ALIŞMAK EYLEMİ

 

Çalışmadık, ama tembellik için pek çok çalıştık!
Atalarımızla (özü inkâr edip) ters bakıştık,
Dostlarımızla kırk yıl hatıra boş verip atıştık
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Sevgisizliğe çare arayıp durduk, bulamadık!
Umutsuzluğu tırpanladık, geciktik, alamadık!
Sağlıklı olmak sorun oldu, sağlıklı olamadık!
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Bir koyup elden, üç hatta beş almak varmış(!) örneğin,
Kimler geldi, kimler geçti baştan, şimdiye değin,
Duyulmuş mudur hiç, okyanusu geçtiği ördeğin?
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!            

Soytarı kişi, azıcık(!) katil, az-biraz(!) hırsızmış,
Tükürsen yüze; “Yağmur yağdı!” dermiş, çünkü arsızmış,
 Haberin var mı? Devletin nerelerine, kimler sızmış?
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Hocalar var, dün “Ak” dediğine bu gün “Kara” diyen,
Üçkâğıtçılar var, şeytana pabucu ters giydiren,
Hakemler var, ofsayt-penaltı-kural nedir bilmeyen
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Tahta tabanca, bamya fişek, soyulur banka... Yalan,
Kedi fare tutamaz, ama fili yutar bir yılan,
Dolar-kumar piyasasında dolaşır birkaç bakan
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

“Sana ne!”, “Bana ne!”, ve “Adam sen de!” Ömür törpüsü,
Öğrenim, askerlik, iş-güç, evlilik... Şenlik Türküsü,
Az doyum, kıt-kanaat geçim... Mutluluk görüntüsü
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Rüşvet, iltimas... “Ham yap! Para kap!” ve adam kayırma,
Kendini yargıç sayıp birin diğerinden ayırma,
“Bana dokunmayan yılan yaşasın!” deyip sıyırma
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

“Buz üstüne yazılmaz!” Sen onu anlat külahıma,
“Denizler dikiş tutmazmış!” tuttururlar Allah’ıma,
Boş ver! Dinleme! Kulak asma hiç Ah’ıma, Vah’ıma!
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Gelecektir her canlıya ölüm, korkmak değil umar,
“Cihar” atıp da, “Şeş” diyerek asla oynanmaz kumar,
Bilseler de bilmeyenler olağanlığı sanki umar
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

Tepelerde kuş-yılan varken, insan da olur orda,
Torpiller, çifte standartlar yer alır hortumlarda,
Söylemek güç, ama söylenecek çok şey var da
Nelere alışmadık ki, alıştık artık! Alıştık!!!

* Şiirde yine şiir aranır. Bülent ÖZCAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HIMM! ÖZLEM?

Kokunu özlerken tüm cismimde yudum yudum,
Sensiz yaşanmıyor, bir kere daha anladım,
Bir elmayı bile paylaşırken yarım yarım
Uzak olmak, ayrılığı yaşamak reva mı?

Güneşsiz günler sensiz, sensiz aysız geceler,
Uyaksız cümleler hem, bak kimsesiz heceler,
Ayrılıkla bunalmış, çözümsüz bilmeceler
Fotoğrafın var vitrinde, umar mı, deva mı?

Günahlarım var bilirim, sevaplarımdan çok,
Sensiz cennette, ahirette bile yerim yok,
Gülen gözlerinin hayali ruhumu tutar tok
Senle beraber olmanın tek yolu dua mı?

 

* İçinden geldiği için mimar ya da mühendis olmaya kalkanı görmüyoruz. Demek ki sanatların en kolayı şiir ki, duygulara, düşüncelere dayanarak şair olunabileceğine inanılıyor. Melih Cevdet ANDAY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR ÖMRÜ ÜLEŞMEK

 

Yaşadıkça
(Fark etmez, sen mi, ben mi?)
Yaşam;
paylaşılınca güzel...

Çünkü yaşanmıyordur yaşam
Sen; ben olmayınca...
Ben; sende olduğumdan
yaşadığımı hissediyorum
olduğunca
daima...

* Şiirde para yoktur, ama parada şiir çoktur. Robert GRAVES

SEVEMEDİM İŞTE! SUÇ MU?

Hikmetinden hiç sual olunmaz, yaratmış ilahi,
Kimi kızıl, kimi ak, kimi sarı, kimi siyahî,
Hepsi insan, sevgiye muhtaç, suskun, amma illâ ki

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Kime ne? Dinsizse yahut da Yahudi, Hıristiyan,
Veya beş vakit namazında, niyazında Müslüman,
Mecusi, putperest de olsa, gerçeklerle yaşayan

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Düşünmemiş hiç, yaratmış Yaradan türlü kuşları,
Yuvarlandıkça yüzeyde, yosun tutmayan taşları,
İlkbahar, yaz ve hazandan sonra zorunlu kışları

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Dünyaya gelinir, sorulmaz, hem anlaşılmaz niçin?
Ama gene de şükredilir yaşanıldığı için,
Çevremde tüm düşünceler olsa da dayanılmaz, çirkin

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Güzellik de, çirkinlik de bir olgu, katlanmak gerek,
Mutluluk her an yanı başımızda, o bir hak demek,
Gidip gelmemek, gelip de görmemek var yaşama ek

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

İnsan yaratılışında sinsilik, kurnazlık, hinlik,
Üçkâğıtçılık, aç gözlülük, açıkgözlülük, cinlik,
Sevgisiz de kalsam, olsa da gönül bahçem dikenlik

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

“İçki tüm kötülüklerin anasıdır!” Sana ne?
Topçuymuş, popçuymuş, fanatikmiş, yok değilmiş ona ne?
Sağcıymış, solcuymuş, ortacıymış bunlardan bana ne?

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Dünyaya gün doldurmak -çin gelmemiş olmalı insan,
Barınamayacaksa bedende istekler hiçbir an,
Bilmeli azat etmeyi, budur insanı kurtaran

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Ömrün kalanını tüketmeye zorunlu mu kişi?
Yapmamalı yanlış, baştan sıkı tutmalı işi,
Kalmamış olsa da tüm kötülüklerin tek dişi

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

Tanrı’nın yarattığı türlü çeşit böceklerini,
Lâle, gül, karanfil, şebboy gibi tüm çiçeklerini,
Veda döşeğinde beklerken ölüm meleklerini

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

İster doğrucu olsun kişi, ister söylesin yalan,
İsterse elinde İncil olsun, ya da Tevrat, Kur’an,
Sonuçta kötü de bitse yazılmış her şiir, roman

Ben sevdim...
            Bir onu sevmedim, sevemedim vallahi!...

* Amaçlamak, özel olsun, biçimsel olsun, şematizmin şiirde geçerli olduğunu kanıtlamak anlamına gelir ki, bu da şiirin özgül işleyişine ters düşer. Edip CANSEVER 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

VAZGEÇEMEDİĞİM (I)

Unutmadım...
Olası değil unutmam.
Unutacak olsaydım eğer
sever miydim böyle
unutmacasına?...

Ama unutulduysam
Ayrılıktan öte
Bir ömür gibi...

Haram olsun!
(Diyemem!)

* Şiirin temel özellikleri;  Şiir, ritimlidir.  Şiirin başka dile çevrilmesi zordur.  Şiir usa aykırıdır.  Şiir, sözcüklerle kurulur. Şiir, simgesel değildir. Şiir, somuttur. Şiir, yoğun etkilenmelerle tanımlanır. Christopher CALDWELL, Türkçesi; Mehmet DOĞAN

 

HAK ETMEDİM!

“Evim ocaktır!” dedim, hiçbir yere gitmedim,
Mantar gibi her cümlenin başında bitmedim,
Bilmiyorum, ben neden sizlere hiç yetmedim?
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Zorunlu değildim ki sevemedim, sevmedim,
İki kelime de mi fazla!? Asla dövmedim!
Diyetle geçti ömrüm, Allah var, hiç övmedim
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Ne ayakaltında varlıklara dedim; “Pist!” “Hoşt!”
Ne bir kusurluya, uyarmak için dedim; “Hişt!”
Ne aç olanı kovdum kapımdan diyerek; “Kışt!”
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Hep hata, hep kusur, hep kabahat, suç bende mi?
Sorarım, beni üzmek, reva mı, yerinde mi?
Sevginiz benden uzak, o kadar derinde mi?
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Kimse dünyaya çakamaz ne kazık, ne direk,
Yalnızlığa asla suçlu aramamak gerek,
Bilmelidir ki doğal, her insan taşır yürek
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Mektupla, telefonla sitem... Söyleyin neden?
Ana-babadan önce var mı ki önde gelen?
Anadır, babadır bilin, sizi en çok seven
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Doğurmak... Doyurmak... Saygı... Minnet... Ayrı konu,
İçine girilirse gelmez elbet hiç sonu,
Hepinizi hep sevdim, anlayın lütfen bunu
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

Olacaksınız bir gün, sizler de baba-ana,
Hoşgörüyle bakacak mısınız ki o yana?
Yaşasaydı mı diyeceksiniz Yaradan’a?
Sevgili çocuğum, dışlanmayı hak etmedim!

* Şiir; bir kuşun kanatları duygularımızı alıp uzaklara götüren. Ömer Salih ÜNLÜ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AYRILIK

Yuvadan uçan kuşlar misali, gidiverdiniz temelli,
Bu; başladığından beri yaşamın kuralıdır besbelli,
Oğlanlar; papyon-kravat, kızlar; beyaz duvaklı-telli,
Analar (hem de babalar) arkalarında kınalı elli...

Okula başlayış; ayrılığı çağrıştırır azar azar,
İş, askerlik görevi derken tükenen ömre değer nazar,
Zaman bir su gibi geçer, göz açıp kapayıncaya kadar
“Allahaısmarladık!” denir, yalnız kalır, olursun deli...

“Kural; kuraldır!” Allah koymamış, insanlığın kuralı bu;
Konulmasaydı acaba, bilinir miydi hiç de doğrusu?
 Dün biz uçtuk yuvalardan, bu gün onlara hak; bu, ya da şu
Yaşanacakları böyle; “Gerçeğin aslı!” diye bilmeli...

* Sanatta yaşayan duygu şahsi değildir, objektiftir. Şair bu objektifliği, bütün varlığını yaratmakta olduğu esere vermeden gerçekleştiremez. Thomas Stearas ELIOT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİJİTAL YALNIZLIK

Saatler 20.05’i gösterdiğinde
dijital yalnızlığım başlar aynalarda
çalmayan telefonum
diğer telefonla seslenir bana kahredercesine.

Yalnızlığımı paylaşırım
doğru aynalarda
yalnızlığımla...

Saat 20.05’te
dijital görüntülenir yalnızlığım aynalarda
O; benim
Ben; benim
Sen; ben değilsin

Özür dilerim...

* Güzel sanatların en ulusal olanı şiirdir. Selahattin ARSLAN 

ÖĞÜT                 -Gizliliğinde tüme-

 

Dinle! İster misin ki sana öğüt vereyim Tuna?
Uzak dur! Karışma kimsenin ekmeğine, suyuna,
Konuşursa da başkaları aleyhinde boyuna,
Kötülerden kaç, sakın yanılıp da düşme oyuna...

Dürüst ol, doğru ol, söyleme asla dost için yalan,
Etme iftira kimseye, iftiraya da uğrasan,
Yanlışlardan sakın, arın, düşün şöyle bir an,
Öteye gitmeyecek hiçbir şey bu nankör dünyadan...

Çok oku, az konuş ki desinler sana; “İşte Adam!”
Kendini kabul ettir, başkalarını harcamadan,
Dinini asla unutma, kulağına gitsin ezan,
İnanacak ne bulursan ara, düşün, tart ve inan...

Aileni sev, akrabanı sev, onları hep koru,
Müsrif olma, cimri olma, ama her zaman ol doğru,
Bilmiyorsan iste, öğren, bilene sor doğru soru,
Fikirler olsun zihninde daima taptaze, duru...

Her şey açık olmasın, sakla bazen gizlilik ile,
Ne sevgilin, ne baban, hatta bilmesin anan bile,
Su söndürür, ateş yakar, uzanma hiç bile bile,
Ya çekersin çile bilmeden, ya da düşersin dile...

Sana gülümseyene açma sakın sırrını o an,
Dişlerini gösterenlerin sanma ki hepsi düşman,
İyiyi, kötüyü bilgiçlikle ayırdığın zaman,
Sana çevrende denilecektir; “İyi, Doğru insan!”

Seven, sevilen, akrabalar için ayırım yapma,
Üç kuruş dünya menfaati için ülkünden sapma,
Hak etmiyorsan, inanıyorsan, boş da olsa kapma,
Hele hele asla, paraya, mala, mülke hiç tapma...

Hırsızlık etme, rüşvet yeme, sözünde dur, sözün tut,
Boyun bükme, bel kırma, yağ çekme, kimseyi etme put,
Dostlarınla bir arada ol, bazen gönlünü avut,
Müzikle ilgilen, bilmesen nota, çalmasan da ut...

Dedikodu yapma (çok yanlış),  hem etme sakın gıybet,
Yaptığın bir iyilik için ödetmeyesin diyet,
Biliyorsun insana yakışır daima iyi niyet,
Böylece ulaşır sana, hem mutluluk, hem saadet...

İstenilmediğini hisset, kovulmayı bekleme,
Gelen gitmiyorsa bekle, arkasından itekleme,
Bilmiyorsan söyleme hiç, sus, kem-küm edip tekleme,
Derdin bir ise, yenisini ötekine ekleme...

Çok yeme, midende kalabilsin bir porsiyonluk yer,
Sigara, içki çok içme, rezil olmasın ciğerler,
Çok koşma, çabuk yorulursun yoksa, bunu herkes der,
Kesilir soluk, olursun merkepten düşmüşten beter!..

Sanatkâr olmaya özen, örneğin müziğe çalış,
Veya şiir, öykü yaz, biraz resim yapmağa alış,
Bir hobin olsun, koleksiyon yap, bu iyi takılış,
Alkışlanmasan bile, güzele-iyiye tut alkış...

Evinin önünü süpür, sokağını tut hep temiz,
Bir kibrit çöpünü bile atma, yerde kalmasın iz,
Verme sadaka, bil ki dilenciyi yaratan biziz,
Gereksiz tüketime dayanır mı en büyük deniz?...

Sıkıldığında, sıkıştığında çekinme, iste yardım,
Karar verdiğinde, kararlı ol, at kararlı adım,
Gücün kadar cesur ol, cesaret kadar olsun tadın,
Gerçekler konuşulurken geçsin daim senin adın...

Vatanını sev, vergini öde, askerliğini yap!
Tarihle öğün, bayrağınla yaşa, tapacaksan tap!
Gez-gör, ülkeni tanı, nerede Beytüşşebap, Hoşap?
Sana daima yardımcı olsun Ulu Allah, Ya Rab!

Gençliğine önem ver, sen de olacaksın ihtiyar,
Yalnız bugün değil, geçen dün, yaşanacak yarın var,
Gönlünü serbest bırak, bahçesine örme duvar,
Yalnızları, güçsüzleri, ezilmişi bağrına sar...

Hürriyeti kısıtlama, besleme ne balık, ne kuş,
Mevsimlerden zevk al, bilirsin geçecektir her kış,
Tükenen ömrü tasarruf zor, denmez Azrail’e kışt!
Ulaşmalıdır Tanrı’ya edeceğin her yakarış...            

Bu öğütlerimi yeğenim, ister tut, ister tutma!
Eksik de olsa söylediklerimi tamamla, atma!
İyiyi kötüyle ve güzeli çirkinle avutma,
“Ölüm; Allah’ın emri!” dile rahmet, beni unutma!

 
* Şiir, yaşama ekleyendir, renk katandır. Ülkü TAMER

 

 

 

 

 

 

BIKKIN SİTEM

       

Uzun zamandır ne sizden haber geldi, ne de biz duyduk,
Ellerimiz öylesi boş kaldı, bağrımıza taş koyduk,
Ne bir kart, ne telefon, habersiz, sevgisizliğe doyduk,
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!            

Bir bayram ziyaretinde tüm pabuçlarınız çalındı,
O tarihten sonra ne arandık, ne kapımız çalındı,
Bir kerecik bile olsa; “Dayı!” denip gönül alındı
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

Bir emanet dert oldu, bulunamadı, el-gün kayrıldı,
“Suç bizde değil!” denip, herkes aradan öyle sıyrıldı,
Ölümlü dünyada, baba gitti, beş dakika ayrıldı
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

Çok zaman sokaktan pas geçtiniz, çok zaman yan çizdiniz,
Bir şeyler için mi dert edip acımasızca ezdiniz?
Ne yaptık size ki; unutup bizden böylesi bezdiniz?
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

Suçlu biz miydik, birileri atınca sizlere kazık?
Tedbirliydiniz... Size de mi diyecektik; “Tüh! Tuh! Yazık!”
Ne olurdu baksaydınız çevrenize biraz, azıcık...
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

Anamıza doymamıştık, babamız kalmıştı emanet,
Yirmi bir yıldır, mutlu oluyordu edince ziyaret,
El ele verip de ona yakıştıramadık saadet,
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

Büyüğü küçültmemeli, çabuk büyümemeli küçük,
“Hatasız kul olmaz!” ancak, bedeli olmalı çok düşük,
Her neyse! Anlatamadım! Sözlerim kaldı bölük-pörçük,
Bir mesafe koymak istediniz araya, biz de ona uyduk!

* Hayatımın şiirlerimle uzadığını hissediyorum, bu; güzel! Erol KARATEKİN

   

 

 

 

 

 

KARARLI SİTEM

 

İnsan sevildiğini bilmeli, yoksa kalmaz gönül-hatır,
“Akrabanın cefası, yabancının darbesinden acıdır!”
Kaybetmemek için; kaydetmek gerek, söz uçar, yazı kalır!
Akrep yapmaz, akrabanın yaptığını... Bunu bil çocuğum!

Kış gelir, tek palton var, verme emanet, çünkü sana gerek,
Bir avuç bulgurla doyacaksan, neden yapacaksın ki ek?
Sen varını-yoğunu sarf ettin, kimse sunmadı seçenek,
Takdir mi edildi? Kıymet mi bilindi? Değil çocuğum!

Net, açık! Çifte standart olmamalı bilinen doğrular,
Yapılan hataya sorulmalı mı, belirsizse sorular?
Yatağı derindir, ne denli durgun akıyorsa da sular
Hepsi doğru olsa ne olacak? Doğruları del çocuğum!

Göz açıp kapayıncaya kadar geçer zaman, kim anacak?
Dün üçtü, bugün beş, yarınlarda kim bilir borç ne olacak?
Kim ödeyecek? Kim ahret için kendini hazır bulacak?
Gelecek için söz verirken, sözünü tutmalı dil çocuğum!

Kendi düşen ağlamazmış! Laf! Düştü kişi; yer-gök inledi!
“Denize düşen, yılana sarılır!” Yılan mıyım? Kim dedi?
Yılanı değil, ama ağlayanı konu-komşu dinledi,
Suçlu için gizlenen suçluluk, sanki bir delil çocuğum...

Bazen gerçeği söylemenin kişilere faydası olmaz,
Yalan sermaye ile uğraşırsan bilesin ki küp dolmaz,
Çiçeksizse bahçen, düşünme, hem üzülme, çiçekler solmaz(!)
At gözlüğünü takarak görmek isteyene gül çocuğum!

Dizelerle anlatılamaz her şey asla kimseye bir bir,
Gerçek dostluk değeri (sağlık gibi); kaybolunca bilinir,
Sevdiklerini dünya malı için unutana ne denir?
Can dostları üç-beş kuruşa sileni, sen de sil çocuğum...

* Şiirin en büyük özgürlüğü, özgün olma özgürlüğüdür. Hulki AKTUNÇ

 

 

ELHAMDÜLİLLAH

 

Şükür, çok şükür sana Allah’ım, yerinde sağlığım,
Başımı sokacak bir evim var, yoksa da yazlığım,
Çevremde çoluk-çocuk, akrabalar, yok yalnızlığım,
Yeterlidir maaşım, cebimdeki biraz harçlığım

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!

Saçlarım dökülmüş, gözlerimde fer eksik, azıcık,
Kollarımda, dizlerimde derman kesik, demem; “Yazık!”
Kalbim tekler ama, dünyaya çakacak mıyım kazık!?
Günahlarım geride, sevaplarım olacak azık

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!

 Yeterli su-ekmek-güneş... İstemem başka dayanak,
Çocuklarım, eşim ve yuvam benim için sığınak,
Hem gündüzlerim, hem gecelerim siyah değil, apak,
Büyük zevk oruç tutmak, ezana uymak hem koşarak

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!

  Göz açıp kapatıncaya, sevgiyle büyür çocuklar,
Bir de bakarsın ki, yaşlanmışsın, olmuşsun ihtiyar,
Güzellikleri tasarruf etsen de her yere sığar,
Bitmez şükretmeler, Rabb’ım daha çok şükürlerim var

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!

Cehennem azabından Tanrı’m beni, bizi tut uzak,
Harama uzanmasın el, dil, gönül, olmasın tuzak,
Bilmeyerek istemeden olan günahları çöz at,
Sana kulluk eden bizlerde daima olsun yüz ak

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!            

Yalnız sana kulum, elimde Kur’an’la, ibadetle,
Verdiğin can, aldığım nefes, şükrettiğim nimetle,
Ömrüm aydınlık geçti, bağışladığın saadetle,
Koşarak ulaşırım sana, müjdelersen cennetle!

Çok şükür, çok şükür... Elhamdülillah!

  * Şiiri yöneten tek bir şair yoktur. Pablo NERUDA

 

 

 

 

 

 

NAM-I DİĞER

 

Benim ben...

“Kim O?” deme!
Benim kapıyı tıklatan
(Zira; postacı çalarmış kapıyı iki defa)

saçlarımda
hem pabuçlarımda kar
gözlerimde özlem
benim ben...

Duru, doru hazan saçlım,
gül yüzlüm,
çakır gözlüm,
tarçın dudaklım,
mis kokulum,
sıcak, sıcacık, sımsıcacığım,
sabretmesini bilen dervişim

Gönül arkadaşım,
Can dostum,
Evliya ruhlum,
Hayat ağacım...

Dünyam, aydınlığım…

Ahretliğim...

Benim ben...

Sen olan ben
Eşin
Yani kocan (nam-ı diğer)
Benim ben...

 

* İster düz yazıda, ister şiirde olsun, dilin yeni bir biçimde kullanılmasıdır imge. Roger CALILAS

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÜNAHKÂR

- O; benim işte! -

O kadar çok yanlışı
(yani, belki diğer bir deyişle günahı)
ve o kadar az doğrusu
(yani, belki diğer bir deyişle sevabı)
vardı ki...

Doğruları için cennette
(dünya zamanı ile)
yarım saat kalabildi
ancak !..

* Şiiri şiir yapan edadır. Orhan Veli KANIK

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAR ve KUŞLAR

 

Lâpa lâpa, hem bak pala pala yağıyor kar,
Dudaklarıma konarken etmiyor hiç ısrar,
Heyecanla gönlümden sevinç ederken firar,
Ekmek kırıntılarına doluşuyor kuşlar...

Kar sessiz, kar güzel, kar beyaz, bembeyaz dingin,
Kuş cıvıltılarında ahenk öylesi zengin,
Gök kuşağında muhabbet eden yedi rengin,
Birleşimi yoğunlaşır karda olsun bilgin.

Beyazlar içinde gönlünde olamaz kırık,
Boğazında düğümlenemez bil ki hıçkırık,
Kuşlar şarkısını söylerken sevdanın ılık,
Çevren sütliman olur, biter, gider yalnızlık...

“Su, para, kadın sesi!” demiş... Kim? Bilmiyorum...
Fikrine saygı gösterip yapmıyorum yorum,
“Kar yağarken kuş sesleri dinlenir!” diyorum,
Sadıktır kuşlar, sevilir, asla olmaz sorun...

Sevgim tükenmez, uçsuz bucaksız karda sakin,
Mutluyum kar yağarken, tutamam siyaha kin,
Kar yağarken bir davet alsam, denilse; “Gelin!”
Damat olurum mutlaka, Azrail’se gelin!

 * Öfkelerimizi, pişmanlıklarımızı, beklentilerimizi kendimizde dahi henüz keşfedememişken, anlayamamışken yüreğimizden kopan seslerin topluluğunda anlayabildiğimiz çığlıklarımızın yumağıdır şiir. Gül SERAP

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

NİŞAN  



Beklenirken geldin, akşam beklemeden,
Acele etmeden hiç gün eklemeden,
Konuşuverdin, hem de hiç teklemeden
Sevgi tomurcuğum, kıymetlim, gül yüzlüm.

Sitemleri göz ardı ettin, bakmadın,
Tenkit ettik ara sıra, kaş çatmadın,
Deve yaptık(!) pire-çin yorgan yakmadın
Bire bin katmadın asla, açık sözlüm.

Biz destek olacakken, sendin hep destek,
Gerçek şu ki ara sıra olduk köstek,
Doğru karar verdi isek eğer bir tek
Sana armağandır o, anası özlüm.

Oluşturmuşsun melekler gibi bir ağ,
Sımsıkı, kopamaz, ayrılamaz bu bağ,
Sevgiler yücelir, olur koskoca dağ
Sıcaklığın hep bizde kalsın yaz közlüm.

İyi yolculuklar kızım; “Güle güle!”
Yolun açık olarak git güle güle,
Allah’a dua et hep gönlünce dile
İlk göz ağrım, ilk bebeğim, kara gözlüm.

* Şiirde anlam aramayın, o düz yazıda vardır. Melih Cevdet ANDAY

 

 

 

                          

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

RIZA                         

Susadığım sevgi avuçlarında
Uzatsan biraz kollarını
-izin versen yaklaşmama yahut-
Birikmiş yılların özlemiyle
Tümüne değil
(Üleşimsiz)
Bir damlasına bile
Razıyım!

*  Şiir, hiçbir şeyi gerçekte olduğu gibi anlatmak ve aktarmak zorunda değildir.  Bahtiyar ASLAN 

 

 

 

ZAMANA UYMAK

 

- Bir vaaz ardından-

İnsan olmak, insan sevmek doğada en güzel huy,
Bu sözümü kulağına küpe yap, her zaman duy,
Geçen her saniye değerli, çünkü geri gelmez
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Hastalık gelmeden sağlığının kıymetini bil,
Yaşlanmadan önce genç kalmaya bak, kolay değil,
Ölüm mutlak gelecek, yaşama önemle eğil
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Meşgul ol! Kazancın, işin olsun önem verdiğin,
Sorunlar için beyninde yapma asla kördüğüm,
En ufak kaynaktan, sevinçten yararlan yap düğün
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Gün geçmez bölmelerde dünü, yarını yapma put,
Her an yeni olsun gördüğün, için dolsun umut,
Yaptıysan iyilik ve gördüysen kötülük... Unut!
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Sevmezsen sevme! Uzak durma, bunalma, tiksinme,
Kötülüğe aman verme, cesur ol, asla sinme,
Basamakları hep çık, tek basamak bile inme
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Sevildiğini anla, anlamayana direnme,
Uzanamadığın koruk; “Üzüm” diye imrenme,
Her şey bugün için senindir, öğünme, yerinme,
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Çiçeklerle donat çevreni, karanfil, lâle, gül,
Zorları kolay gör, siteme, kahıra, kine gül,
Mutluluğun besteleriyle eğlenmeli gönül
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Güzellik de, çirkinlik de bir olgu önem verme,
“Nerede yanlış yaptım?!” diye sinirlerini germe,
Hatada özür dilemeyi bil, ipe un serme!
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Sevgiyle büyür çocuklar, olmalı hep göz nuru,
Çocukla ol çocuk, kucakla, okşa, öp, yap doğru,
Cevaplanmalıdır onlardan gelecek her soru,
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Zengin olmak değil önemli, kimdir anlat yoksul,
Mezara götürülmüş müdür hiç mal, mülk, para, pul?
Gönlünde ara -ki- aradığını gönlünde bul,
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

Değer verseydi eğer eşeğe sırtındaki çul,
İnsanı da insan ederdi gittiği her okul,
Olmak gerektir Allah’a istediği gibi kul,
Zaman sana uyamaz çocuğum, sen zamana uy!

* Kötü bir şiirim alkışlanacağına, güzel bir şiirim yuhalansın daha iyi. Victor HUGO

 

 

 

     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSANOĞLU


İnsanoğlu bir tuhaf; “Aslan!” dersiniz böbürlenir,

Yalnız bile olsanız, “Köpek!” dersiniz sinirlenir,
Sonuçta ikisi de hayvan ayırım yapmak neden?

Yaradılış işte! Sözler, seslere göre derlenir.
            “Çelik gibi…” diye yakıştırsanız sağlığı için,
            “Pas tutmuş!” dersiniz, sebep aranır, sorulur; “Niçin?”
            Biri madde aslı, diğeri bakımsızlık sonucu
            Aralarında niye yapılır, iyi – kötü seçim?
Kazayla, “Hıyar!” derseniz, maazallah topa tutar,
“Elma yanak, kiraz dudak…” söylemek verir itibar,
Vurdumduymazlık hayatlarına egemen olsa da
Mangalda kor - kül bırakmayıp atarlar da atarlar...
            Bire beş katıp anlatmak, abartmak sevilir pek,
            Menfaat varsa kırk dereden su getirilir tek tek,
            Yılanın dokunmaması da etkilemez insanı
            Yeter ki sokulsun içeri diğerini iterek.
“Allah cezanı versin!” dendiğinde hazırdır oklar,
“Elhamdülillah!” deyip çoğu cüzdanlarını yoklar,
Cennet – Cehennem kaygısı olmasa beyinlerinde
Açların hallerinden anlamaz asla nice toklar.
            “Pehlivan! Babayiğit!” denmesi takdir ifadesi,
            Üstüne yürüsen, hele bir bak çıkar mı sesi?
            Görünüşe aldanmakla oluşur boşluk, karmaşa
            Zayıfın, sıskanın, cılızın hissedilmez nefesi.
İnsanlar dürüsttür, hakşinastır, söylemezler yalan(!)
Lehteyse yanlış, sesler çıkmaz, tersse edilir isyan,
Bilmese de her konuda bilgiçlik etmezse insan
“Aferin! Bravo!” denmez, alkışlanmaz, olmaz sayan.
           
Para dediğin el kiri, tapanlara ne demeli?
            Faiz, repo, nema... Uzatmalı mı harama eli?
            Parasız kazanılan değerler de var bilse insan
            Düşünmeli ki, cehennemde yandığına değmeli.
Rakip kimdir? Takım, firma, parti... Fark etmez, bilinsin,
Tekeden süt sağmasını bilmeyen tabi elensin,
Ölümlü dünya öleceğini bilmek gerek ama
Kim anlatacak ki; insan insanlığını öğrensin?!...

* Aşk acısı, kadından ziyade erkeği şair ediyor. Pakize SUDA

UFAK ŞEYLERİ DERT ETMEYİN!

- Dr. Richard CARLSON’dan –

Yazar demiş ki; “Ufak şeyleri dert etmeyin!”

“Huzurlu olun! Hepsi ufak şeylerdir!” Bilin,                        
Sıralamak gereksiz... Başlangıçta diyelim;

“Kusursuz değiliz, kabul edelim!” örneğin...

 

Çok zaman “Karşıdaki haklı” diye bilmeli,

Sabırlı olmalı, egzersizle eğilmeli,

Başkaları toplasın ilgiyi konuşurken

Söz kesmemeli, saygı, sevgi ile gülmeli.

 

“Mutluluğu yaşamanın yolu paylaşmaktır”

İyilik yapıp, iyilik bulmak zor aşmaktır,

Ekinoks olarak yaşanmazsa gündüz-gece

Bu; kabına sığmayıp da coşkuyla taşmaktır.

 

Bazen bir tam gün sevilenlere ayrılmalı,

Ara sıra sevdikler mutlaka kayrılmalı,

“Ölüm Allah’ın emri” ayrılmak zor değil mi?

Sevabı biriktirip günahtan sıyrılmalı.

 

Şu bilinmelidir ki; “Yaşam olamaz adil!”

Sınav gibi yaşamda hiçbir şey değil acil,

Günde birkaç dakika sessizce yaşanmalı

Kör ve sağır olmalı, hem konuşmamalı dil.

 

“Nereye giderse gitsin, oradadır kişi”

Rasgele iyilik yapıp bitirmeli işi,

Başkalarının da haklılığını bilmeli

Uzatınca elleri göstermemeli dişi.

 

Gergin, stresli ve agresif olmak yerine,

Ilımlı olmalı, inilmemeli derine,

Bir yıl sonra da sorunlar aynı kalacak mı?

Bunu savunmak zor, hele gerine gerine...

 

Hazırlanan plâna mı uymak önemli,
Yoksa hayat akışına mı uymak o denli?
“Hangisi önemli?” diye zorlanmamak gerek
Plân, program niye olsun ki hep nedenli?...

Korkaklarda silâh, akılsızlarda yönetim,
Olduğunda yapılabilir mi hiç denetim?
Arkandaki güneş, gölgeni düşürür öne
Gerçek; güçlü olmak ister, kalmamalı yetim.

Geçmişlerde olmuşsa haksızlık, yanlış, günah,
Bu; önemsiz, güneş doğar yeniden her sabah,
Gün; hak edildiğince yanlışsız yaşanmalı
Zihin sessizleştirilmeli, çekmemeli ah!

Övenden çok, öğüt verenlere sarılmalı,
Doğru söz söyleyenlere niye darılmalı?
Yalın iç huzuru istiyorsa eğer kişi
Menzilde çekimserlik olmaz... Varılmalı!

“Üzüntü kanserdir” Yok yere üzülmemeli,
Sorunlar çözülür, boş yere büzülmemeli,
“Küçük kartopunu çığ haline getirip” de
Çareyi bulamamış gibi süzülmemeli.

İnanmalı! “Bugünden başlar yeni bir yarın”
Bakış açısı değişince yok olur sorun,
“Yumuşak ipliği kesmez, keskin kılıç bile”
Zihin dinç olmalı, gönül olmamalı yorgun.

Kötümserlikle olmamalı sakal bir karış,
İyimserlikle yapmalıdır daima yarış,
Soyutlamamalı toplumdan kendini kişi
Demeli kendine; “Git! İnsan içine karış!”

Hep istenilenle değil... Olmalı mutlu
sahip olunanla... Yaşam olmalı umutlu
Dilde tüy bitmesine gerek kalmaz. Eğer
sözde de, sükûtta da olunursa hudutlu.

Beli büküyorsa eğer, yaşanılan kriz,
Umar verir mi hiç, haram-günah olan faiz?
Elindeki bulguru pirinç yerine sakla
Saman, zamanda gerek diye düşünmeliyiz.

Sevgi söylenmelidir... Sevgi her şeye değer,
Sabretmelidir, sabır gerekiyorsa eğer,
Sırda dalgalanma olmamalı hiçbir zaman
Yalan ve yanlış çıkar ortaya geç veya er.

Her şey Allah’ın eseri, koymamalı sınır,
Kırılan yerine gelmez, yapmamalı sinir,
Eleştirmek çok kolay... Ama “Evet!” demeli;
“Övgü de, yergi de aynı şey!” diye bilinir.

Olduğu gibi tam kabul edilmeli hayat,
Gerçekten çok şey önemsiz, asmamalı surat,

Belki de son gün olabilir yaşanan bugün
Sevgiyle dolmalı kalp, gönül etmeli rahat.

 

Daha yapacak iş vardır, öldüğünde bile,

Olumsuz düşüncelerle çekmemeli çile,
“Bilmemek de rahatlık” her şey bilinemez ki
Yaşanan an önemli, cenneti düşün, dile...

 

HAYIRDIR İNŞALLAH! (I) (İYİMSER AYDINLIK)

Bir garip rüya gördüm, meğerki hiç borcum yok!                    
Sokakta, çevremde kimse aç değil, herkes tok,
Kavga yok, dövüş yok, ülkede sevgi, barış çok
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

İnsanlar geçiniyor birbiriyle, sevgiyle,
Kötü sözler gelmiyor dilin ucuna bile,
Eller uzanıp yapmıyor asla hata, hile
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

El ele, gönül gönüle iyilik, güzellik,
Kucaklaşan tüm insanlarda birlik özellik,
Sevgide ve saygıda sonsuz elde ellik
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

Tanıyor komşu ismiyle, cismiyle komşuyu,
Kimselerin kulağına kaçmıyor kar suyu,
Anan yok hiç, yalan, iftira, dedikoduyu
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

Toplu yaşamda gürültü ve patırtı kesik,
Hiçbir şey ölçülmemekte artık noksan – eksik,
Bakkalda ne yumurta çürük, ne de süt kesik
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

Ormana el değilmemiş, ağaç kesilmemiş,
Sular, elektrikler, telefonlar kesilmemiş,
Doğal gazın basıncı bile hiç eksilmemiş
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

Yollar dümdüz, aramamalı hiç delik – deşik,
Keşmekeş yok ortamda, düzenlenmiş trafik,
Kazalar görülmüyor öylesine trajik...
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

Rakip varsa da, bakılmıyor ona gibi el,
Harama, yasağa kimseler uzatmıyor el,
Düşmana bile “Mevlana” gibi deniyor; “gel!”
Tüh! Tuh! Dağlara, taşlara!... Hayırdır inşallah!

* “Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza etiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.” demiş BACON. Ekleyerek diyorum ki; “bizi şair yapan yaşadıklarımız değil, düşüncelerimiz, duygularımız, hissettiklerimizdir. Erol KARATEKİN

HAYIRDIR İNŞALLAH! (II) (KÖTÜMSER KARANLIK)

Bir kâbus gördüm ki, borcum gırtlağa kadar çok!                   
Ülkede insanlar... Hepsi aç, kimse değil tok,
Kavga çok, dövüş çok, evrende barış, sevgi yok
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Berduş, apaş, serseri değil, sadece sefil,
Dürüst, doğru, sofu geçinip olmuşuz gafil,
Tahsilli, okumuş görünüp kalmışız cahil
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Katledilmiş Türkçemiz, sorumsuz yiye yiye,
Yozlaşmış Türk Müziğimiz diyerek; “Yeah! Yeah! Yeah!”
Konuşmamız da yabancı; “Bay! Bay!” “Hello!” diye
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Vurdulu- kırdılı sinema-film şimdi moda,
Pek revaçta içmek, vişne suyu- maden soda,
Varlıkta da, yoklukta da yapılıyor yoga
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Sporda en büyüksün olmuşsan hep şampiyon,
Boş ver! Ata sporuna vermiş olsan da son!
Galiba ayrılmış amatöre de biraz fon!
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Çalışkanlar tembellikle asla yarışmamış,
Yalancıların işine kimse karışmamış,
Rüşveti alanlar başkasıyla kırışmamış
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Günde yalnız bir kere bile yıkanmazken el,
Temizlik için bol keseden atarken gazel,
Denir mi acep; “Var mı dünyada benden güzel?”
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Cumhuriyette saltanata kişi egemen,
Demiyor kimse; “Teşekkür ederim, ben yemem!”
Vallahi, “Şunlar kalmış doğal-düzgün” diyemem
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Siyasette kalkmış artık; “O sağcı, bu solcu”
Anlaşılmış, dünyada herkes geçici-yolcu,
Her kişi başına dikilir mi bekçi-kolcu?
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Adam kayırma, iltimas, torpil... Geç bir kalem,
Mecliste “Dayı” varken nasıl güler el âlem?
Uzaya da ulaşsın geç kalmasın sülâlen
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

Yozlaştırılmış dinimiz, çekilerek; “Hu! Hu!”
Ortada bir yol bulamadık yıllardır yahu,
Çıksa da anlatsa biri; “Nedir işin doğrusu?!”
Tüh! Tuh! Ah! Aman Allah’ım!... Hayırdır inşallah!

* Şiir parçalanmışlıklardan elde edilen bir bütündür.  Abdülkadir BUDAK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HEPSİ AYRI TELDEN... (BÖLÜK – PÖRÇÜK yani)

*
Yalnızlığımın topraklarında
Filizlendi hayalin
Özlemi yudum yudum solurken
Damarlarımda
Birdenbire geliver -ki-
Gülsün içi gözlerimin.

Düşten gerçeği ayırıver -ki-
Yaşayayım.

*
Denizin
Göğe kavuştuğu mavide
Kulağım çınladı...

Sensin! (Değil mi?)

*
Cismim perişan...
Boş ver!
Ruhum?

*
İhtiyaçsın dolu dolu
Yokluğuna alışkın değilim
Yani;
Bir katre,
Bir damla
Bir yudum sevgiye...
Sana muhtacım!

*
Tüketemediğim sorunlar
Sonunda tüketti beni.  

*
İkinci bahar mı?
O da nesi?
Yaşadık mı ki birinci baharı

Doyasıya!?

* Şiir, insanı değerlerden, ölümsüz özlerden, yaşam koşullarından, çağını yansıtmaktan kopmazlığıyla da somut bir olgudur. Edip CANSEVER

 

 

 

TERÖR                         

Yıllardır hep söyledik; “Sen de ilgilen! Sen de bak! Gör!”
Yalnız Türkiye’nin, bizim sorunumuz değil terör,
Dedik ki; “Gözünü aç! Tavrını koy! Olma sakın kör!”
Sana da gelir sıra, seni de eder rezil terör…

Genç-ihtiyar demeden şehitlerin girmiş kanına,
Ekonomimizin okumuş, dinlenerek canına,
Şimdi dağılmış, boş bulup dünyanın dört bir yanına
Kanser hücresi gibi uzanmış hain bir el terör.

Belki bir varsın, bir yoksundur, çevrende yağmur-kar,
Bil ki yaşadığın süre yanına kalır ancak kâr,
Terörist de mümkün mü bulunması ne insaf, ne ar?
Onlar için bir bahçe dikensiz kırmızı gül terör.

Denmez ki; “Bana dokunmayan yılan yaşasın!” diye,
Kötülük olarak gelir paket, içinde hediye,
Adamsendecilikle düşen düşkünden yiye yiye
Bazen sel, ara sıra yangın, bazen olur yel terör.

İster Hıristiyan olsun kişi, isterse Müslüman,
İster Türk, ister İskoç, ister İspanyol veya Alman,
İster kızıl, ister sarı, isterse beyaz, karaman
Ne din, ırk, ne renk, soy bilmez, asla kullanmaz dil terör.

Ne avrat, ne evlât, ne ana, ne baba, ne de bacı,          
Ne kâfir, ne dinsiz-ateist, ne binamaz, ne hacı, 
Ne şoför, ne pilot, ne arabacı, ne maceracı     
Doymaz hiç kana dolaşır insan insan, il il terör.

Kapitalist-komünist, hümanist-bencil, sağcı-solcu,
İster görevli sabit, polis, jandarma, ister yolcu
Sonuç aynı, terör sayesinde ölüm olmuş kolcu,
Yuvaları yıkan, çana ot tıkayan delil terör.

* Yürümek, ya da yolda kalmak şairin elindedir. Abdülkadir BUDAK