oyununa gelemeyen kişidir şair. Hakan BİNTEPE

 

 

 

 

 

 

SABIKALI SARHOŞ  (This is; who I am...)

İstenilince unutmak
Mümkün olabilseydi
Keşke

-Bütün dillerdeki en tehlikeli kelime-

Ama yapamıyorsun
Yaşıyorsun
İlik-ilik,
Ilık-ılık,
Islık-ıslık,
Çığlık-çığlık...

Uzattığın ellerin
Sonsuzluğu dövüyor yalnızca
Kahrını
Kadehlerden beyaz şarap gibi yudumluyorsun,
Sarhoş olmak istiyor
Olamıyorsun.

Ayyaş,
Tinerci,
Esrarkeş...
Olamadığına hayıflanıyorsun

Bir akşamüstü
Bir masa ucunda
Ufka bakarken
Yalnız...

* Türkiye üzerinde oyun oynayanların alamadıkları tek kale kaldı: ŞİİR. İsmet ÖZEL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

APTAL

                                                                          

“Sevdalanma!” dedim,

Sevdalandın...

Bundan sonrası

Senin bileceğin gibi...

 

* Şiir, kimin yazdığına bakmadan okunmuyor ve yorumlanıyorsa bu; şiirin yetersizliğinden değil, şiiri tüketenin (her kim olursa olsun) o şiiri okumayı hak etmediğinden dolayıdır. Bekir K. AHISKALI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SEVİNÇ

                                                                          

Nedensiz bir sabahın gelişinde
Günaydın!


Nedenli bir sabahın gelişinde

Gözün aydın!..

 

* Şiir insanın acılarına uzanan bir köprüdür. Pablo NERUDA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HÜZÜN -veya- GARİPSEME

                                                                          

Olağan bir akşamüzeri

Tünaydın!

Sıra dışı bir gece

Âmin!...

 

* Şiir seven her insan, evindeki şiir kitaplığıyla ölçülebilmeli, amatör bir ruhla şiir okumaktan yoğun haz alabilmeli, şiir yazıyorsa da kendisini ömür boyunca şiirsever bir amatör olarak görmelidir. Cansever EYÜBOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I  THINK,  SO  I  AM. 


(Düşünüyorum, o halde varım, Socrates)
              

Bakışların
Yıllar ötesinden bir çağrı gibi
Niye doğmak elimizde değil?
Ve neden (André GIDE gibi)
İsyan edemeyiz gelişimize?
Neden kulluk görevimiz
Hep eksik olmasın isteriz?

Tanrı’ya isyan değil çığırışım,
Tanrı var.

Ama O bilsin ki
Tanrı olduğu için
O var

O olduğu için
Ben varım.

* Şiir, öncelikle bir rahatlama biçimidir.  Ali Osman ÖZTÜRK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GEÇMİŞTEN BİR ANI


Sıcak bir yaz akşamının
Susuzluğunu yaşıyorum gönlümde

Ben;
Eski ben değilim ama

Ben;
Eski beni yaşamağa çalışıyorum
Bisiklet selesinde
Bir eski anıya koşar gibi...

Oysa anılar yarım
İsteksiz, çıplak, kimsesiz (gibi)
Uzattığım eller
Boşlukta...

Oysa aya, güneşe uzanır
Ve yakalar onları
Yakalayamadığı
Yitik sevgidir sadece…

* Bir ozanın bilinçaltında da şiir yatar. Tahsin ŞİMŞEK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SIRASI MI (İDİ)?

 

Niyetim;

Sadece sevmek

(Biraz da sevilmekti galiba)

Yorgun, törpülenmiş bir ömrün

Sonuna doğru...

 

Çok görülmemeliydi;

Gözlerimdeki sevinç,

Dudaklarımdaki kelimeler,

Gönlümdeki heyecan,

Kalbimdeki sevgi,

Ruhumdaki özlem

(Yerlerini, yurtlarını şaşırmış olsalar da...)

 

İhtiyaçtan

Mecburen...

 

“Allah kimseyi sevgisiz bırakmasın!

 

* Şiir devrimcidir. Çünkü toplumsal duyarlılığın sesidir o. Suna ARAS

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARIM

 

Doğdum, yaşadım, sonra dedim ki; “Varım!”

Seni buldum, tek aşkım, hem ilk göz ağrım,

(Beni buldun!)

Bölünmüş elmaydık sanki yarım, yarım,

Dostum, hayat arkadaşım, eşim; karım.

 

Bir ömrü seninle paylaşmak ne güzel,

Kısa-uzun fark etmez, gelmeden ecel,

Yaşam için ödemiyoruz ki bedel

Başımda tacım, gözümde yaşım; karım.

 

Hepimizin yazı, kışı, hem baharı,

Soframızın tuzu, biberi, baharı,

Yuvamız için daima ana arı

Çocuklarımın anası, canım; karım.

 

Beraber geçen günler sanki dün gibi,

Yaşanan anlarımız sanki tüm gibi,

Başın öne eğilmesin üzgün gibi

Bahçemde gülüm, şakıyan bülbül; karım.

 

Mümkün değil asla, durdurmak zamanı,

Karıştırmadın ki hiç sapla-samanı,

Desteğinle buldum yaşama dermanı

Beni ben eden, can bağış eden; karım...

 

* Şiir, kimi zaman sevdanın adıdır. Süleyman KARACABEY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SİTEM!

                                                                               

Mutluluk için, önce hissetmek gerek;
Bu; gerçeğe ulaşmak için önemli erek,
Kişi ulaşamaz murada hep sabrederek,
Sabreden yalnız derviş, benim bildiğim gerçek!

Kimler geldi, kimler geçti? Hayatım bir roman!...

Kimi zengin, kimi fakir, kimisi gariban,
Kimi güleç, kimi somurtkan, kimi hep yaban,
Asla hiçbiri olmadı derdime derman...

Neler görüp, neler yaşadım reel hayatta?
Boş yer olmasına rağmen, kaldım hep ayakta,
Kayıpsız geçmedi, tek günüm bile hatta,
Hiç gerçek görmedim yediğim her dayakta.

Sevdim -ama- sevilmedim, ağladım, gülmedim,
Gidip de gelemedim, yanlışı bilmedim,
Güçlüğe göğüs gerdim, biraz bile yılmadım,
Hıçkırıkla kesildi, gözyaşımı silmedim.

Ne okunup dinlendi, yazdığım öykü, şiir,
Düşünceler derlenmedi hiç, sevgime dair,
Evlât, eş, akraba, komşu toplanınca bir bir,
Kısaca dediler ki; “Erol, adam değildir!”

 

* Şairim, / şiirden anlarım. Can YÜCEL ( ŞAİR’den)

 

 

 

 

 

 

ÇORBA  

 

Padişaha, soytarısının da söylediği gibi,
Yaşam güzelliklerinin önemlilerinden biri;
Yoksa borcun, sağlık içindeysen; yiyip, içmek
Yürümek, spor yapmak ve kalmak dinç, diri. 

Deseler ki; “Dilesen, bir kış gününün öğleninde,

Ne tercih edersin sofranda yemeklerden önce?”

Bir kez; “Çorba!” derim, vazgeçmem asla bu düşüncemden

Yayla, ezogelin, tarhana fark etmez hiç gelince.

 

Çorba; kuvvetlendirir, dinlendirir, seyreltir kanı,

Diriltir, ayağa bile kaldırır hasta insanı,

Yaz da olsa, kış da olsa vazgeçilmez hiç çorbadan

Biberi-limonuyla hep içmek ister insan canı.

 

Ya sonra gelse şöyle kıymalı bir fasulye, kuru?

Veyahut etli bir başka yemek, bol kepçe, bol sulu,

İri arpa şehriyeli bir pilav... Ha! Unutmadan

Yanında olmalı bol taneli hoşaf, ya da turşu.

 

Vazgeçilmez kış ortasında hiçbir tatlıdan asla,

İstenir (düşünülür belki) şöyle cevizli helva,

Mide ovuşturulurken enfes yemekten kalkarken

Unutmamalı içmeli bir de kahve-maden soda!

* Çok güzel duygularım var, ama şiirde başarıya erişemiyorum. Neden? Ressam DEGAS

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÜNAYDIN!

                                                                           

Günaydın!

Bugün güzel bir gün...

 

Çünkü Mayıs,

Çünkü çocuklarım yanımda,

Çünkü sağım,

Görüyorum,

İşitiyorum,

Düşünüyorum,

Hissediyorum.

 

Günaydın yine...

 

* Şiirin bütün koşullar içinde en ilkel, en yalın, en öz bir sanat olarak kaldığını söylemek yanlış olmaz. Buna koşut olarak şiir, insanın kendi anadilinin çalgısında söylenen bir türkü olduğu düşünülebileceği gibi, gerçek şiirin de ulusal çalgıyla çalınan bir ezgi olduğu da düşünülebilir. Bu yüzden şiir, bütün ilkelliğine, kuralsızlığına, başıboşluğuna karşın sanatların insana en yakını ve belki de en soylusudur.  Cahit KÜLEBİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SIRASIZ BEKLEYİŞ

                                                                           

Dertlerden sıyrıl bir an, arkana yaslan, aç bir bira,

Geri veren yok yılların bizden aldığını zira,
Tüm yokluklara, bilinen tüm hiçliklere boş verip
Aç televizyonu, seyret, zevk al, söylerken Shakira!

Bir santim ötendeki mutluluğu göremiyorsan,
Onu da sana getirmeli mi mutlaka bir insan?
Bir an düşün, yaşamın olsun dolu, çiziver nişan
Götürmüyorsun yanında çünkü, ne mal, ne para.

“Hah! Hah! Hih! Hih!” yapay kahkaha olmasın mecburen,

Ayrılığa boş verip bırakmalı, gitsin son tren,
Hep gülmeyip, ağlamasını da bilmeli gülerken

Kaderci olmadan hazırlıklı olmalı son tura.

 

Güller güzel, ama onları da koruyan bir diken,

Öteye gidip de -sorun bakın- var mı geri gelen?

Mal-mülkün olsa da, sana gerek yalnız kefen

Vakti gelen gidecek, kimse beklemeyecek sıra.                                                                    

 

* Şair, şiiri hissederek, her an şiirle yaşar.  Erol KARATEKİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CAN YOLDAŞIM   

 

Sana aşkımı yaşıyorken -dün gibi- bütün,

Söyle neden darıldın bana, neden küstün?

Sana sevgimden başka olan yok ki üstün
Söyle neden darıldın bana, neden küstün?

Bir ömrü paylaşmışken senle şu kadar yıl,
Böylesi yakışmıyor, arkana kaykıl,
Dalgınlıklardan sıyrıl, kendine gel, ayıl
Söyle neden darıldın bana, neden küstün?

Ömür oldukça kısa, bir varsın, bir yoksun,
Ya uyudun, uyandın, bir açsın, bir toksun,
Menzil uzak, ama bil ki ulaşan oksun
Söyle neden darıldın bana, neden küstün?

Tamam, anlıyorum, benimki de kabahat,
Ne olur az sabret, bunları bir kenara at,
Pişmanlık duymadan olacaksın çok rahat
Söyle neden darıldın bana, neden küstün?

* Eğer şiir, en derin metafizik kaygıları olduğu kadar, en güncel politik istekleri de dile getirebiliyorsa, bu; hem toplumsal etkinliğimize, hem de tinsel beklentilerimize ait oluşundandır. Ahmet OKTAY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİT GİDE!

                                                                          

Düşündükçe tükeniyorsun

Gönlümde.

Tükenmemen için;

Hep yanımda ol!..

 

  * İyi şiire her zaman ihtiyaç vardır. Doğan HIZLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİDE GİDE!

                                                                          

Ulaştıkça bitiyor sensizliğim

Öyleyse yalnız bırakışın

Neden?

 

* Şiir, dilin tarihidir. İlhan BERK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AKŞAMA DOĞRU

                                                                        

                                       - Orhan Veli KANIK gibi-

Akşamın karanlığı inerken raylara

Rampayı çıkınca

Ulu köprüden sol tarafa doğru

-Güneye yani-

Son düzlükten önce

İlk ışıklar çarpacak gözlerine

-tünele girmeden önce-

 

O köy;

Benim köyüm işte!

 

* Sıkı şiir dokusu peşinde koşarken, aymazlığa düşüp, “şiirin yerine göre bireysel, yerine göre de toplumsal bir gereksinim olduğunu unutmamak” gerekir.  Tahsin ŞİMŞEK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAŞAMA KİN!

                                                                          

Bugünden öncesine hükmetmek mümkünsüz

Bugünden sonrasına “Dur!” diyebilmek?...

Ulaşılan uçtan geriye

-Geriden uca

diğer bir deyişle sondan başa gitmek yani-

Başlangıçtan sona gitmekten daha zor!

 

Yaşanmamış yılları toplayıp
Yeniden yaşamak

Yeniden sekizli, on sekizli yaşlara dönmek

Mümkün olabilseydi eğer

Yaşamak istemezdim

Yeniden.

 

* Küresel kapitalizm imgeler alanını sömürgeleştirdi ama şiiri hâlâ sömürgeleştiremedi. Magazinel edebiyat basını, şiiri hâlâ manşet yapamıyor ve ayağa düşüremiyor.  Ahmet OKTAY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜŞÜYEN CADDE

                                                                          

Sensizlikle susayan geceler

Yorgun bedenimde daha da uzadı

Gelmek bilmeyen sabahlar

Toprağın özlemi içindeydi gibi

Özlem ak bulutlarda öbekleşip

Güneşin ulaşılmazlığını kucaklamak isterken

Ben yalnızlığımı sokak lâmbaları ile üleşip

Üşüyen caddelere şarkı söylemeğe çalışıyorum.

 

* Şiir yazıldığı dilin içindedir. Tercüme ile sevilen şair, hemen hemen yoktur. Yahut şiiri için değil, düşüncesi için sevilir.  Ahmet Hamdi TANPINAR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİTMESEYDİN (İZ)!

  

Dün sevinç doluydu gönlümüz

Sanki uzamıştı ömrümüz

 

Son araç ayrıldı perondan

Gerçekler oldu şimdi yalan!

 

Bugün çok şeyi söylemek artık yavan

Gün geçmez bölmelerde yaşa, oyalan!

 

* Şiirin yaşanan her şeyi beş duyumuzla canlandırarak algılamamızı sağlayan bir duyarlılık kaynağı olduğunu, bize duygularımızla düşünmeyi, düşüncelerimizle durmayı öğrettiğini hatırlatacak Dünya Şiir Günü Kutlamaları. (Her yılın 12 MART Günü) Cevat ÇAPAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE’M

 

Ne güzelmişsin

Ne tatlıymışsın.

Kokun, tadın,

Dağın, taşın, toprağın,

Bayrağın.
 

Zerresinden, tümüne...

Memleketim, ülkem;

Türkiye’m!

 

 * Hayatımın şiirlerimle uzadığını hissediyorum, bu; güzel! Erol KARATEKİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ULUDAĞ’A SİTEM

-Üstelik kar vardı-
 

“Taş, taş üstüne olmaz!”

-demiş atalarımız-

 Dertler dağ kadar...                       

Öyleyse/hem dağ, dağ üstüne
Nasıl oluyor peki?

* Şiir, doymak bilmez her yerdedir. Irish MURDOCH

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR ÖĞÜT’ten   

 

“Ne nalıncı keseri gibi ol, hep bana, hep bana,            

“Ne de rende gibi ol, hep sana, hep sana,

“Olursan testere gibi ol, bir sana, bir bana...”

Diyen atalarımız

 

-Boş yere-

Bugünün çıkarcılarını

O günlerden mi öğütlemek istemişler

Acaba?

 

* Şiir, dilin içindeki yabancı dildir. DELEUZE / GUATTARI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CÜMBÜŞ (Renk Cümbüşü)
         

Avuçlarımda değilse zapt edemediğim renkler

 Anlamsızdır;

Göğün, denizin mavisi
Güneşin kızıllığı
 Beyazın siyahlığı.

Ve gözlerinin yeşili...

* Şair, kendi devrinin edebi zevkini en güzel şekilde temsil eden bir şahsiyettir. Harun TOLASA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AYRILIK!

                                                                          

Seninle olmayı sen zorlaştırdın
Oysa sensizlik daha zor.

 

Ama aklıma koydum bir kere

Seni

Bensizliğe mahkûm ediyorum!

 

* Çoğumuz dizeleri alt alta sıralayınca “şiir” olduğunu sanıyoruz. Işın KURUTLUOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÖZLER

                                                                          

Bazı gözler ezmek için yaratılmıştır

Ezer, ezer, ezer...

Ezilirsin.

Ve anlarsın dünyanın kaç bucak olduğunu...

 

Bazı gözler ise; öldürmek içindir

Öldürür.

 

Dünyanın kaç bucak olduğunu bilemezsin

Ölürsün.

 

Ben;

Hem dünyanın kaç bucak olduğunu biliyorum

Hem de öldüm.

 

Geç kaldım!

 

* Yeniliğe olan açıklığı, baskılara karşı gösterdiği direniş ve bizzat ortaya çıktığı andan itibaren taşıdığı ve halen de taşımakta olduğu kolektif kimlikle şiir, devrimci bir dinamizmi bağrında taşımasıyla diğer edebi sanatlardan ve hatta sanatların tümünden farklı bir yerde durmaktadır.  Kestirmeden söylersek; şiir hem isyandır, hem de isyankârdır.  Suna ARAS

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MUHABBET KUŞLARIM

                                                                             

Tüm istekleri; az çeşme suyu, az-biraz darı,

Biri mavi renkli, diğerinin tüyleri sarı,

Sabahtan akşama öterler kesiksiz, şen, şakrak

Bir şeyler mi anlatmak ister muhabbet kuşları?

 

Bazen hüzünlü, bazen dertli, kederli, hem gamlı,

Kimi gün sevinçli, belki oldukça heyecanlı,

Kafes denen hapishane dışında ise eğer

Onlardan başka yoktur mutlu, mesut, esen, canlı.

 

Yalnızlık doğalarında, ama varsa eşleri,

Kışı, soğuğu anlamazlar yeter ateşleri,

Mutlu olmağa biraz özveri yeter değil mi?

Aramaz muhabbet kuşlarım üçleri-beşleri.

 

* Hiçbir şiir düzenin karşıtı olamaz. Faysal SOYSAL 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ZAMLAR

                                                                          

Başımıza dikilip sanki olmuş gibi yamyam,

Gün geçmiyor devamlı yapılıyor her şeye zam

Umut dağın ardında, hem fakirin ekmeği mi?

Ekmeğe de mi yapılır zam, duyulmadan gam?

 

Sabah ovuştururken mahmurca gözünü insan,

Akşam gelip “Oh!” demeden yatağına uzansan,
Günü incelerken beyninin mor hücrelerinde

Zonklar tüm bedenin düşünürken zam, bir inansan!

 

Zam; maaşa biraz geçinmeye değil, emire,

Hem ete, süte hem de kış ortasında kömüre,

Utanmazlık maskesi takmışsa yapan kişiler

Kim söyleyecek zararı, yaptığını ömüre?

 

* Şiir, bu tatlı belâ, bu ilk göz ağrımız, ilk ve son aşkımız. Cahit Sıtkı TARANCI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SERZENİŞ

    

Beğendim, aldıramadım,

Yokluğu kaldıramadım,

Mutluluğun denizine

Yüzümü daldıramadım.

 

Yalnızlığım oldu barış,

Kendimle yaptım hep yarış,

Surat asmayıp bir karış

Gülmek mi? Yalnız sırıtış...

 

“Gelecek şu andır!” desem,

Zamanı hiç tüketmesem,

Avuç açardım belki de

Kendim kendime yetmesem.

 

Doluya koydum almadı,

Boşa koydum dolmadı,

Sorunlu tükendi ömrüm

Yaşama arzum kalmadı!

 

* Gerçekçi olmayan şair ölür. Fakat yalnız gerçekçi olan şair de ölür. Sadece akla aykırı yazan şair, kendisince ve sevgilisince anlaşılır ancak. Bu da oldukça umut kırıcı. Sadece akılcı olan şairi eşekler bile anlar. Ama bu da epeyce hüzün vericidir.  Pablo NERUDA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖLMEK VAR YA!   

                                                                                          

Öldüğümde -bir akşam vakti- mutlak duyacaksınız,

Söz gelimi, ertesinde imama uyacaksınız,

Belki de birileriniz günler sonra haber alıp

Uzaklardan sessizce Fatiha okuyacaksınız!

 

Kalanlar; şifrelerimde ve sessizlikte olacak,

Açılmamış şiirlerde, öykülerimde kalacak,

Belki merak edip de bunlardan birkaç tanesini

Okurken gözleriniz nemlenecek, keder dolacak.

 

Canlanacak belki gönülde eskilerden bir anı,

Herhangi bir etkinlikte kazandığımız puanı,

“Yaşasaydı, onunla üleşseydik!” diyeceksiniz

Oysa dünyanın paylaşacak kalmayacak bir yanı...

 

  * Şair, ölmüşlerle gelecek arasındadır. Hasan VAROL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SENSİZLİĞE SİTEM

                                                                          

Sen;
Hep benim olasın istedim,
Benimle olasın istedim.

 

Sen;
Hiç benim olmadın ki,
Hiç benimle olmadın ki.

 

Benim senin olduğum kadar,
Benim seninle olduğum kadar...

 

* Şiirin düşünceyi, sezgiyi zenginleştirici, derinleştirici, ufuk açıcı olduğunu biliriz. Şiir her zaman,  şiir bazen, şiir bir kez de olsa paylaşılan şeydir. Gülten AKIN  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİDEMEZSİN

Artık ne; “patatis, soğancı!” ne “boooza!”
Ne komşunun aşırı ayak sesleri,
Ne televizyonun, müzik setinin çığırtkanlığı,
Ne telefonun, zilin zırıltısı,
Ne de diğer gürültüler...

Tüm sesler sessiz
Bir ses duyuyorum
Beni çağıran sesi
O sesi...

Geliyorum!...

* Şiir, balta girmemiş ormanların yeşil gülüşüdür. Bir ceylanın hızlı kaçışıdır. Azgın bir çağlayanın yüksek tepelerden dökülüşüdür. Alabalıkların soğuk dağ sularında yüzüşüdür. Gökte parlayan ayın, dağların arkasından yükselen güneşin, denizin sularında oynaşan altın ışıkların, yeşil çimenler içinde fışkıran bin bir çeşit çiçeğin sevilme isteğidir şiir. Ali Ziya ÇAMUR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ANLATAMIYORUM BİR KEZ DAHA

Hakkâri’den gelen bir şair gibi

Ben;

“Senin benim olma isteğini” değil

“Benim olmamak arzunu”

Sevdim.

 

 Anlatabildim mi?


* Şiir tanımlansaydı yüz türlü değil, bir türlü şiir tanımı olurdu. Théodore de BANVILLE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİTTİM BİLE!

                                                                        

Hastayım

“Bir hafta-on gün içinde

“İyileşirsin!” dediler

 

Bir hafta-on gün içinde

Öldüm.


Anlamadılar,

Hissetmediler.

Acımadılar!

 

* Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Hayrettin GEÇKİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

UNUTMAK EYLEMİ       

                                 
       -bu yaşlarda-

 
Artık kiraz bahçelerinde gezmiyorum adım adım,
Hem içmiyorum susuz rakı, dinlenerek yudum yudum,
Gözlerimin feri düşük, saçlarımda ak, geçti yıllar

Sen;
“Ne dersen de!”
Demek ki seni unutmaya başladım!

Önemsiz artık yaşamda ileriye baktığım açı;
Hatırımda bile kalmadı hatıraların bir kaçı,
Egemen sanırken senin ile kendimi tüm âleme
Gönlümdeki sultanlık öldü, attım kenara o tacı.

Doğmak... Ve daha sonra seni yaşamak ölüme kadar,
Seni sevmek vaatti ömrüme, vermişti gönlüm karar,
Yitirirken zaman kendini, acımasız, insafsızca
Unutmak bir tarafa inan, unutmaktan ötesi var!.


* Şiir ölümsüzdür. Şiir olmasa sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur. Şiirdir insanoğlunu sürekli kılan. Arif DAMAR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

RAKAMLARLA SON!

                                                                        

Alışmak zor çocuğum!
İki iken üç

Sonra dört, beş oluyorsun...

 

Daha sonra

Doğanın yasası gerçekleşiyor
Dışarıdan biri -birileri- gelip
Beş-dört-üçü alıp gidiyor
Kalıyorsun iki...

İkiyi de üleşiyorsun çok zaman
Beşlerle, dörtlerle, üçlerle
Hatta daha fazlasını...

Ve bu;
Bekleyiş oluyor sonu.

Hazin!...

* Şiir, insanların, başka türlü söyleyemediklerini birbirlerine anlatmaya denedikleri bir ortak dildir. Turgay FİŞEKÇİ  

 VASİYET
                                               -Sen... Sen... Sen... Kim olduğunuzu biliyorsunuz-

Size bir şey söyleyeceğim, ama sözü bölmeyin!
Dinleyin önce biraz!... Sakın abartılı gülmeyin!
Bir ömür boyu zorunlu birlikte olduk ama
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Ömrümce, iyi baba ve koca olmaktı maksadım,
Bu amaçla yıllarımı bilinçli, uygun harcadım,
Öğrenmek için çalıştım, cahile özür saymadım
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Ne kimsenin tavuğuna dedim; “kışt!”, ne attım çamur,
Yalan mı, iftira mı, gıybet mi? İşte orada dur!
Kendin haklı çıkmak için istediğin gibi uydur...
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Ere kulluk, kölelik edip sildin bizi defterden,
Ne mutluluk bildin, ne anladın hüzünden, kederden,
Ata, baba bilmeyip kin tuttun, hırs aldın kaderden
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Düşünün bir, çok mu zordu değer vermek?... Vermediniz...
Adam gibi değil, insan gibi bile görmediniz,
Verilen selâmları görmezden gelip, dermediniz
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Tüm ömrümü devamlı diyet ödetmekten bıkmadın,
Gündüz, gece demedin, dünyamızda oldun, çıkmadın,
Zanneder misin ki üzmedin, hiç canımı sıkmadın?
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Yaşadığım(ız) çok huzursuzlukta oynadın başrol,
Acındırdın çok çok, duygu sömürüsü yaptın bol bol,
Ve sonunda yalnızlığına hükümlü oldu Erol!
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Dost, yandaş, akraba, kardeş dedik, bağrımıza bastık,
Yalanı, yanlışı dinlemedik hiç, hep kulak astık,
Koyamadık başımız altına dinlenecek yastık
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Ucuz menfaatler için sıktın birden canımızı,
Sülük gibi emdin, hem de bitirdin tüm kanımızı,
Neredeyse yok ettin, gurur, itibar, şanımızı
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Bile bile kazık attın, bir şey mi geçti eline?
Hem hâkim olmalıydın birazcık da olsa diline,
Ne olurdu hiç basmasaydılar bam telime?
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Söz gümüşse, sükût altın... Tartmadınız... Kıskandınız?
Ciddi olamaz ama demek bir şeylere inandınız,
Ölümlü dünyada neden yanlışlara kandınız?     
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Sırrı sahiplendiniz, tutamadınız, paylaştınız,
Bilmem açıklayınca zaferlere mi ulaştınız?
Görününce sonuçlarına belki siz de şaştınız
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Yanlış mı? Tartışılır! Sözlerle selâmı kıstınız,
O kadar çok mu bunaldınız? Dinlenip de kustunuz!
Hatta hızınızı alamayıp bir de cana küstünüz!
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Hep ben mi kötüyüm, ben miyim çirkin-yanlış tohum?             
Yaşam boyu az mı oldu sizle iyi-güzel olgum?
O zaman hep beraber deyin ki bana; “Lânet olsun!”
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Söyleyin Allah aşkına! Başa hep çile mi ördüm?
Bunun için mi ömrümce suçlandım, horlanma gördüm?
Yaşlanınca galiba, kendimi görmeyecek kadar kördüm
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Sırası gelince görünmez olmayı bilmelidir,
Hissediyorum göründü sıram, ecel gelmelidir,
Sevenlerim rehberlerden adımı silmelidir
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Kötünün vücudu da soğur bir gün, suyu ısınır,
Koymadım bilirsiniz sizlere sevgimde hiç sınır,
Anlamıyorum ki nedir bu asabiyet, bu sinir?
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Kusursuz değilim, hiç kusursuz olan yalnız Allah,
Beni soğuk bulacaksınız yatağımda bir sabah,
Sakının! Arkamdan üzülmüş gibi demeyin; “Vah! Vah!”
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!

Teslim edip de ruhumu, konulunca teneşire,
Haber göndermeyin dostlara, büyüdüğüm şehire,
Köyün yağmurlarında yıkamadan koyun kabire
Sen... Sen... Sen... Lütfen cenazeme, mezarıma gelmeyin!
 
* Saflığın şiirini özledim.  Ülkü TAMER

 

 

 

 

 

 

 

 

İNANÇ

Mademki cehennemde yanacağız
Günahlarımız için

Seni sevdim günah
Seni seviyorum günah
Seni sevmeğe devam etmem günah
Son nefese kadar sevecek olmam günah…

Dünyada yandım,
Yanıyorum.

Senin için yanmak
En büyük sevabım olacak.
ve bunun için Allah beni
Cennetine alacak

(sonra)

Sana
Senin için
Senin yanına…          

İnanıyorum.

* Küçük şeylerden, küçük ayrıntılardan oluşmalıdır şiir. Böylece, yaşanılan şeylerin gerçek tarihi olacaktır şiir. Ataol BEHRAMOĞLU (ŞİİR ÜSTÜNE BAZI DÜŞÜNCELER’DEN)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SÖZ

Dua etmekle, dilemekle olmaz ya
Bir daha gelsem, geliversem dünyaya
Yemin ederim; “Asla sevmeyeceğim!”

* Kendime söz vermiştim bir zaman / Şiir yazmayacaktım bir neden olmadan / O mevsim bu mevsim / Ne bir şiirim oldu, ne de bir nedenim. Herbert SPENCER

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÖVBE

Dünyaya bir kere daha gelmek mi?
Hele hele bir daha sevmek mi?

* Hüzünler ki şairlerin yüreğinde uçuşan / sararmış çiçek tozlarıdır / Biraz da şairlere özgüdür hüzün. Ahmet TELLİ                                     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖZLEM (Dİ)!

 Dünya gözüyle gördüm ya dünyamı
Ahret gözüyle ölmek dert değil artık!

* Şiir, ne benimdir ne senin / o, herkesin ortak sesidir. Ahmet İNCE (ŞİİR YÜREK MEYVESİDİR’den)

 

 

 

 

 

 

 

 

İLHAM PERİSİ

-Orhan Veli’yi rahmetle anarak-

İlham perisi
Öyle zamanlarda geliyor ki bazen
(Zamanlı-zamansız uğradığında)
-Siz bilin-

Olur-olmaz
Olur-olur zamanlarda
-Siz hayal edin-

Gel-git denizlerindeki yoksul balıklar gibi
Dudaklarım kıpırdar
Gönlümde…

Yazsan yazamazsın
Çizsen çizemezsin
Dizsen dizemezsin…

Oysa;
“Rakı şişesinde balık olunan”
Bir zamanda gelse
(İlham Perisi)
Dizeler zengin olur
Uyar…

* İmkânsız şey / Şiir yazmak / Âşıksan eğer; / Ve yazmamak / Aylardan nisansa. Orhan Veli Kanık (NİSAN-İSTANBUL İÇİN)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“HATASIZ KUL OLMAZ!”

Sevdim
Yıllarımın hayali
Beni gerçeğe döndürdü!

* Çok şiir yazılmış sevgi üstüne… Selma ONBAŞI (SEVGİ ÜSTÜNE’den)

ANCA(K) GİDERSİN

Sanki bilirmiş gibi fikir serdedersin,
İltimasa, desiseye hep göz süzersin,
Her akşam, her gece, çoğunluk derbedersin
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Hilekârlık, yolsuzluk, düzenbazlık sende,
Her türlü üçkâğıtçılık, cambazlık sende,
Çokluk mu? Kim kaybetmiş? Asla! Azlık sende
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Boş zamanlarında yaparsın iftira, gıybet,
Ucuz bir menfaat için hazır ihanet,
Bunlara rağmen neden edersin şikâyet,
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Abdest, namaz hak getire, nerde din, iman?
Sayende yalanla yutar fili bir yılan,
Bedavaysa bırakmazsın, edersin talan
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

İçki, sigara, işret, kumar meziyetin,
İyi değil, kötüdür her zaman niyetin,
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi diyetin!
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Paraya kul olmaktır senin marifetin,
Rüşvet, torpil, adam kayırma saadetin,
Sağın rezildir, solun kalmamış ondan yetim
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Yaşamında çarpıklık (galiba)… Bu belli,
Kötüye, berbata saplanmışsın temelli,
Tanrıdan da istersin dilenip teselli
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Ailenden kalmamıştır bu soysuz maya,
İşin-gücün; yalakalık, yalan, riya,
Biraz da olsa n’olur şeref, namus, ar, hayâ
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

Sen tanınırsın, âlem bilmese de seni,
Senin gibiler çıkmıyor sahneye yeni,
Medeniyet bile yok edemez bedeni
Duruyor musun hâlâ? Yürü! Anca(k) gidersin!

* Aydınlıkta yazılan şiir yüksek sesle okunmak içindir. Böyle şiirde, göze cansız gibi görünen mısralar, seslendirilince bakarsınız canlanıverir. Bülend ECEVİT 

 

ZORLAMA (YARIM KALMIŞ DİZELER)

Otuz küsur yıl, beraber, şaşmadan, şaşırmadan,
Belki bir -belki iki- kez yalan aşırmadan,
Hiç kimsenin emeğini, sabrını taşırmadan
Bir ömrü paylaştık, bugünkü mükâfatım bu mu?

Güzel şey, sevilenlere gönlünce değer vermek,
Gül bahçesinden (gibi) dikensiz goncalar dermek
Hatasız mümkün müdür devamlı sevaba ermek?
Birinin hakkını diğerine vermek, doğru mu?

Yanlış mı; “İyiliği yap, ama övünme!” demek?
Her an takdir mi edilmeli verilen emek?
Gönül huzuru ile giyinirsem, yersem yemek
Bunu dilemek sanki cevapsız, bıkkın soru mu?

Deliye… Delilere her gün bayram(mış)!
Bugünü diğerlerinden ayıran ne?
Keyif veren içecekler hep haram(mış)!
Dün geçti, faydası olmayan yarın ne?

Elindeki senindir, sağlamca tutun,
Yarımlarla tamamlanır koca bütün,
Sanma ki eloğlu senden bir kat üstün
Öyleyse ayıplanan edan, tavrın ne?

Bugünü yaşa, bugün iç, bugün doyun,
Soğuksa giyin, sıcaksa bıkma soyun,
Kendi bacağından asılır her koyun
Güçlük tahammülsüz, gücenik sabrın ne?

Yine yalnızız, yine yalnız başlangıçtaki gibi,
Kavanoz dipli dünyanın görünmüyor ki dibi,
Doğa Kanunu her canlı gibi geçerli biz için de
Bizi yalnızlığa mahkûm eden ruhumuzun sahibi.

Yalnızlık başımıza dert! Ah! Hasretiniz olmasa,
Ayrılık çıldırtır, eğer ki telefonlar çalmasa,
Tarifi yok, ilâcı yok, doktor çaresiz inanın
Boş çerçeveler, albümler, fotoğraflarla dolmasa.

* Şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. Onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. Engel tanımaz. Engelleri yıkar ve ezer geçer.  Arif DAMAR

 

 

 

SEN İSTEMESEN DE

Eğilmeyen dik başın,
Gözünde nefret yaşın,
Granitten tektaşın

Olacağım.

Umut dolu her emeğin
Bahçendeki çiçeğin,
Belki de kelebeğin

Olacağım.

Gününe girer gibi,
Hülyanla görür gibi,
Belki delirir gibi

Olacağım.

Arzu, istek, emelin,
Ayağın, hem de elin,
Deprem, yangın ve selin

Olacağım.

Düşüncende yer alan,
Gecelerinde rüyan,
İbadetinde duan

Olacağım.

Hepsi, her şey bir yana,
İstemesen de bak bana,
Kavuşurken Tanrı’na

Toprağın olacağım.
Sen istemesen de…

* Hüzünler ki şairlerin yüreğinde uçuşan / sararmış çiçek tozlarıdır / Biraz da şairlere özgüdür hüzün. Ahmet TELLİ                                      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR YILDÖNÜMÜ                    

Otuz küsur yıl… Nerdeyse ömrün yarıdan fazlası,
Üzüntüsü, kederi, hüznü, elemi, hem tasası,
Sevinci, mutluluğu, saadeti belki de yası
Tüm kayıtlar geçerli, elde yılların kare ası…

Masada tuzlu fıstık, çekirdek, yaş gereği bira,
Bir kez daha yaşandı evlilik yıldönümü zira,
Otuz küsur yılın anıları dizilince sıra sıra
Gülünmez… Ağlarsın bazısına hıçkıra hıçkıra…

Çocuklar çabuk büyüdü, kök salmış gibi geliyor,
Kendileri bebektiler, hayalmiş gibi geliyor,
Bugün bebekleri var, bir falmış gibi geliyor
Geçen yıllar sanki bana masalmış gibi geliyor.

Bir yıl sonraya ulaşacak mıyız? Garantisi yok!
“Hedef hazır!” deyip hazırlayacak mıyız birkaç ok?
Kutlamak mı? Tabii ki! Ulaşırsak niyetimiz çok
Ulaşamazsak… Ömür tükenmiştir, yaşanamaz şok!

* Şiir hep yeniliğin, ilerleyen ve gelişen hayatın yanında saf tuttu. Yüzü hep ileriye dönük oldu şiirin, ama geçmişten de hiç kopmadı. Sunay ARAS

 

 

 

YAKIŞIR!

Sıkılırım, bazen kalbim sıkışır,
Gözlerim titrer, ellerim yılışır,
Kimseyle alıp veremediğim yok
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Herkes kendi derdinde, âleminde,
Düşüncelerim yalnız kalemimde,
Devamlı bir tuhaflık var halimde
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Şu sıra, doluya koysam almıyor,
Boşa koysam, hiçbir şeyle dolmuyor,
Bir bakıma bende sabır kalmıyor
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Yürümez ayaklarım, gider geri,
Olamadım ki; “Adam” baştan beri,
Yaklaşınca teneşire ha gari
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Günler aydınlıksız, geceler kara,
Eskiler etmiyor artık hiç para,
Giderayak düşmeyeyim de dara
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Çok şey artık eskisi gibi değil,
Kulak işitmez, görmez göz, sürçer dil,
Yaşamaya duymuyorum hiç meyil
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

Törpülenmiş bir ömür, saçlarda ak,
Vadesi mi bitti? Bekliyor toprak,
Kabul eder (umarım) yanına Hak
Doğrusu ya! Ölmek bana yakışır!

*  Ödünç hayatla şiir yazılmaz.   Mustafa KÖZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNTİHARA DOĞRU

Sen ağlama, kıyamam hiç, sızlar burun direğim,
Dayanamaz o gözyaşlarına benim yüreğim,
Sen ağlama, senin için ben canımı vereyim
Can dostum! Gönül Arkadaşım! Bir Tanem! Meleğim!...

Sakin ol! Dik dursun, neden öne eğilsin başın?
Huzurlu ol! Akmasın yanaklarından gözyaşın,
Sabırlı ol! Üzülme! Bir kez daha düşün-taşın
Can dostum! Gönül Arkadaşım! Bir Tanem! Meleğim!...

Dünyaya gam-keder-üzüntü için gelmedik ki!
Ama doyasıya sevinç-neşe bilmedik ki,
Hatırlar mısın bilmem? Doyasıya gülmedik ki?
Can dostum! Gönül Arkadaşım! Bir Tanem! Meleğim!...

Bize hep üzülmek, büzülmek, süzülmek mi kader?
Bunlar ediyor düşünerek ömrümüzü heder,
Sevinç için yeter bize, bir küçük iyi haber
Can dostum! Gönül Arkadaşım! Bir Tanem! Meleğim!...

Geldik dünyaya, olumsuzlukları bile bile,
Mutluluk, sevinç niye gelmiyor azıcık bile?
Hep elimizin altında; yalnızlık, keder, çile
Can dostum! Gönül Arkadaşım! Bir Tanem! Meleğim!...

* Şiir, sözle ve söz içre kurmadır. A. Turan OFLAZOĞLU

GARİBAN SARHOŞUN MEKTUBU

-Onur ŞENLİ’nin (AGORA MEYHANESİ) kulaklarını çınlatarak-

Sana bu satırları
Agora Meyhanesinden değil,
Zar-zor yetiştiğim
-Kaçırmak istemediğim-
Son Halk Otobüsünün
Sondan ikinci koltuğundan
Tekerleklerin kasislere aşkına boş vererek
Kargacık-burgacık da olsa
Ulaşabildiğim kadar
Mehtabın, otobüsün kıdemsiz ışıklarına
Katkısını üleşerek yazıyorum.

Tahmin ettiğin gibi
(Ucuz meyhanelerden birinde,
Ucuz şaraplarla,
bütçemin yettiği kadar
Ayakaltında kalmadan,
ayaküstü,
Tahta masalardan birinin kenarı başında,
Yalnız, az-biraz meze ile
Ve cilasını unutmadan)
Kendime gelmiş gibiyim.

Yüküm tutulu kısaca!
(Sarhoş deme!)
Lütfen!

Alışkanlık olmuş; “Nasılsın?” demek

Ben, senin bana sorduğunu hissettim,

“İyiyim!” diyorum
(Diğer masalardan
Üstüme sinen anason kalıntılarını
Önümdeki koltuklardan sakınmağa çalışarak).

Bu gece
Bir başka gece gibi...
Gibi geliyor bana.

 

Unutmak için başlamıştım
Unuttum (galiba)
Çünkü neyi unutmak istediğimi

-İnanır mısın?-
Hatırlamıyorum şimdi.

Ve dost...
Sen kimsin?
Ben, beni, niçin seninle paylaşıyorum?

Hatırlamıyorum şimdi.
İnanır mısın?

* Şiir, yedi canlıdır. Pablo NERUDA