MEVSİMLER
Nedendir bilinmez, başlangıç benzetilir bahara,
Gençlik yılları ise; “Yaz” diye belirlenir sonra,
“Hazan” denir olgunlaşmak için geçen yıllara,
“Ölüm”; “Kış” olarak çağrılır (mutlak gelir), yok çare.
İlk emekleyiş bahar ise, son emekleyiş nedir?
İnsan daima mevsimlerin merdiveninde midir?
İmtihan sonuçlanınca emaneti saklar kabir,
Ne dost kalır çevrende sonra, ne kimse bilir kadir.
Tükenen haksız zamanla ölüme özdeştir yaşam,
Başlangıçta bitiş veya sonda ilk, karmaşık kavram,
Ah! Dünyaya gelişin sebebini bilsem, anlasam,
Ve bu bilgiçlikle desem bilgiççe her şeye; “Tamam!”
* Her âşık ve her şair ebediyen şüphe edecektir, çünkü zekâ için inanmak ölümdür. Peyami SAFA
YIKIK
Artık üreten değil, yiyip içip tüketensin, bak!
Yokuş çıkamazsın, merdiven inebilirsin ancak,
Takatsizdir kolların, senin değildir iki bacak,
Yani; “Homini gırtlak, püfüdü kandil, tumba yatak!”
Ne arayan vardır, ne soran, ne de çalar telefon,
Ne yemeğine, ne uykuna ayrılmıştır ayrı fon,
“Bir nefes sıhhate muhtaç!” olarak beklenirken son
Söylenirsin şair gibi; “Sadık yârim kara toprak!”
Sevgi yok, sitem çok, dostlar niye el ele olmadı?
Oysa bilinir; “Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı!”
“Cihar attık, şeş oynadık!” yine de küp hiç dolmadı
Neden anlamayız hâlâ, neler uygun, neler yasak?
Tüm çevrene olurken bencil varlığınla ızdırap,
Vücut küskün, kalp-ciğerler-böbrekler-damarlar harap,
Ne yaşam, ne de ilgilendirir seni günah-sevap
Anmasan da adını, düşünürsün ölümü ancak...
* Bütün sanatların şiire, şiirin de sanatlara katkısı vardır elbette! Edip CANSEVER
ÖZLEM ÜSTÜNE
Ne yaşlının hülyasında dünya için,
Ne de gencin rüyasında sevda için,
Ne hastanın umudunda şifa için,
Özlemim kısıtsız! Çokca dua için...
Dünya için göz açmak değil sırayla,
Yaşamaksa... Yaşamak değil parayla,
Günahlarım savılır mı hiç darayla?
Sunulur saygı özleme, vefa için.
Ekmek ve su nimet, fiziğe ne gerek?
Güneş-ay ulaşılamaz uçsuz erek,
Cehennem yerine cennet dileyerek
Özlem ruha özenme mi eza için?
Yaşamak borç ise ona sebep Allah,
Borca sadakatsizlik çok büyük günah,
Sevaplara “Oh!” Günahlara deyip “Ah!”
Özleme verilmeli mi ceza için?
* Şiir, bildiğimiz musikiden farklı bir musikidir. Yahya Kemal BEYATLI
KÜSKÜN
Yaş; elli küsurlar, oldukça geçkin
Olamaz mı yüreğimizde sevda?
Ey gönül! Bir zamanlar sen de gençtin
Aşka böyle mi etmeli insan veda?
Çok şeyden önemli olur mu fizik?
Göremez mi, hissedemez mi insan?
Ruhun gıdasıdır evrensel müzik
Sesin duyulmaz mı, aşka inansan?
Su durudur, ekmek nimettir hep denk
Renkler, yine aynı renkler değil mi?
Hava hep oksijenle mi yapar cenk?
Yaş; sevilmeye-sevmeye engel mi?
Aşkı öğrenmenin sınırı var mı?
Umuttur, güzelliktir âşık olmak
Aşk; insanlar için kâr mı, zarar mı?
Güzeldir âşık olup tekrar doğmak!
* Güne sığmayan düştür, şiir. İhsan TOPÇU
GEÇMİŞE YOLCULUK
“Çocuktuk, ufacıktık!” ve “Top oynadık, acıktık!”
Düşüncelerin zamanında anılar yok artık,
Buğulu hülyalarda yaşandı çünkü ayrılık,
Kalbine akan bir şeyler var sanki ılık ılık.
Yaşanırken hiç tükenmeyen zamandı doğrusu,
Türkçesinden önce söylenmişti; “Nobody loves you!”
Sözün devamı gelmişti; “As much as I do!”
Gönlümüzde şekillenen, özlenen dünyaydı bu.
Yaşanması gerek yaşlarda O çocuk, ben çocuk,
Gözler kara, ten buğday, saçlar kısa, hem kıvırcık,
Çocukken, çocukça olduk birbirimize âşık,
Aşk dünyamızın kapısı hep öylesine açık.
Yaşansaydı eğer, doyum mu olurdu bu aşka?
Bilmem, kader çizgileriyle neden yaptı şaka?
Tükenmiş bir ömür, hiç yaşanmamış da olsa,
Kimse bilmeyecek, seni benden, beni senden başka...
*Şiir yazdığı için, iktidarın ekmeğine yağ sürmediği için, düşüncelerini şiirlerle dile getirdiği için cezalandırılan şairlerimiz var. Bir kere içimizde bizim gibi düşünmeyen şairi ilk önce cezalandıran şairlerimiz var. Şair önce bunu aşmalıdır. Bekir K. AHISKALI
TUTARSIZLIK
-Babalar Gününde-
Doğdunuz, hemen o an sizleri gönlüme koydum,
Sevginizi yüreğimin her yerlerine oydum,
Bir yalın cümle istedim sizden, bir yudum
Sevginizle derlenen; “Baba, seni seviyorum!”
Heyhat! Geçti nice yıllar! Anlamsızca tükendi,
Bir ucuz ümit, düşkün bir sabır vakti beklendi,
Anlayamadım, bu yoksul uzaklıklar nedendi?
Fazla mıydı söylenen; “Baba, seni seviyorum!”
Doğuran, doyuran, bakan da aldı nasibini,
Bu vesile ile çevre de doldurdu dengini,
Tek başına kim kaldı? Ki yalnız buldu kendini?
Çok mu olurdu denen; “Baba, seni seviyorum!”
Yaşarken, beraberken biz, yalnız olmak çok acı,
İstemedim ki sizden, size olayım baş tacı,
Bilinir ki; ölümle yalnızlığın yok ilacı
Hep özlemle beklenen; “Baba, seni seviyorum!”
* Hiç bir yasak, hiç bir yasa, hiç bir duvar şiiri engelleyemedi. Suna ARAS
ANKARA
“Seni görmek istermiş, her bahtı kara”
“Yardım uman da olurmuş, düşüp dara”
İlk böyle yer aldın gönlümde bir sıra,
Sonra güzellikler dizildi, Ankara.
Gözümü açıp ilk nefestin aldığım,
İlk gülüş, ilk ses, ilk hece, ilk adım,
Tanındı seninle kişiliğim, adım
Ömür çizgim senle yazıldı, Ankara.
Okullar açıkken ulaşımın dertmiş,
Olsun!... Yazın sıcak, kışın sertmiş,
Olsun!... İnsanların hem cesur, hem mertmiş
Eksilerin üstü çizildi, Ankara.
İlk, orta, lise... Üniversite bitti,
Derken askerlik... Görevdi o da yitti,
Bekarlığa paydos!... Çünkü cana yetti
Saadet içinde yüzüldü, Ankara.
Başkentsin Ankara. Hem her şeyden büyük,
Bu, il olarak kaldıracağın bir yük,
Büyük Mecliste konuşuldu büyüklük
Parlamenter yola düzüldü, Ankara.
Başlangıçlarda yer almışken bir ara,
Uzandım Edirne, Bilecik ve Van’a,
Dönüşüm başlangıç gibi oldu sana
Hislerle mutluluk süzüldü, Ankara.
Etnografya Müzesi ve Anıtkabir,
Kalen, tiftiğin, armudun sonra gelir,
Seninle yaşar insan, kazanır sihir
Böylece tüm sırlar çözüldü, Ankara.
Çocuklar doğdu; bir oğlan, iki kız,
Gönlümdeki bahar bitmeden geçti yaz,
Saçlarımda oluştu bir hayli beyaz,
Cismim buna az üzüldü, Ankara.
Yine sendeyim ve yine seninleyim,
Başlangıçla bitiş arası yerdeyim,
Sen deme; “Seni seviyorum!” ben deyim
Kıskanç canlar yine büzüldü, Ankara.
* Şairin gönlü seyirci ister. Friedrich Wilhelm NIETZCHE
ŞER (veya SÜRTÜK)
Takmış-takıştırmış da, sürmüş-sürüştürmüş,
Kırmızı peruk, siyah ruj... Olmuş bir rüküş,
İt ürürmüş (ve her zaman) kervan yürürmüş
Bugün özel bir gün, kimin umurunda ki?...
Hava sıcak, ter burcu burcu, giysi solgun,
Kısa etek, japone kol, değil hiç uygun,
Cüzdan boş, gönül tok, cisim oldukça dolgun
Onca güzel bir gün, kimin umurunda ki?...
Dişler sarı, karın açık, göbeği kirli,
Doğduğu gün yıkanmış sadece, bu; belli,
Elleriyle ritmini tutturmuş yalelli
Yaşam; emel bir gün, kimin umurunda ki?...
Ne edebi var, oturmanın-kalkmanın,
Ne topluma insanca, uysalca bakmanın,
Kapalı yaka... Gerek mi fular takmanın?
Ömre bedel bir gün, kimin umurunda ki?...
Ağzında sakız, saygısızca çiğner; “Cak! Cak!”
Belki bu yaratık yarın anne olacak,
Cemiyet işte böyle belâ bulacak
Ceza ecel bir gün, kimin umurunda ki?...
* Şiir, nesirden tamamen ayrı olarak duygu ve düşünceleri ses ahengi içerisinde belli bir düzene tâbi olarak güzel sözlerle ifade etme sanatıdır. Süleyman KARACABEY
YENİDEN DOĞUŞ
-Reenkarnasyon (Tenasüh), Tekrar Dirilme, Tekrar Doğma...-
Yaşam önemli, kutsal... Yesem, içsem, nefes alsam,
Hep seni yaşayacağım, hem ağlasam, hem gülsem,
Sana aitim, bir kere daha dünyaya gelsem
Sana nasıl söylesem, nasıl anlatsam ki, bilsen?
İlk nuruyla güneşin, nasıl uyanırsa doğa?
Nasıl verilirse yavruya istenen ilk lokma?
Ve niçin filizlenirse ilk tomurcuklar dalda?
Sen, öylesine yaşayacaksın, yeter ki bil sen!
Ömrümün aydınlığısın, hem gönlümün baharı,
Tüm hülyalarımın, düşüncelerimin kararı,
Öte dünyamın günah, sevap, zarar ve yararı
Senin için yaşadığımı, ah anlayabilsen!
* Kara tahtanın başına geçebilseydi, ozan bin yaş birden olgunlaşırdı. İhsan TOPÇU
YARANAMADIM!
Varsa, olmuştur o, benim de hep derdim,
“Bir” arzulandı, ben daima üç verdim,
İstendi, isteğe dostça kanat gerdim
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
İş arandı... İşi buldum, oldum mesnet,
Ev alınacaktı... Buldum; para-pul-destek,
İyiliğine olmadım asla köstek
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Hep iyi düşündüm, hep iyi açtım fal,
Çaresizlik için oldum her zaman dal,
Karşılık beklemedim ki, dense de; “Al!”
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Bilinçsiz bilgiçliğe ettim tahammül,
Dikensizdi sunulan her ak, pembe gül,
Allah rızası için bir kere de gül!
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Saygıda, sevgide etmesem de kusur,
Çok kere konuşuldu, edildi vır vır,
Bırakılsaydı keşke insanda huzur
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Ne yanlışlar için ettim bir kez isyan,
Ne de çirkinliklere baktım şöyle yan,
Dilim kopsaydı da demeseydim; “Dayan!”
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Her insan yaşar geceden sonra sabah,
Dualar “Kabul” dür, çok olsa da günah,
Bir kere de denmeli; “Fesuphanallah!”
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Özürlüye saygımız var, “Evvel Allah !”
Bunun için demiyorum; “Tüh! Tüh! Vah! Vah!”
Yokluksa, ben de çekiyorum bazen; “Ah!”
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Aç-açık olmak mı gerek yardım için?
Diyet mi ödenmeli her adım için?
Şükretmeyi bilmeli tek yudum için
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Yalnızlık... Allah’a öz, biliyorum,
Bir değil, bin kez ben de bunalıyorum,
Çevrem haksız, tümünü kınıyorum
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Şimdi bölündüm, benden az arta kalan,
El konulup o da mı edilmeli talan?
Bu Dünya inanın, bence olmuş yalan
Gene de arkadaşlar! Yaranamadım!
Yalnızlığa olduk, çoluk-çocuk çare,
Meziyet değildir konuşmak ha bire,
Ölüp giriversem hemen kabire
Gene de arkadaşlar! Hiç Yaranamam!
* Öyküler, romanlar yaşamımızda var diye / şiir de olmuştur yaşamımıza hediye. Erol KARATEKİN
BİR İSİM GEREK!
Ne tatlı, ne acı, ne tuzludur masandaki aş,
Kendinin değildir, taşıyıp da inandığın baş,
Bilirsin ki, her zaman yerinde ağırdır taş,
“ Özlemle beklemek” nedir? Bilir misin arkadaş?
Düşün! Açıkta, çulsuz, örtüsüz değilsindir,
Derya içre, derya dışında susuz değilsindir,
Gün boyu yol almış, yolda, uykusuz değilsindir
Özlem için biraz beri gelir misin arkadaş?
Gözünün önündedir altmış yıla yakın fasıl,
Farkında değilsindir, geçtiğinin ömrün nasıl?
Bir de arkandan söylenenleri duyunca asıl
Bu duruma ağlar mısın, güler misin arkadaş?
Bir yaşam tükendi böyle, habersiz veresiye,
Önce bir, daha sonra üç sevdim, hem ölesiye,
Arkamdan söylenmeli, “Allah rahmet etsin!” diye
Benim için iyi şeyler diler misin arkadaş?
* Şair, kendini anlatamazsa, başkasını anlatamaz! Mustafa ÖZ
BU; SANA BİR DERS OLSUN!
Güvendin; “Güvendiğin dağlara kar yağdı!”
İnandın, oysa sana çekilenler yağdı,
Savundun, görmediğin gözündeki bağdı
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
Görmeden dereyi, sıvanmazmış hiç paça,
Baş yararmış ummadığın taş, atsan taca,
Şüphe etmeliymişsin, her şeyden bir parça
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
İnan ki; “Dost” değildir, her gülen yüzüne,
Diş göstermez düşman, kimselerin gözüne,
Sonradan vurursun şaşırarak dizine
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
Akrep etmezmiş ettiğini, bilsen kimin?
Borç eserdir sadece yiğide, güvenin,
Kazık attı ya, unutma, falanca demin
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
Ana dileği, atasözü yanlış değil,
Doğrular önünde ne olur biraz eğil,
Yoğurdu bile üfleyerek ye, öyle bil!
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
“Ah!” diyene uzatma her zaman elini,
“Yuh!” diyen bükebilir belki de belini,
“Oh!” Demek belgelemez “Mutluluk” selini
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
Derler ki; “Sabırla meyve olurmuş koruk!”
Tekin değildir, uzansa elin, her kovuk,
“Etme-Bulma Dünyası” bu, göz aç a çocuk!
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
Hep nasihat, hep öneri değil ki uygun!
Biraz da sen gör, sen anla, sen misin saygın?
Menfaatler varken, kimler durur ki dargın?
İnanma, güvenme! Bu; sana bir ders olsun!
* Şiir, halkla temasa gelip aydınlığa çıktıkça, pasından, külünden temizlenir. Bülend ECEVİT
ÖLÜM (ÜN RENGİ)
“Beyaz” denir, sona ulaşmanın rengi için,
Kararır ömür ancak, kefen beyazdır niçin?
Ve neden beyazdır rengi, gelen tüm güllerin?
Anlaşılır; duru mu, beyaz mı, ak mı ölüm?
Ne ”iyi” deyin, ne “kötü”, ne de bükün boyun,
Ne üzülün, ne sevinin, ne oynayın oyun,
Musalla rahat değil, cismi mezara koyun
Sorun sonra; beyaz mı, ak mı, berrak mı ölüm?
Sondan bir önce toplanılacak yer; Arasat,
Beyaz mı? Geçeceğin o ince köprü; Sırat,
Kurbanlığın ak mı? Ya da özlediğin murat
Tarif et onu biraz, ak mı, apak mı ölüm?
Münkir ve Nekir de beyaz mıdır sorularda?
Cehennem malum... Cennet rengi nasıl acaba?
Melekler sunar, o şerbet de mi beyaz yoksa?
Tadını duy, berrak mı, duru mu, pak mı ölüm?
Yaşamalı, ölmeden ölmemeli, bu değil çözüm,
Ölmekle çözümlenmez, çözülemez düğüm,
Her şeyin bir sırası var; ha yarın, ha bugün
“Velbasübadel mevt!” Her can tadacak mı ölüm!?
* Şiir, söz ile musiki arasında olan, fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan. Ahmet HAŞİM
İKİLEM
Hep sana sevgi, hep seni sevmek,
Hiç bana sevgi, hiç beni sevmek...
Ah sana özlem, ah seni beklemek!
Vah bana özlem, vah beni beklemek!
Oh sana yaşam, oh seni yaşamak!
Yuh bana yaşam, yuh beni beklemek!
Öylesine anlamsız ilerler ki devamı anlatamam!
Zaten anlatamıyorum da...
* İyi şiirin ne olduğunu bulmaya çalışan genç bir okursanız, işiniz biraz şansa kalmış demektir. Can Bahadır YÜCE
KOCAMAYIN! (YAŞLANMAYIN YANİ!)
Gitmek istersiniz, gidemezsiniz,
Yetmek istersiniz, yetemezsiniz,
Düşünseniz, belki sezemezsiniz
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Ne yiyeceksiniz? Dişiniz yoktur,
Yapacak mısınız? İşiniz çoktur,
Çaresizlik... Haliniz doktorluktur...
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Geçince elliyi-altmışı yaşlar,
Dermansızlık önce dizlerde başlar,
Yerinde ağırlaşır, köhne taşlar
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Yitirir işlevini biraz beyin,
Kaçar feri iyicene gözlerin,
Duyulmaz ses, eskisi gibi derin
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Kalp tekler, safra kesen yapar oyun,
Yasaktır beyaz olan; tuz, şeker, un,
Gerinme hiç, boylu boyunca uzun
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Baş-göz olur, evlenir çoluk-çocuk,
Özlemlerle beklenir son yolculuk,
Hesabınız böyle oturur “Cuk!”
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
İslam’ın kaç şartı var, gelir akla,
Binamaz başlar namaza çoklukla,
Oruç, hac, zekât... Kucaklaşıp Hakk’la
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
Hay-huy telaşla tükenince ömür,
İyi-kötü hep önlere dökülür,
Ve vade sona erer, insan ölür!
Aman Çocuklar! Asla kocamayın!
* Şiir, edebiyatın tek taş pırlantasıdır. Edip CANSEVER
DERTLENDİM (YİNE)
Kimi bir tek bakışla, bir tek sözle derdini anlatır,
Dert tekse -azsa veyahut- kolay anlatmak her birini,
Kimisi yazar (benim gibi) sayfalarca satır satır
Kimi anlatamaz (susar kahırla), yalnız der birini.
Derdi insan mı yaratır, yoksa dert mi insanı bulur?
Dünya var olduğundan beri neden bu sual sorulur?
Sorun olursa, ne rahat yaşar insan, ne bulur huzur
Ya dertsiz olur, ya dertli... Mutlaka seçer birini.
“Âinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!” Bu; gerçek!
Dertli ise, kişiye sunulmaz asla birkaç seçenek,
Dün; bugünleri özledik, yarınlar da bir gün gelecek
Gene de sorun çözülmez, millet mutlaka yer birini.
Aç-susuz, doyumsuz, uykusuz, yurtsuz, evsiz-barksız değil,
Parasız-pulsuz, kahpe felekle işi yok, çarksız değil,
Mutsuz-bedbaht, sabırsız, gülmeye muhtaç, hem aşksız değil
Dert tariflere sığmaz (o bilir) yalnız sever birini.
Saçında mı, kaşında mı, beyninde mi, başında mı dert?
Nefesinde mi, sesinde mi, yoksa bakışında mı dert?
Ruhunda mı, cisminde mi, gönlünde mi, yaşında mı dert?
Söyle, anlat, tarif edip açıkla, deyiver birini...
* Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar zengin manzaralı ki… Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun. Johann Wolfgang Von GOETHE
ATASÖZÜ
Belki bir deyiş, belki bir gülüş, bir anı
Sakla samanı (er-geç), gelir zamanı,
Belki bir düş, belki bir sitem, bir kanı,
Sakla samanı (er-geç), gelir zamanı.
Baktığında görürsen yanan bir kandil,
Veda ediyorsa sana seslenen dil,
Ve arkandan sallanıyorsa bir mendil
Sakla samanı (er-geç), gelir zamanı.
Koymuş isen önemsediğin yola baş,
Düşünme geçecek bu uğurda yıl, yaş,
Ayağına takılsa yosunlu bir taş
Sakla samanı (er-geç), gelir zamanı.
Koyma kendin için bir kural, bir yasak,
Ömrün sana gerek, gönlünce yaşa bak,
Ne bırak, ne kalsın, düşün kimsede hak
Sakla samanı (er-geç), gelir zamanı.
* Bir şairin en başta gelen özelliği onurdur. Arif DAMAR
KAHVENİN HATIRI
Ne komşu gücenmeli, ne dost görmeli zarar,
Nefse vermeli uygun terbiye azar azar,
Bu yüzden düşünüp taşınıp demiş atalar,
“Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı var!”
“Tavşan küsmüş dağa, olmamış dağın haberi!”
“Pire için yorgan yakmak...” Olur mu değeri?
“Keskin sirkenin, küpüne zararı” bil bari!
“Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı var!”
“Nankörlük kediye mahsus!” derler, söylenende,
Göz kapatıp denemez; “Bana ne!” “Adam sen de!”
Bir yer saklamalı kalpte, akraba için de
“Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı var!”
Şarkısı olmuş; “Kahve Yemen’den gelir!” diye,
Yerini tutamaz karşılık olan hediye,
Bir teşekkür, selâm için, seslen kahveciye
“Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı var!”
Bir tebessüm, gülüş, kahırdan sitemden öte,
Bir armağan, bir jest yapar, her şiire beste,
Böyle ulaşır, mutluluklar sana deste deste
“Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı var!”
* Şiir; çitlerin dikenidir, / tarlanın sürülmesi / Rençberin dalgınlığıdır şiir. “ŞİİR İÇİN CEVAPLAR” Ülkü TAMER
SEVENLER KAVUŞAMAZMIŞ!
Yalvarmam güç Tanrı’ya; “Bağışla!” demek için sonsuz âlemde,
Seni sevmek günahım, yanacağım bunun için cehennemde,
Seni yaşamak kaderim, bunu hisset, anla, yaşa, bil sen de!
“Sevenler kavuşamazmış!” Kitap yazar, bilmesen de, bilsen de...
Doğarken hem ağlar, hem de güler hayata bilinçsizce insan,
Bir aşk yaşamda ağlatır da, güldürür de, eder de perişan,
Ölürken sadıkça bu yaşamı sayfa sayfa karıştırırsan
Görürsün sen, “Sevenler kavuşamazmış!” Ağlasan da, gülsen de...
“Ah!” desen, “Vah!” desen, küsüversen senin için yazılan bahta,
Olmasa hiç bir yudum su, bir dilim ekmek, bir nefes sıhhat de,
“Sevenler kavuşamazmış!” Ölümden çok isteseler de hatta
Bir çöküş, bir göçüş dönüş için, razı olmasan da, olsan da...
“Sevenler kavuşamazmış!” Keder, elem ve mutsuzluk bahane,
Ölmek için yaşanmaz, elde mi gelmişim dünyaya bir kere?
Sevdim, sevmek için yaşıyorum, çünkü ölünmez ki sevince
Tanrıya dönmeye sebep ecel, dünyaya vakitsiz gelsen de...
* Şairim / Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası / Ayak seslerinden tanırım. Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
EL ELİN...
Sevindirir mi, üzer mi yoksa? Vermeli karar,
Ya olurmuş yarar şöyle yaparsak, ya da zarar,
Böylesinin iyisi, şöylesinin kötüsü var
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
Ev, arsa alma -varsa- paranı repoya yatır,
Doktor gereksiz, hastaysan bir hocaya okuttur,
Et, süt, tatlı ne gerek! En iyi taam nohuttur
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
İşsizsin? Kaldırım ne güne duruyor arkadaş?
Bir ceket-pantol, bir pabuç yeter, gerekli mi aş?
Hüzün doluyken evrende, kaygısız olmazmış baş
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
Dertlisin. Anlaşılıyor... Başında bin türlü gam,
Olgunlaşamamışsın, böylesine kalmışsın ham,
Kim sayıyor ki seni, kim diyor ki sana; “adam”?
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
Doğmamak elinde değil, etme zulüm kendine,
Yaşıyorsun ya, arayıp da bulamadığın ne?
Mutluluk?... Saadet?... Neyi ediyorsun bahane?
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
Bırakılmamış bir umut, bir hülya, ya da bir jest,
Kulaklar, gözler kapalı, kalmamış çevrede dost,
Yorgan gitmiş, kilim uçmuş, talih yok, çalınmış post
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
Ey dost! Zavallı! Kaybetmişsin galiba kendini,
“Kendine kendin gerek!” Bul –göster çaba- kendini,
Der misin bulunca, bir yerde acaba kendini?
“El, elin merkebini, türkü çığırarak arar!”
* Şairlerin mutlaka gizli bir sırları, gizli bir yönleri, gizli bir dünyaları vardır. Eğer şiirlerini onlar gibi yaşayabilirseniz, onları bulursunuz. Erol KARATEKİN
SÖZ VERMEK ÜSTÜNE...
-Bir bilinen kişiye-
“Harp oldu, darp oldu!” deme insana durup dururken,
“İpe un serme sakın!” bin bir mazeret uydururken,
“Kırk dereden su gelmez!” kollarını kavuştururken
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Grev vardır, su yoktur, belki de elektrik kesiktir,
Yeni bir sabaha akşamdan hazır olmak gerektir,
Haklı olmak değil ki, önemli olan söz vermektir
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
“Bugün değilse yarın, hafta sonu mutlaka,” sayma,
“Geleceğim, göreceksin, vereceğim!” deyip cayma,
Türlü bahaneyi uydurup bir de sıraya koyma
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Marifet değil, “Dayı” demek, köprüyü geçene dek,
Değerlidir kişi için, olduğu gibi görünmek,
Hem az söylemeli, hem dinlemeli, vermeli emek
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Koyma bencil düşüncelerine sıkıntılı hudut,
Kırılmasın karşındakilerin gönlündeki umut,
Belgeler de, bilgiler de yadsınmasın, olsun somut
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Bozmamalı dostluğu, “Para” dediğimiz el kiri,
K.D.V., repo, faiz, vade farkı... Hem de hiç biri,
Verilince söz, bir daha asla dönmemeli geri
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Sözünü tutmayıp asla yapmamalısın tek hile,
Gayret etmelisin, harcayacak olsan efor bile,
Mutlak yerine getirmeli, düşmemelisin dile
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
Yitirilmesin güzellikler, yontmuş gibi bir el,
Söz yerine getirilmeli, durdurmamalı engel,
Düşünüp tutmak sözü, kişiyi kılar bence özel
Ya verdiğin sözü tut, ya da tutacağın sözü ver!
* Bilirsiniz ki şiir, karnı tok olanlara pek tatlı heyecanlar verecek bir şey olmakla beraber, şairlik hiç bir yerde ve hiç bir zamanda karın doyuracak bir meslek olmamıştır. Ülkü TAMER
SAÇMA SAPAN (NASİHAT)
Bilgi sınırsız, yeter ki frenleme kendini,
Gez, gör, oku, incele, yaşa, geliştir beynini!
Sen düşün, sen anla, sen bil, kendin yükselt bilgini
Hoca ne derse yap amma, gitme sakın peşinden!
Hak yeme, hakkını ver, hem kanaatkâr ol biraz,
Birikimini sakla, inan ve çalış, hem kış, hem yaz,
Dirsek çıkma, destek ol, garip olan da alsın haz
Aza kanaat etmeyen çoğunu hiç bulamaz!
Sigara öldürür, kumar söndürür, içki yasak!
Şunlar helal, bunlar haram, ona bakma, şuna bak!
O sevap, bu günah, bunların sonu ne olacak?
Ele verip de talkını, yutma sakın sen salkımı!
İftira, yalan olmamalı, duyulmamalı hınç,
Gıybet edilmemeli, hem görünmemeli kıskanç,
Sakınmalı, anlamalı, önemli çünkü inanç
Karaman’ın koyunu, sonra(dan) çıkar oyunu!
Ses etmemeliymiş dille; günah, eza olurmuş!
Sürat insana yakışmaz, yoksa kaza olurmuş,
Dürüst çalışmaz isen, sonunda ceza olurmuş
Atma be dost! Şunun şurasında din kardeşiyiz!
Kazanırsan eğer; fitre, zekât, sadaka ver biraz,
Komşun aç yatıyorken, sen toksan, utan, et niyaz,
Haksızlık etme, sevap işle, günahın olsun az
Alma mazlumun Ah’ını, çıkar aheste aheste!
Sahtekârlık etme, hırslı olma, tutma sakın kin,
İyi ol, tamah etme, üç paralık dünya için,
Götüremezsin öteye, yok ki cebi kefenin
Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!
* Bir şairin değerini ölçmek için onun “azami” sine değil, “asgari” sine bakmalı. Cemal SÜREYA
TAKMA KAFANA...
-Hatunuma-
Bazen dinlemeli, bazen de bilmelisin,
Üzüntüyü yok edip biraz gülmelisin,
Dertlere boş verip aklından silmelisin,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Bir mektup, ya da telefon... Yaşam derbeder,
Gurbette çocuklar, tatmin etmez tek haber,
Her saat başı, hepsinden bir şeyler bekler,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Şarkısı dilinde yalnızlığın, gurbetin,
Tesellisi yok ki, senin için hasretin,
Manasına inansan bir kere; “Sabret” in,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Bir kardeş sorunlu, işitir biraz ağır,
Ötekisi kıpırdamaz, istersen çağır,
Ona destek olarak bir ağabey kalır,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Anlatır, kocadan yana bir gün gülmemiş,
Ettiği dualar, hiç yerine gelmemiş,
Sevgi, mutluluk, saadet nedir? Bilmemiş,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Kızlardan biri yalnız, hem evinde tekmiş,
Diğer kızsa, sonbaharda evlenecekmiş,
Oğlusu askerde yanlış kura çekmiş,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Yeğenimizin çalışacak işi yokmuş,
Köyde dam akmışmış, yapılacak iş çokmuş,
Gariplerin çoğu açmış, birisi tokmuş
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Dolar, mark yükselmiş, düşememiş enflasyon,
Çare bulan olur mu, parasızlığa son?
Popomuza giyemedik patiska bir don!
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Gürültüsü sokağın dayanılır değil,
Tüm çevre koyu, kalmamış ne renk, ne şekil,
Karıncaya tuş olmuş, güreşte sanki fil!
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Kesilmiş elektrik, bozulmuş bir kaç alet,
İşler yapılmamış, sanki sonu felaket,
Dert etme her şeyi, sabrın sonu selamet,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Biri, gelini için kınaya çağırmış,
Önce ayıplamış, çünkü komşu kayırmış,
Herkesçe bilinir, taş yerinde ağırmış,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Düşünceler olmalı aydınlık, hem açık,
Gönlünde sevgi yaşamalı ılık ılık,
Bir kere de denilmeli; “Eline sağlık!”
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Bakmazsan çevrene olur dağ, bakarsan bağ,
Kalbini serin tut ve sıkma gönlüne bağ,
Bu seni yaşatır, olursun salim, hem sağ,
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
Ölüm; “Allah’ın emri”, olmasa ayrılık,
Dayanmalı, güçlü olmalı hem azıcık,
Bu nedenle söylemelisin hep sen artık;
Takma kafana tokadan başka hiç bir şey,
Allah’ımızın izniyle, düzelir her şey!
* Bilimsel görüşten daha fazlasını beklememeli şair; çünkü bu görüşün şiire sanatsal bir katkısı olmaz, kötü bir şiiri güzelleştiremez. Çünkü ancak “biçim” le var olabilir şiir. Fethi NACİ
ANNELER GÜNÜ
Bebek yaşasın, umutlu olsun,
Genç, çağını bilsin, mutlu olsun,
Bugün annelere söylenmeli;
“Anneler Günün Kutlu Olsun!
Dokuz ay güçlüğe göğüs geren,
Kendinden daima bir şeyler veren,
Biz olmalıyız ona gül deren
“Anneler Günün Kutlu Olsun!
Söylenende bir eksik var sanki,
Yadsınamaz bir duygu inan ki,
Hep kutlanmalı bugün, bilin ki
“Anneler Günü Kutlu Olsun!
Yaşanmalı sevgi, hep güzelden,
Çünkü başlangıcı ta ezelden,
Kucaklayıp demeli ki tez elden
“Anneler Günün Kutlu Olsun!
Göz açıp kapa, geçer bir ömür,
Ağlanmaz, böyle günde gülünür,
Dünya güzeli varlığa denir;
“Anneler Günün Kutlu Olsun!
Sığmaz mısralara hiç bir anne,
Ömür tükenip olsa da nine,
Beşikten mezara söyle yine;
“Anneler Günün Kutlu Olsun!
* ... bugün şiirin bir şeyleri değiştirme iddiası yoktur; dünyanın hiç bir yerinde şiirle yeryüzünün değiştiği görülmemiştir. Fakat algılamayı değiştirmeye çabalamak ve iyi bir şiir bilgisine doğru okuru götürmek dünyayı değiştirmek kadar anlamlı geliyor bana. Mustafa KÖZ
“ALLAHAISMARLADIK!”
Önce; “Hoş geldin!” zaman geçer; “Günaydın!” denir,
İlk gülümseme, arkasından ilk mama yenir,
İlk adım sonra, söylenecek ama bilinir;
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
Başlar, sonlanır ağızlardan çıkar ilk hece,
İlk aşama, ilköğretim, önce harfler; a, b, c,
Yola devam eder kelimelerle gündüz gece
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
O da biter, başlar eğitimde bir başka yol,
Okunur kitaplar, kucak dolu, hem dolu kol,
Başlar yalnızlık, çaresizlik ve gurbet bol bol
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
Sıra gelir diğer başlangıçlara... Örneğin;
Askerlik, iş-güç, atama, nişan... Her birinin,
Mektup-telefon edemez kişileri tatmin
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
Büyürler çocuklar, başlangıçtan itibaren,
Bilmezler kendilerini kim bu hale getiren,
Bir söz, onları böylesine perişan eden
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
Yaşamın kuralıdır, başlangıcın sonu bu,
Ulu Rabb’ım kuralı iyi koymuş doğrusu,
Denilmeseydi ama çok da iyi olurdu;
“Allahaısmarladık! Allahaısmarladık!”
* Bugün buradaysa şiirin yarın Çin’dedir / Bütün hışmıyla dilimiz / kökünden sökülmüş çınar gibi yüreğimiz içindedir. Bedri Rahmi EYÜBOĞLU (Zindanı Taştan Oyarlar’dan)
KATLANMAK
Gitmek mi zor, kalmak mı zor?
Bir de bana sor, bir de bana sor!
Sabah geç, akşam erken oluyor,
Bir de bana sor, bir de bana sor!
“Hoş geldin!” kolay, “Güle güle!” zor,
Ayrılık insana öylesi kor,
Hasretliği görmeyin sakın hor!
Bir de bana sor, bir de bana sor!
Hayaliniz gözlerde büyüyor,
Kokunuz burnumuzda tütüyor,
Neden düşüncelerimiz üşüyor
Bir de bana sor, bir de bana sor!
Zihnim yorgun, anlatmam, sebep çok,
Tüm çevrem kalıntısız, hiç ses yok,
Bu sevgiye gönlüm olur mu tok?
Bir de bana sor, bir de bana sor!
Allah büyük, hep ona taparım,
Gerekirse ömrümü adarım,
Sizsizlikten hep niye kaçarım?
Bir de bana sor, bir de bana sor!
İlk ses; “Anne” ydi, ikinci; “Baba!”
Çok güçsüzüm göstersem de çaba,
Ayrı kalmam sizden bir daha
Bir de bana sor, bir de bana sor!
* Şiir, şarkı ve berekettir. Pablo NERUDA
YALNIZLIĞIN TÜRKÜSÜ
Cisminin olmuşken her zerresi darmadağın,
Bir el bile uzanmaz, öyle kalakalırsın,
Ve çevrende yokluk kol gezerken yığın yığın,
Sen bilir misin hiç, türküsünü yalnızlığın?
Susuzluk çektin mi, susuzca çöl ortasında?
Kimsesiz kaldın mı, şaşkınca el ortasında?
Hiç yurtsuz oldun mu, zavallı, il ortasında?
Yalnızlığın türküsünü hiç bilir misin sen?
Susuz, uykusuz, aşsız da olabilir insan,
Dört bir yanın hep duvardır, yoklukla yaslansan,
“Özleme dur!” der, yakın olduğun her ezan
Bilir misin sen, hiç türküsünü yalnızlığın?
Elbet vardır her şeyin iyisi, hem beteri,
Yalnız kalmak böylesi, insanlığın kaderi,
Özlemler bitmeli, kavuşmak gelmeli beri
Sen, yalnızlığın türküsünü bilir misin hiç?
* Duygulandırma dediğimiz, şiirin herhangi bir niteliği değil, şartı olup çıkıyor. Edip CANSEVER (DÜŞÜNCENİN ŞİİRİ’nden)
AHİRET YÖNÜ
Yaş altmışa doğru, kalmış önümde bir kaç adım,
Borçları ödemeye bence, oldukça geç kaldım,
Oysa sevaplara avuç, günahlar için ağdım
Bir vakitli ezana candan hazır olmam gerek!
Bilmeden çok mu isyan ettim Allah’a?
Teneşir düşünmeden girdim galiba günaha,
Söz mü versem; “İşlemeyeceğim!” diye “Bir daha!”
Güzel olur; “Büyüksün Allah’ım affet!” demek.
Umudum olmasa da ulaşır gibi sabaha,
Hem dönmem, hem bakmam billahi arkama bir daha,
Bunun için yemin etmem gerekse de Allah’a
“Tövbe” ile yakalanır, inanılan tüm gerçek.
Oysa bitmemişti daha, başladığım ödevim,
Size doymadım, yaşamak olmalıydı görevim,
Kapanmayacak kapısı, bensiz kalacak evim
Ama; “Allah rahmet etsin! Öldü babam denecek!”
“Er kişi niyetine!” ve sonradan “Kırk mevlidi”
Bir “Günaydın!”, bir “Tünaydın!” bir yoktu, bir var idi,
Unutulmak, yaşamın açılmayan son kilidi
Gelen gelecek, ama mutlak aslına dönecek!